![]() |
Al Capp, yoksul bir Yahudi ailesinden gelen, çocuk yaşta geçirdiği bir kaza sonucu bacağını kaybeden, düzenli eğitim almamış biri. Çizgileri güçlü olsa da asıl etkisi, keskin espri anlayışı ve Amerikan toplumunu ironik biçimde resmedebilme becerisinde yatıyor. 1930’lardan 1950’lerin sonuna kadar Amerika’nın en popüler karikatüristlerinden biri olması haliyle boşuna değil. Ne söylediği merak ediliyor, milyonlarca kişiyi güldürebilme gücüyle günbegün popülerleşiyor. Dönemin aktüalitesine uyumlu, siyasi olarak canlı ve enerjik bir dile sahip. Roosevelt’ten Nixon’a kadar birçok başkanla görüşüyor, Beyaz Saray’a sıkça davet ediliyor. Yalnızca bir karikatürist değil, sahne performansları, televizyon programları ve üniversite konuşmalarıyla kamusal bir figüre dönüşüyor.
Dönem entelektüelleri nezdinde ciddi bir saygınlığa sahip. John Steinbeck, onun hem mizahını hem dünyayı anlatma biçimini övgüyle anıyor örneğin. Mutlaka onun da katkısı olmuştur ama Capp’in Nobel alması gerektiği düşüncesi bir dönem epey taraftar buluyor. Türkiye’de önce Vatan ve sonra Milliyet gazetelerinde yayımlanıyor. Kütüphanede yoğun çalıştığım yıllarda, Hoş Memo okumaya çalışırdım esprilerinin çoğu güncel referanslara dayandığı için kolay anlaşılmazdı ama ciddi bir enerji ve sahici bir iştah taşıdığını hissettirirdi. Çizgilerin taşıdığı neşenin arkasında çok kuvvetli bir dramatik sezgi vardı.
![]() |
Capp’in dönüşümü burada da bitmiyor. Konferans için gittiği üniversitelerde genç kadınlara türlü cinsel tacizlerde bulunmaya başlıyor. Bu vakalar tekil değil, tekrarlayan ve sistematik bir boyuta ulaşıyor. Yaşlandıkça bu tür taşkınlıkları çoğalıyor. Pek çok gazete, açılan davalar ve ortaya çıkan skandallar nedeniyle Hoş Memo’yu yayından kaldırıyor. Sözleşmeleri iptal ediliyor. Grace Kelly’ye bile tacizde bulunduğu anlatılıyor — işin boyutunun ne kadar ileri gittiği ortada. Anlaşılan duramıyormuş. Amerika’nın taşradaki sesi, halkın sesi, “gerçek” Amerika’nın vicdanı sayılan, milyonlarca insanın sevgilisi olan bu adam, meslek hayatının ikinci çeyreğinde neredeyse bir linç figürüne dönüşüyor. Steinbeck bu kısmı görebilseydi, o övgüleri yapar mıydı emin değilim. Capp, yalnız ölüyor. Çocuklarıyla kavgalı, dostsuz, itibarsız. Öyle ki, endüstriyel olarak sürdürülebilecek, lisanslanabilecek Hoş Memo projesi bile devam ettirilmiyor. Onun bıraktığı tatsız hatıralar, Memo’yu öldürüyor.
Avangart bir mizah, zamanla bayağılaşarak gerici bir savunmaya evriliyor. Halk için yazdığını söylese de, halktan hazzetmediği açıkça ortaya çıkıyor. Bir dönem adaletin yanında duran, yerleşik düzeni hicveden biri, sonunda statükonun, nefreti örgütleyen dilin ve toplumsal bölünmenin sembolüne dönüşüyor.
Ve insan ister istemez soruyor: Neden? Gerçekten neden duramamış, neden susamamış? Yaşlılık, kişisel dengesizlik, andropoz, imkânsız erkeklik, narsisizm — tüm bunlar elbette açıklayıcı olabilir. Ama bence esas mesele şu: 1950’lerden sonra Amerika değişiyor. Capp bu değişimi anlamıyor, zamanla uyum kuramıyor. Eşik atlayamıyor. Uyum sağlayamadıkça günbegün kontrolden çıkıyor. Kontrolden çıktıkça daha çok hata yapıyor. Ve sonunda acılaşıyor.
Capp hakkında okurken şunu düşündüm: Bir toplumu güldürebilmek gerçekten kolay değil. Bunu başarabilen her kim olursa olsun ilginç biridir. Ama asıl mesele şu ki, entelektüel bir performans göstermek, dünyayla mesafeli ama ilgili bir ilişki kurabilmek çok daha külfetli bir sabır gerektiriyor. Herkesin harcı değil. Ve galiba en zor olanı, güldürebiliyorken susabilmek.
![]() |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder