Cuma, Eylül 30, 2016
Perşembe, Eylül 29, 2016
Çarşamba, Eylül 28, 2016
Garip Bir Dünya
Bir tanesi güzel başlayıp, başka bir ruh haliyle geliştiği için paylaşmak istedim. Biri roman dosyası göndermiş ve şöyle yazmış: "Bu çalışmamı inceledikten sonra eğer basmak isterseniz, çalışmamın girişine bir sayfada görünmek üzere "Nihat TUNA Anısına" (yazısı yazabilir) veya bu konuda sizlerin önereceği Merhum Nihat Bey hakkında bir kaç söze de yer verebilirim..."
Şaştım kaldım, ayıp bile değil bu. Daha fena.
Bir insanı tanımıyorsun, başsağlığı diliyorsun ama sonra asıl derdine dönüyorsun. Bir romanım var, bu romanımı yayınlarsanız, romanın başına Nihat Tuna ile bir yazı yazabilirim. Yok eğer yayınlamazsanız, böyle bir yazı yazmam.
Nedir bunun adı? Havuç koklatmak mı?
Geçenlerde, üniversiteden atılanlarla ilgili yayınevinin duyurusunu paylaşmıştım, biri, dosyası bizden reddedilen biri, ilgisiz biçimde, romanından, dosyasından bahseden kahırlı bir şeyler yazmıştı altına. Sonra mail de attı bana. Baktım, 18 ay önce yazışmışız, kitabı da bir yerden çıkmış üstelik. 18 ay bekliyorsun, insanların işten çıkarıldığı zor bir zamanda, ilgisi olmayan bir hırsla, kendini tutamayıp langır lungur şarlıyorsun. İnsan anlamlı, haysiyetli şeyler için tartışmalı, edecekse bunlar için kavga etmeli, talepte bulunmalı. Ben bu hırsı, bu körlüğü anlayamıyorum.
Garip bir dünya bu...
Salı, Eylül 27, 2016
Sağ Elim Doluydu
Sağ Elim Doluydu kısa, iyimser hikâyeler. Güneş her gün doğuyor, gerisini âşıklara sorun.
Pazar, Eylül 25, 2016
E Güzel
Cuma, Eylül 23, 2016
Canım Abim
Dün konuştuk, iş konuştuk, derdini, hastalığını konuşmayı sevmezdi, yine iş konuştuk, haberdar ettim. Ama içim cız etti, çocuklara söyledim, sesi hiç iyi değil dedim. İyi değil. Aylardır iyi değildi halbuki, hiç bir şey olmamış gibi çalışıyordu. Bekliyorduk, korkuyorduk.
Neşeli bir gürültüydü Nihat Abi, "e güzel"di, nezaketti, dermandı, rüzgarı gördü mü denize açılan yelkenli gibiydi. Tıkır tıkır işlerdi. Pencereydi, gündüzdü, ev sahibiydi. Oğlan çocuğuydu gülerken, muzipti, şikâyet makamıydı, gölgesi üstümüze düşen yol arkadaşımızdı, yağmur hafifliği. Nihat Tuna, benim canım abimdi. Ezberimiz bozuldu.
Neşeli bir gürültüydü Nihat Abi, "e güzel"di, nezaketti, dermandı, rüzgarı gördü mü denize açılan yelkenli gibiydi. Tıkır tıkır işlerdi. Pencereydi, gündüzdü, ev sahibiydi. Oğlan çocuğuydu gülerken, muzipti, şikâyet makamıydı, gölgesi üstümüze düşen yol arkadaşımızdı, yağmur hafifliği. Nihat Tuna, benim canım abimdi. Ezberimiz bozuldu.
Çarşamba, Eylül 21, 2016
Bir Bilgilendirme Notu
Albümün içinden ilginç bir kağıt çıktı, aşağıda onu göreceksiniz. Albüm, 1985'te çıktığında Brüksel'den, Dışişlerinden bir görevli, üst yazı yazarak, kitabı Ankara'ya göndermiş. Bir tür bilgilendirme notu. Albüm, anlaşılan o ki, dışişleri çöplüğünden sahaflara düşmüş.
