Pazartesi, Kasım 30, 2020

Ahmed Abi


Öfkeli Kürt. Kaderi, 141’e teyellenmiş şair. Tek kitabı 68’de çıkmış devrimci. Ürkek ve sessizce gelip geçen. Kendini sürgün eden. Edebiyatın beylerine, baylarına bulaşmadan kendine prangalar biçen. Her solcunun okuduğu şiir. Sloganı gençliğin, hasretin. Diyarbakır şarkısı. Sokak voltası. Ahmed Arif, Allah’ı bekleyen umudun vezinsiz çığlığı. 

 

Pazar, Kasım 29, 2020

Balıkçı


Halikarnas Balıkçısı, ne desem eksik kalacak ama "tuhaf" bir ailenin bir o kadar "acayip" bir parçasıdır. Merak edenler aileyi bir okusunlar... Cevat Şakir'in yeteneği ve meydan okuyuculuğu, hele ilk gençliğimde beni çok etkilemişti. Babam bir seyahat dönüşünde Uluç Reis'i getirmiş, günlerce roman hakkında konuşmuştu. Çevremizden birilerine isim koyması istendiğinde sonradan farkına varmıştım, romandan isimler seçmişti. Gerçi yazarla değil "serüvenle" ilgilenen okurlardandı, Cevat Şakir filan ayrıca takip etmedi. 

Bana gelince, sonraki yıllarda yazdıklarından çok çizdikleri ilgimi çekmeye başladı. İlk çizgi romancılarımızdan sayılır, resimle-görselle anlatma arzusu hayli güçlüdür. Yukarıdaki kitabına kapağı kendisi çizmiş, içeride de ilüstrasyonlar kullanmış örneğin. 

Yeri gelmişken, not düşeyim, öykülerinde yine bir coşku var, bugünden bakınca "kesin" bir öfke hissediliyor, insanları "kötü" bulduğu da anlaşılıyor. 

Çizgilerse her zaman aynı ortalamayla üretilmemiş, savrulmaları var, hikaye betimlemek, çarpıcı bir anı seçip resmetmek, bir ülüstrasyoncu zanaatıdır, yetenek kadar tekrarı gerektirir. Nasıl demeli, o kadar çizmediği anlaşılıyor. Tabii ki özgün ve benim için ilgi çekici, o ayrı...

Cumartesi, Kasım 28, 2020

Karalama Defteri


İnternete yüklemişler, yeni gördüm, Doğan Hızlan'la Karalama Defteri programında konuşmuştuk...

Doğan Hızlan’ın programı, pandemiden hemen önce, mart ayının başında son kez İstanbul’a gittiğimde çekilmişti. İstanbul’a gitmemek için sahiden direnirim, günübirlik gider, akşamına dönerim. Böyle olunca haldır huldur koşuşturarak, bir yerden bir başka yere giderek iş tamamlamaya çalışırım. Bu programın çekildiği gün İstanbul’da dokuz saat kalıp, çekim dışında üç yapım şirketiyle görüşmüştüm. Programa bakarken o koşturmacam geliyor aklıma…

Hızlan, her kitabımla ilgili mutlaka bir şeyler yazdı, ilkini o kadar da beğenmemişti ama ilgisini hiç kaybetmedi ve hakkımda hep bir şeyler demek istedi. Hatta on beş yılı geçti, Hürriyet’te birlikte çalışmayı da teklif etti bana, tabii ki gitmedim. Hayallerimde ne İstanbul oldu ne gazetecilik…

Programına üçüncü ya da dördüncü defadır katılıyorum. İnsan aralıklarla karşılaşınca mukayese ediyor, artık çok yaşlanmış, ufalmış, ağırlaşmış buldum, zor yaşlarda… yine de bu son randevudan aklımda kalan bir şeyi paylaşmak istiyorum, beni avluda gördü, merhaba bile demeden, pat diye, benimle Mithat  Cemal Kuntay’ı konuşmaya başladı, hiç abartmıyorum, sonra başka yazarlar, gazeteciler… Nasılsınız bile demedi, iştahla, hatırladığı maziyi konuştu, bir yaşıtıyla konuşur gibi… Hızlan’ı en çok bu konuşmadaki coşkusu, anlatma ve konuşma iştahıyla hatırlayacağım, bunu anladım.

