![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Mekan gezmenin tuhaf bir tarafı var, çok yoksul ve çok zengin yerleri ardısıra görebiliyorsunuz. İnsanın bir yanda içi acıyor, diğer yanda huylanarak ve şaşırarak bu kadar parayı nasıl kazanmış diye merak ediyorsunuz...
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Ekrem Koçu'nun hikayesi, Orhon Tolon'un çizgileriyle yayımlanan Deniz Kurtları çizgi romanından bir kare... Alt yazı ile resimdeki el yazısı farklı, o yılların (1940'lar) dil kullanımında "bulamıyacaksın-bulamıcaksın" deniyor, biz bugün bulamayacaksın diye yazıyor ve söylüyoruz. Benim ilgimi çeken tehdit mektubunun sonuna atılmış "İntikam" imzası. Koçu'nun coşkulu ruh halini yansıtan bir seçim gibi duruyor.
Çocukken "intikam" benim için heyecanlı bir macera, kötülerin cezalandırılması demekti... İlk gençliğimde intikam'ın Allah'ın isimlerinden biri olduğunu öğrendiğimde şaşırmıştım. Dünyayı anlamaya çalıştığım entelektüel bir ilgiyle yalpaladığım yıllarda ise intikam benim felsefi bir tartışmanın parçasıydı, çünkü intikamı hukuk karşıtlığıyla (kanun koyuculukla) özdeşleştirmiştim. Hukuk okusaydım, en azından yüksek lisans tezim intikam hakkında olurdu.
![]() |
++ Bullet Train (2022) güzel ve janjanlı aksiyon (30
Eylül).++ Eskişehir yolculuğu (29 Eylül). ++ Bozkır kampı (27-28 Eylül).++ Only
Murders in the Building Sea1 Ep.7, 8 ve 9'u seyrettim (26 Eylül).++ Kaguya-hime
no Monogatari (2013) güzel anime, tatlı masal ve Takahata'nın ruhani arayışları
(25 Eylül). ++ Lou (2022) düşük maliyetli Netflix gerilimlerinden, iyi başlıyor
ve sonra bittiğinde unutuluyor (24 Eylül).++ The Phantom of the Open (2021)
güzel hikaye, salaklık, masumiyet, sabır ve hayatla başetme pratiği bakımından
amatör golf (23 Eylül).++ İstanbul yolculuğu (20-22 Eylül).++ No Way Out (2022)
bu ayın kafası karışık filmi, vasat altı (19 Eylül).++ Top Gun Maverick (2022)
gişe epeyce nostaljiye dayandırılmış, yine de it dalaşı seyretmek filan (18 Eylül).++
Fandom Sea1 Ep.10, 11, 12 ve 13'ü seyrettim (17 Eylül).++ Eskişehir Yolculuğu
(15-16 Eylül).++ Elvis (2022) holivut böyle bir şeydi hatırlatması, iyi film
(14 Eylül).++ Kærlighed for voksne (2022) Nordic ve uyarlama, iyi karışım (13
Eylül).++ Thor Love and Thunder (2022) artık Marvel filmlerini nasıl
çoçuksulaştırılıyor diye izliyorum, Disney animasyonları daha "adult"
olurken... (12 Eylül).++ Pinocchio (2022) yeni bir yorum olmuş, siyahi bir
çenebazlık katılmış, diğer yandan "vicdan" iddiası ölçüsünde
zorlamamış o işe yaramaz tahta parçasını (11 Eylül).++ Fandom Sea1 Ep.7, 8 ve
9'ı seyrettim (10 Eylül).++ The Education of Fredrick Fitzell (2020) iddialı
senaryosu var, risk alınmış veya kumar oynanmış (9 Eylül).++ Together (2021)
Pandemi dönemi filmlerinden, evde tiyatro olmuş (8 Eylül).++ İstanbul yolculuğu
(7 Eylül).++ Father Stu (2022) iddialı filmmiş, ama mesaj kaygısı, toparlama
arzusu filmi hidayete erme hikayesi olmaktan pek kurtaramamış (6 Eylül) ++.
Fandom Sea1 Ep.4, 5 ve 6'yı seyrettim (5 Eylül).++ High Plains Drifter (1973)
Eastwood'un ilk yönetmenliklerinden, epeyce acemi, spagetti western taklidi
falan filan... (4 Eylül).++ Najmro: Kocha, kradnie, szanuje (2021) Polish Sinan
Çetin filmlerinden biri, haliyle rengi, neşesi ve temposu var (3 Eylül).++
Fandom Sea1 Ep.1, 2 ve 3'ü seyrettim (2 Eylül).++ Cut Throat City (2020) çok
şey söylemek istiyor, kenar mahalle hikayesi diye baktım ama dağılmış gitmiş
bir şey seyrettim (1 Eylül).++
![]() |
(…)
Sorsalar varlığın bir sır mı olur? / Kul yükü bu kadar ağır mı olur? / Yükseğe
çıkınca öksüzün ahı / Şu derin göklerin sağır mı olur?/ Allah’ım
derdime dert katan sensin! / Gizlenip kendini aratan sensin! / İsyanım
o kadar büyükse eğer / Onu da, beni de yaratan sensin! / Nazarlar
önünde perdesin Allah! / Neden bir görünmez yerdesin Allah / Bu dem ta
gönülden gelirken sesi / Söylesen nerdesin, nerdesin Allah?
Şahit olduğum tartışmada Necip Fazıl'ın Allaha olan inancı konuşulmuş, dizelerindeki uhrevi ve derin sevgi ispatlanmaya çalışılmıştı. Dinleyici olarak tek kelime etmeden dinlemiş ve "seyretmiştim." Siyaseten romantikler karakter olarak oldum olası ilgimi çeker, abartıları, itirazları, bağırışları, kestirimleri, "gözyaşları" ve "kahkahaları" bana baş döndürücü gelir. Bir yıldızı kutsamak üzere toplaşmış herkes ister istemez ilginçtir. Düşünün, insan türü, hele ki okur yazarlar, kendileri dışında herkesi "eksik" bulurlar. Yani o toplantıdaki herkes birbirine Necip Fazıl'ı anlamamış-anlayamaz edası ve suçlamasıyla bakıyordu.
Dizeleri okur okumaz hatırladım, çünkü Sabahattin Ali'nin de benzer tonda şiirleri vardır. O gün konuşulmamıştı ya da ben kaçırmışım-duymamışım... Meğer, 1928 sonrasında kitaplarına almamış bu şiirini, vardığı yere-ulaştığı makama halel getirmesinden mi çekinmiş acaba... Genel ortalamasının çok altında değil çünkü yazdıkları. Edebiyat magazini yaptığımın farkındayım. Almamış, alsaydı ne olurdu, aynı dizeler, o günkü tartışmada olduğu gibi yine Allah sevgisi ve inancıyla açıklanabilirdi, hakkında uzun uzun konuşanlar yine olurdu. Bir itibarsızlaşma yaşamazdı.
Almadığına göre, galiba diyorum, Necip Fazıl, o şiiri yazan Necip Fazıl'ı artık sevmiyordu. Kendisini romanının kahramanı gibi kuran birinden söz ediyoruz.
![]() |