Salı, Eylül 20, 2016
Piknik
Mavinin Reddi
Ahmet Karcılılar, tuhaf bir ölümü anlatırken okuyucuya bir resmin monografisini sunuyor. Mavinin Reddi uzun bir sessizliğin ardından gelen derin, akıntılı, sert bir polisiye.
Pazartesi, Eylül 19, 2016
En Eski Yüz
Pelin Buzluk, şehrin en koyu gecesinin öykülerini yazıyor En Eski Yüz’de. Kuruyan, gelip geçen. Doğan güne karşı. Hayat, izbe bir meyhanede tek başına bir kadın…
Pazar, Eylül 18, 2016
Son Okuduklarım 6
Cumartesi, Eylül 17, 2016
Öğretmenin Grev Hakkı
15 Temmuz'dan sonra, bu ayın başında, OHAL kapsamına alınarak, aylar önce bir günlüğüne grev yapmış, tamamı Kürt ve Solcu olan öğretmenler açığa alındılar. Kamuoyu, bu açığa alınmanın 15 Temmuzla ilişkili olduğunu sanabilir, bir ilgisi yok.
Yüz yıl önce, seksen yıl önce, altmış yıl önce gazetelere dergilere bakarsanız "grev yapmak suçtur", "değildir", "Türk grev yapmaz", odur budur, kırk türlü yazı ve tartışma bulursunuz. Kimse bunun bir hak olduğunu düşünmez, bunun hıyanet, terör, saman altında su yürütme olduğunu filan iddia eder. Grev diyen komünisttir, Allahsızdır, vatansızdır şu bu...
Ne değişti? Eğer birileri grev yaptığı için işten uzaklaştırılıyorsa pek bir şey değişmemiş demektir. Eğitim nasıl başlayacak, kim girecek derslere bilen ve hesap eden var mı bilmiyorum. Esip gürleyen çok. Öğretmenler, üç ay boyunca maaşlarının üçte ikisini alacak, ama okula giremeyecek, görevlerini yapamayacaklar. Üstelik hak da arayamayacaklar. Özal dönemi olsaydı, sorulurdu, hem maaş alacak hem çalışmayacak hem de benim vergilerimle ohooo diyen liberal de kalmadı ülkede. Her bakımdan zarar-ziyan. Onbinlerce insanı mutsuz ve huzursuz etme hakkını, yüzbinlerce öğrenciyi boş geçecek derslere mahkum etme keyfiyetini nereden buluyorlar?
Fransız okullarını ve oralarda öğrenci olanları düşünün. O çocuklarla, pazartesi okullarına gittiklerinde öğretmenlerini bulamayacak, devlet okullarındaki öğrencileri karşılaştıralım mı? Aynı ülkede yaşıyorlar halbuki değil mi?
Anneannem, en kötü şeyin yoksulluk değil, zenginken yoksullaşmak olduğunu söylerdi. Yoksulun, yoklukla ilişkisi bir alışkanlıktı, oysa zenginken fakirleşen biri, tadını aldığı bir şeyi kaybediyordu.
Grevin yasak olduğu bir dünyayla, grevin hak olduğu bir dünya farklıdır. Biz bu hakkı kazanmış ve ona göre yaşamaya alışmış bir toplum olmuştuk. Demokratik hakların farkına varan bir memlekete, bunun aksini söylemek ve buna inandırmak kolay değildir.
Olur, olabilir, olmaz değil diyeceğimiz şeyi kanırttıkça kanırtıyor, üstümüze üstümüze çekiyoruz.
Memleketin aklını konuşmayalım ama kalbi kararıyor kavgadan.
Cuma, Eylül 16, 2016
Perşembe, Eylül 15, 2016
Suçun Şahsiliği
Bu ne demek? Suça iştirak etmek ile suça teşkil eden eyleme sempati göstermek ayrı şeylerdir. Banka soyanla, banka soyanlara sempati duyan aynı kefeye konamaz.