Link
 

Cuma, Kasım 27, 2020

Bayat


Dergicilik tarihimizin en ünlü dergilerinden biri olan Hayat'a yönelik eleştiriye Çarşaf'ta rastladım (1976). Mizah dergilerimizin siyasetle ilgilendiği, hayata karşı eleştirel olmaya başladığını gösteren bir espri yapılmış. Hayat, Amerikan Life dergisini modelleyen bir yayındır, epey yabancı veya yerele ilişkin epeyce mesafeli bir dili vardır. Hoş, Amerikanvari olmak o senelerde meşru ve makbul sayıldığından Hayat dergisi, siyaseten enikonu hicvedilmiş değildir. Karikatür ve espriyi o bakımdan ilginç buldum. 

Derginin adını Bayat koymuşlar, kafiye denk düşmüş gibi geldi önce, baktım kapakta İran Şahı ve karısı var, spotlar kullanılmış: "5.Sayfa Süleyman Bey" yazmışlar mesela...Devrin başbakanı Süleyman Demirel... "Derginin yarısı reklam" da denmiş... asıl sivri olan "Mutlu azınlığa selam, kelam" diyebilmişler. Ne var ki diyebilirsiniz, mizah dergilerinde bir "sosyete" karşıtlığı hep olmuştur ama o sosyetenin kim olduğunu tam bilmeyiz, burada kimin ve neyi kastedildiği belli, sadece Hayat değil Hayat okuruna da söz söyleniyor böylelikle. 

Şeritte Abdülhamid vurgusu yapılmış, sosyete ile asalet arayışını yan yana getirmek de istemişler, Abdülhamid ile sağcılıklarına da...Kapakta da Şah olunca...

Perşembe, Kasım 26, 2020

Ardından



Oktay Akbal, Orhan Kemal'in ölümünden sonra yazmış, hakkını teslim ediyor ama tefrikacılığına ve ucuz romancılığını vurgulama gereği duymuş. Bana biraz yukarıdan bakıyor gibi geldi, yani, ben başka bir yerden bakıyorum hissiyle yazmış... Belki bir hiyerarşi bile var. 

Sonra 68' gerçekçiliğinin etkisini düşündüm... Sanat ve edebiyat tartışmalarını... bu kadar kesin konuşmak bir moda aslında... hatta kestirip atmak... O edebiyat değil, öyle edebiyat olmaz filan... 

Salı, Kasım 24, 2020

Pıt Pıt Sözlüğü (34)



Rüyalar Âlemi
: Kedi rüyasında beni görüyordu (Gündüz Vassaf, Cennetin Dibi).
Kayabaşı: Halk ezgisi, ezgiyle söylenen koşma
Despot: Ancak insana alışmamış olanlar başkalarının hürriyetine karışabilir! Hem aleyhinizde yazmayacaklar, hem de ölçülü şekilde methedecekler... Ne âlâ şey! (Ahmet Hamdi Tanpınar
Saatleri Ayarlama Enstitüsü).
Değinmece: Kinaye, bilerek dolaylı anlatma
Ceride: Gazete
Kikirikname: Sizinkisi de gülmek mi a kikirikler /  Gülünce şöyle sunturlu gülmeli / Bir iki üç dişleri göstermeli / Sırıtmalı değil zangır zangır gülmeli (Salah Birsel).
İktibas: Alıntı

60 Saniyede Ucuz Roman


Pazartesi, Kasım 23, 2020

Turgut Bey


Halk ağzı, Anadolu ve yeniden hece zamanları… Ataç’ın iyi şair diye zar attığı genç. İkinci Yeni, sahiden yeni. Dünyanın en güzel Arabistan’ı, usulca girer salona. Cemal Üvercinka, Edip Yerçekimli Karanfil’i yazmış. Kaş çatanlar, Garipçiler, yeniyi ve şiiri sevmeyenler. Mutsuzluk, büyük bir umut gibi çekiyordu Turgut’u, İkinci Yeni’yi. Sonra İstanbul, sonra Tomris’in aşkı, sonra Tomris’le kavgalar. İyi ki şiir var. Şiir çıkmazdaymış, varsın olsun, çıkmaz da güzel, çıkmazın güzelliğine hayran. İnsan sevdikçe iyileşiyor, incir kayayı deliyor, herkes kendi gecesine gidiyor. Yazdıklarına sakın darılma Allah’ım! Turgut Uyar bize iyi geliyor. 

 

Cumartesi, Kasım 21, 2020

Dijital Güzellik

http://second-circle.deviantart.com/art/Portrait-Jill-530121991

http://belzaph.deviantart.com/art/Flora-530067897

http://wildcard84.deviantart.com/art/Odonata-revisited-413415947

http://laticis.deviantart.com/art/Simple-Developments-508135752

http://kadaj777.deviantart.com/art/Another-Galaxy-464574870

http://laticis.deviantart.com/art/A-time-of-Questioning-424856411

http://maskdemon.deviantart.com/art/humber-madness-406160605
Çizgi dünyasının güzellik ya da estetik anlayışı, zamana ve modaya bağlı gelişir. Kim güzelse, ne modaysa onlardan etkilenir sanatçılar. Piyasanın işleyişi ve maddi getirisi de popüler olana benzemeyi kolaylaştırır.

Dijital çalışan çizerler, uzun yıllardır, güzel kadın resimleri-protreleri yapıyorlar. Bana ilginç geliyor çünkü geleneksel yöntemleri kullanan çizerler bu tür portre çizimlerini neredeyse hiç yapmıyorlar. Oysa dijitalciler, ısrarla ve kendi içlerinde bir tür alışkanlık gibi yüze odaklanıyorlar. Hepsinin öyle ya da böyle, bir biçimde birbirlerine benzeyen üretimler yapmaları tuhaf mı?

Yukarıdaki örnekleri birbirlerine bezesinler diye seçmedim, sahiden tesadüfi bir seçimle arka arkaya sıraladım. Dikkat çekmek istediğim mutlak bir benzerlik değil zaten, ortak bir payda var, etli ama küçük dudaklar, küçük burunlar, sivrileşen çeneler, çiller, renkli gözler...Slav kızlarına benzetilebilir mi? Olabilir, illa ki bir uzmanı vardır, ayırd edebilir. Benim ilgimi çeken, farklı kültürlerde yetişmiş çizerlerin beğenilerinin, güzel dendiğinde tahayyül ettikleri şeylerin birbirine benzemesi...

Globalleşme mi? Olabilir. Bilim kurgu  etkileri, türdeşleşme mi? Olabilir.

Zamanın ruhu, bu görsellerde geziniyor mu? Olabilir, gezmiyor diyemem.

Cuma, Kasım 20, 2020

Charles Dana Gibson












Charles Dana Gibson, 19.yüzyılın ortasında doğmuş, kimilerine göre ilüstrasyonun altın çağında popülerlik kazanmış maharetli bir magazin çizeri. Gibson Girl diye bilinen, gazete ve dergilerde resmettiği meydan okuyucu, ne istediğini bilen ve bunu gösteren kadın karakterleriyle tanınıyor. Bugünden bakınca aşk ve romans çizeri gibi gözükse de en çok bu yönüyle ilginç bulunuyor. Çizgiler, 19.yüzyılda gelişen tarama ve tasarım üslubundadır, o sebeple de yeni yüzyılda moderni değil geleneği temsil etmiştir. Bugün dahi 19.yüzyıl onun çizgileriyle nitelenir...