Charlie Hebdo katliamını onaylıyor, katledilenler için zerre üzülmüyor olabilirsiniz. Bu ayıptır, kalpsizliktir filan ama suç değildir, katliama sevinir ve mutlulukla bunu sosyal medyada, şurada burada yazarsanız, kamuya açık bir yerde konuşursanız eğer bu suçtur. Sonuçları olursa buna katlanırsınız. Tek bir yönü yok bunun. Müslümanlar, Charlie Hebdo Katliamını onaylıyor diye kestirimde bulunarak onlar da en az katiller kadar suçludur sonucuna varmak, oradan suç ve ceza sathını genişletmek de hukuka ve anayasaya aykırıdır.
Anadolu'da dede çağla yerse torunun dişi kamaşır derler. Bir hissiyattan, bir utançtan söz ediliyor, olabilir mi, olabilir, gelin görün ki, yasalar önünde dedenin yaptığından torun suçlanamaz. Dinen de suçlanamaz, dede, büyük günaha girdiyse, tövbe etmeli, yeniden mümin olmalıdır, bu dedenin sorumluluğundadır, yapıp ettikleri torununu bağlamaz. Askerde iki defa başıma geldi, ailesinde intihar vakası olan ve bunu beyan eden iki ayrı askeri, gözlemlemem istendi, göz kulak olmak, sahiplenmek, abilik etmek diyelim buna. Ordu, intiharın kalıtımsal bir kusur olduğuna inanıyordu. Suçun sahsiliği derken bu nerden çıktı demeyin...Mantık aynı.
Suçun şahsiliği ilkesi duruma ve zamana göre değişkenlik gösteremez. Uygulamalar, olağanüstü dönemlerde farklılaşabilir, insanlar bir suçlunun yedi ceddini söndürmek, hısmını, akrabasını, eşini dostunu, yakınını, sempatizanını bitirmek isteyebilir. Adaleti tevzi etmesi gerekenler, bu coşkuya kapılıp, intikamcı ve linçci hislerle hareket edebilirler. Oysa, kimi hukuk ilkeleri süreklilik içerirler, suç ve ceza şahsidir, aksi olursa, anayasa mahkemesi bunu iptal eder, o edemiyorsa AİHM eder.
Ülkelerin bir ruhu, bir iklimi, bir karakteri varsa, ki bu, bugün değil, yaşarken ve içindeyken değil, yarın daha iyi görülüp anlaşılacaksa, o ülkeyi ve o toplumu anlamak için bakılacak yerlerden biri, suç ve ceza tarihidir, mahkeme kayıtlarıdır. Hak arama özgürlüğü var mıdır, suçun şahsiliği nasıl anlaşılmıştır vs.
Cuma, Eylül 09, 2016
Perşembe, Eylül 08, 2016
Vatan Haini
Solcular ve Kürtlerin, darbecilerle ve cemaatle ilişkilendirilmesi, işten atılması, özlük haklarının ellerinden alınması, 15 Temmuzla mı açıklanıyor acaba? Evet öyle açıklanıyor...
Bugünler geçecek, acılar ve haksızlıklar oluyor ve olacak ama geçecek. Hangi gün sabah olmadı ki? O zaman ne olacak, pek konuşulmuyor. Türkiye, kendisini Avrupa'yla ve dünyayla entegre olmak isteyen bir ülke saydığı için, mutlaka ama mutlaka, işlerinden uzaklaştırılan, hakları ve hak arama hakkı elinden alınan insanlar görevlerine iade edilecek.
İnsanlar görevlerine dönecekler, birikmiş maaşlarını geri almakla kalmayıp, İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarıyla maddi-manevi tazminat kazanacaklar.
Peki bu maaşlar, faizler, tazminatlar kim tarafından ödenecek? Sen, ben, biz ödeyeceğiz...Vergi veren biziz çünkü.