Benim ilgimi çekense şu, bu çizgilerin, bu dergilerin müşterisi, muhatabı, tüketicisi kim? Elbette, orta sınıftan okur yazar kadınlar...Erkek gözüyle üretiliyor, sunuluyor filan ama aşk hikayelerinin, genç kadın romantizminin alıcısı erkekler değiller. Buna rağmen Gibson Erkekleri denmiyor mesela...Oysa Gibson, sadece güzel kadınlar değil idealize erkekler, çirkin erkekler de çiziyor, bir ev, bir giyim tasarımı da yapıyor.

Mevziiler Savaşı mı demeli...

Kadın-erkek eşitliğine yönelik giderek kitleselleşen ilk kıvılcımlar veya meşruiyet kazanan ilk popüler çıkarımlar, bence, popüler kültürden, en çok da soap operalardan besleniyor. Modern olmak, yenilikçi olmak, yeniyi ve aktüeli yakalama niyeti, satış motivasyonu, ister istemez gelenekle, geleneksel görüşlerle didişmenizi, eskiyle yeniyi karşılaştırmanızı gerektiriyor. Kadın, gelin olmaya-anne olmaya, sadakatli bir kadın olmaya teşvik edilse de, büyük ödülü evlilik olsa da... o aradaki meydan okuyan kadın, yaşam alanını genişletiyor.

Türk dizilerinin Arap ülkelerinde, Arap kadınlar arasında bu kadar sevilmesinin nedeni de bu... Meydan okuyorlar, dışarı çıkabiliyor, erkeklerle tartışabiliyorlar.

Şunu demek istiyorum, westernlerde kızılderililer yerle yeksan edilirler ama bir kızılderili, bile isteye, o filmleri seyredip, ilk yarısının sonunda televizyonu kapatabilir veya sinemadan çıkabilir. İlk yarıda kazanıyordur çünkü.

Çarşamba, Kasım 18, 2020

Mıstık



Çizgi dünyasında- basında Mıstık adıyla tanınan, 2000 yılında 70 yaşında ölen çizer Mustafa Eremektar'dan söz edeceğim. Yaşıtlarım onu daha çok Milliyet Çocuk dergisinde uzun yıllar sürdürdüğü Uzay Çocukları-Uzaygiller çizgi romanından hatırlayacaklardır. Milliyet Çocuk dergisi, anaakım çizgi roman anlayışına alternatif çizgi romanlar yayınlamaya çalışırdı, en azından bir iddiası vardı. Uzaygiller de bunlardan biriydi, bazen sıkıcılık raddesinde pedagojikti. 

Mıstık, kendi kuşağındaki bir çok karikatüristin aksine çocuklara yönelik çalışmalar ve diziler hazırladı. Çok sayıda çocuk kitabı resimledi. Geçmişte, ellili yıllarda hazırladığı Taş Devri dizisi de büyüklere-gazete okuruna yönelik siyasi nitelikler taşıyordu, gazete bantları ölçeğinde ve dönemi içerisinde oldukça popüler olmuş bir diziydi.  

Mıstık, Türkiye’de çocuklara yönelik çizgi roman anlayışının oturmamış olmamasından hem faydalanan hem de aslında zarar gören bir çizer oldu. Sürekli pedagojik, ahlakçı ve yön gösterici olmanın zorluğu –bana göre- hikayeciliğini önemli ölçüde sınırladı. Bu alana yönelik çalışan bir-iki çizerden biri olmak kötüdür de çünkü. 

Elli kuşağı çizerleri genellikle günlük gazetelerde siyasi-manşete bağlı karikatürlere yoğunlaşırken, Eremektar, genellikle siyasetten uzak durmayı tercih etti. Uzun yıllar çizgi filmle-reklamcılıkla uğraştığını da hatırlatayım. İnsani anlamda sıcak bir kişiliği olduğu söylenirdi, kendisine yakıştırılan –imzasına taşıdığı Mıstık adlandırmasının yarattığı samimiyet doğrudur diyen çok insan hatırlıyorum. Pek çok insan ondan söz ederken –hatta ona Mıstık Abi derken bile- sempatiyle gülümser. Kendisiyle hiç tanışmadım ama bir izlenim olarak beni etkilemiştir bu.

[Meraklısı için görseli homur.blogspot.com dan aldım]

Pazartesi, Kasım 16, 2020

Seyrüsefer Defteri 123


Ana Mon Amaour (2017) beklentim düşüktü, beğendim, ileri geri sıçraması, temposu, merak yaratabilmesiyle güzel film (31 Ekim).++ Sabrina  (2019) kız güzel, aura güzel, e öncü bir klişe izlediğinizi biliyorsunuz (30 Ekim). ++ The Mortuary Collection (2019) yeni gibi eski gibi, nostaljik ve retro gibi... bir hikayesini sevdim (29 Ekim). ++ Senaryo kampı  (!) (17-28 Ekim).++  Unhinged (2020) karşılaşma sahnesi dışında Rasıl olm senin ne işin var burda dedirtiyor (16 Ekim).++ On the Rocks (2020) potansiyelli hikayeymiş, romantik komediye dönmüş, üzüntü ve muz kabuğu (15 Ekim). ++ Oktoberfest Sea1 Ep.1 ve 2'yi seyrettim (14 Ekim).++ Robin Hood (2018) daha genç ve daha "bugün" yapmak istemişler, tasarımda bir iddia kurmuşlar filan... beni kesmedi, klişeyi bir kere daha seyretmiş oldum sadece (13 Ekim).++ Love and Monsters (2020) ergen aksiyonu, hafif ve "cool", eğlenceli (12 Ekim).++ The General (1926) melankolik ve hınzır olabilen cambazın bir başka serüveni (11 Ekim).++The Seven Year Itch (1955) BW'in MM yorumu, bir popüler ikon nasıl üretilir dersi (10 Ekim).++ The Doorman (2020) mekana sıkışan kahramanımız kötü adamları aksiyonla alt ediyor filan da yetmemiş işte, halk tam saha pres istiyor (9 Ekim).++ Imitation of Life (1959) damardan melodram, kimi bakımlardan şahane klişe örneği (8 Ekim).++The Loudest Voice Sea1 Ep.7'yi seyrettim (7 Ekim).++ Marcella Sea1 Ep. 7 ve 8'i seyrettim (6 Ekim).++The Third Day Sea1 Ep.1 ve 2'yi seyrettim (5 Ekim).++ Bir Yudum Sevgi (1984) Atıf Yılmaz iyimserliği, lan yine de güzel be bu hayat filmi, güzel film (4 Ekim).++ Cici Babam (2018) garip gelmesin, film bildiğin Koreli olmuş (3 Ekim).++ Ratched Sea1 Ep.1 ve 2'yi seyrettim (2 Ekim). ++ Marcella Sea1 Ep.5 ve 6'yı seyrettim (1 Ekim).


 

Gülten Hanım


Gülten Hanım. Avukat. Kaymakam Yaşar Bey’in hanımı. Kara saçlı, türkülerin ve ağıtların okuru. Taşra yolları, çık dışarıya, sokağa, yola, uzağa. Sığamadım dünyaya. Kırmızı karanfil günleri. Öncesi biraz Külebi, sonra yola inen eşkıyalar, ıslak serçeler, bir kayığa binen geceler. Kaç ceylan kaç! Sonra işte çocuklar, sonra işte sürgünler, taşına taşına eksilen evler, sonra işte Ankara. Bir ibibik öter sessizliğin içinde. Gülten Akın; şiirin sis çanı, huzursuz ve düzlükte bekleyen öfke.

 

Related Posts with Thumbnails