Vatana hıyanet demiştik değil mi?
Siyasi romantizmi Necip Fazıl'la, gerçekleri hesap uzmanları ve muhasabecilerle hatırlayan bir ülkeyiz.
Hiç şaşmıyor, yaşıyoruz.
Cuma, Eylül 02, 2016
Perşembe, Eylül 01, 2016
Seyrüsefer Defteri 74
The Invitation (2015) bir gerilimi var, finali de ilginç, iyi oyuncularla başka türlü olabilirmiş (31 Ağustos). ++ How I Live Now (2013) ergenlik ve büyüme hikâyesiyken nükleer savaş ve sonrasına dönüşüyor, ilginç (30 Ağustos). ++ The Jungle Book, Kipling'in bazen ilerisinde bazen gerisinde kalmış, güzel bir çocuk filmi olmuş (29 Ağustos). ++ Appleseed ve Kill Command, iki benzer temalı bilim kurgu, ilki animasyon, ikisi de klişe (28 Ağustos). ++ High-Rise (2015) Ballard kaosu tamam ama bi şey eksik, distopya seven kaçırmasın (27 Ağustos). ++ The Big Short, film gibi değil, malumatfuruşluk karaktere oluşumuna izin vermemiş (26 Ağustos). ++ Even Lambs Have Teeth (2015) ve The Editor korku filmi günü, ikincisi daha nostaljik, ikisi de parlak değil (25 Ağustos). ++Figyua na anata (2013) tuhaf diyelim sadece (24 Ağustos). ++ Temps (2016) sevimli, ölçülü bir gençlik komedisi (23 Ağustos). ++ Queen the Desert (2015) kırk yıl önce çekilse çok konuşulan film olurmuş (22 Ağustos). ++ The Duel, western kontenjanı, başka bir derinlik katalım demişler, katamamışlar (21 Ağustos). ++ Kill your Friends abartısı var ama sarkastik bir abartı, güzel (20 Ağustos). ++ The Return, muamma filmi, kâbuslar, sırlar filan, vasat altı (19 Ağustos). ++Me Before You (2016) şen ola romantizm (18 Ağustos). ++ Remember (2015) Egoyan filmi, yaşlı oyuncu gösterisi, hikâyenin sürprizi baştan belli oluyor (17 Ağustos). ++ Backtrack (2015) gizemli hayaletlerin hıncı (16 Ağustos). ++ Ricki and The Flash (2015) Streep için seyrettim, iyimserliğiyle vasatın bir gıdım üstünde (15 Ağustos). ++ Bored to Death Sea1 Ep.1-5'i seyrettim (14 Ağustos). ++ Traded (2016) bir western seyredelim arzusuyla (13 Ağustos). ++Special Correspondents (2016) senaryoda bir hantallık var, oyuncular da bir tık üste çıkamamışlar (12 Ağustos). ++ Pressure (2015) sualtı gerilimi, bir iki sahnesi çok etkileyici (11 Ağustos). ++ London has Fallen (2016), iddiası ölçüsünde etkili olamayan bir aksiyon (10 Ağustos). ++ The Big Bad Swim (2006) sakin bir soap opera, sınıfı geçer (9 Ağustos). ++ Bizim Hikaye, ajitprop film (8 Ağustos). ++ Cold Souls (2009), hikâye ilginç olunca beklentim yüksekti, o kadar olmamış (7 Ağustos). ++ Broken (2012) ben bu filmi nasıl kaçırmışım (6 Ağustos). ++ King Jack (2015) kendini seyrettiren bir büyüme hikayesi (5 Ağustos).++The Survivalist (2015) sürpriz güzellikte (4 Ağustos). ++ The Nice Guy, eğlenceli film olmu, türünün güzellerinden (3 Ağustos). ++ Warcraft (2016) aksiyonu ve aksiyon entrikası kötü değil (2 Ağustos). ++ Paradise Suit, başta dağınık gelmişti ama iyi toparladı (1 Ağustos).
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)