Salı, Mayıs 07, 2024
Televizyon ve Coni Gitar
Perşembe, Kasım 30, 2023
Dipfeykin galipleri
Kabaca söylüyorum, Marksizmden beslenen eleştirel teoriler bunu anlatıyordu. Edward Said'in oryantalizmini, Foucault'un iktidarını konuşuyor, gizlenen gerçeklerden söz etmek istiyorduk. Gençlik hezeyanlarımı anlatıyor değilim, akademi bunu ders olarak öğrencilerine aktarıyordu demek istiyorum.
İnternet çağı meseleyi karıştırdı, çarpıtılmış enformasyonun yayılma potansiyelinin bu derece büyüyeceğini tahmin edemezdik... devletin ideolojik aygıtlarına karşı bir hazırlığımız vardı ama tek tek bireyler eliyle, akıllı telefonlarla üretilmiş sahte içerikleri düşünmemiştik...
O kadar çok yanlış ve çarpıtılmış enformasyona maruz kalıyoruz ki...İnsanlar sorulduğunda bundan şikayetçiler ve dolaşımda olan enformasyona karşı koyu bir güvensizlik hissediyorlar. Ne ki, insanların inanmak istediği bir gerçeklik oluyor, o da üretiliyor ve sıradan insanlar kendilerine takdim edilen, beğendikleri gerçeği (sınamadan ve dikkat etmeden) paylaşarak çoğaltıyorlar. Çünkü insanların algı ve ilgisi çok sınırlı, bu imge ve enformasyon bombardımanı altında yoğunlaşamıyor, neyin doğru olup olmadığını kontrol edemiyorlar.
Sahte içerikler çoğaldıkça, farkına varabileceğimizden çok daha fazla sahte içerik dolaşımda oldukça, doğrunun kabulü de imkansızlaşabiliyor. Deepfake çağı diye boşuna söylenmiyor. Büyük bir güvensizlikle argümanlara ve enformasyona inanmıyorsak... bunun sonuçlarını yaşıyoruz demektir. Bu kadar çok ülkede sağcı partilerin ve popülist siyasetçilerin yönetime gelmesi tesadüf değil...
Keskin ve net ifadeler, otoriter ve dışlayıcı çıkışlar, büyük iddialar neden bu kadar popüler? Çünkü insanlar inanmak, güvenmek, ne olacağını bilmek istiyor, çoğulculukla ya da demokrasiyle (herkesin fikrini söyleyebilmesiyle filan) ilgilenmiyorlar, hatta bizzat bunlara inananların karmaşayı çoğalttığını düşünüyorlar.
Cuma, Haziran 02, 2023
Modern Prop.
Cuma, Eylül 09, 2022
Medyanın Palavra Cümleleri Bunlar...
Radikal Kitap, 19.10.2012
Perşembe, Temmuz 15, 2021
"Dijital seyirci"
Perşembe, Mayıs 20, 2021
Bugün Kime Çakıyoruz?
Pazar, Kasım 22, 2020
Cuma, Ağustos 21, 2020
Mediyaa
Günümüzde medyanın "artık" varolmadığı iddia ediliyor. Var ya da yok, ne dersek diyelim bir medya algısı ve haber mantığı varlığını sürdürüyor. Geleneksel anlamda medya dediğimiz mecra neydi onu bir hatırlayalım, örneğin medyanın kendine rol olarak seçtiği ve itibarını arttırmak için olur olmaz zikrettiği kamu adına denetleyicilik (watchdog) ideali sahiden var mıydı? Yoksa tüm hayatımıza dâhil olan ve gündelik olanı önemli ölçüde yönlendirebilen, ortak iyi ve kötüyü, yanlışı, çirkini, ahlak dışı olanı da işaret edip, belirginleştiren, kimi zaman da görmezden gelebilen, düşman kadar kahraman da üretebilen bir şey miydi?
Medya için kesin konuşulabilecek tek şey ezelden bu yana tutarsız olduğu olabilir.
Çok değil çeyrek asır öncesine gidin, bir sayfasında devlet göreve çağrılırken, diğer sayfasında neoliberalizmin öngördüğü yeni sosyal politikalar savunuluyordu. Konjonktüre, güç ilişkilerine ve ticari kaygılara göre biçimlenen bir yayıncılık anlayışını romantize etmek pek de akıllıca değil sanki. Medya, tutarlı ve tek biçimli değildir ve daima birbirleriyle çelişen içeriklerle varolur.
Geçtiğimiz yüzyılda gazete ve televizyonu temel alan kamuoyu değerlendirmelerine bakarsanız, toplumların medyaya güvenmediğini görebiliyoruz. Diğer yandan medyayı güvenilir bulmadığını beyan eden toplumların sevip saydığı, güven duyduğu kişi ve kurumların da hemen her zaman medya ve medya seçkinleri tarafından üretildiğini biliyoruz. Sayısız ülkede rüşveti reddeden bürokratlar, yolsuzluk ve kanun dışılıkları açığa çıkaran mali ve adli denetçiler, ekonomi elitleri, mafyaya ya da geniş ölçekli bir örgüte direnen savcılar medya aracılığıyla kahramanlaştırıldılar, manşetlere taşındılar, eylemlerini sürdürmelerini kolaylaştıran kamuoyu desteğini önemli ölçüde medyadan sağladılar.
Garip mi?
Hayır değil. Medyaya güvenmeyen toplumlar medyanın kahramanlarına inandılar. Meseleye
medya açısından bakarsak yaratılan kahramana verilen destek medyanın belli ölçülerde itibar
tazelemesini de sağladı.
Tutarsızlık ve çelişki, dikkat edilirse bugünün “sosyal medya” algı ve üslubunu da tanımlıyor. Kamu adına denetleyicilik yapan, yapmaya çalışan, yaptığını iddia eden muhalif gazeteciler de var, yandaş denilen “sahibinin sesi” sayılan gazeteler de var. Her biri yazar, eleştirmen, gazeteci, yönlendirici olan-olduğuna inanan, olmayan çalışan kullanıcılar da var. Hepsi birlikte hemen her gün popüler olan hakkında tıpkı gazetesini satmak isteyen yazı işleri müdürü gibi manşet atıyor, manşet yorumluyor, “muhabirlik” ve "köşe yazarlığı" yapıyorlar.
Evet bir kaos gibi duruyor, “sert” olan, büyük konuşan, “saldıran” dikkat çekiyor gibi gelebilir, bence o kadar değil…
Geçmişte öğrenciyken kütüphaneye gider çıkan bütün günlük gazetelere bakar, okumaya çalışırdım, asla para verip almayacağım gazeteleri karıştırmak bana garip bir his verirdi, bildiğim ve aşina olduğum fikir ve iddiaların dışında bir şeylerle karşılaşıyordum. Varolduklarını bilmediğim gündemler, sansasyon sayılan ama beni zerre ilgilendirmeyen meseleler… Vay diyordum, hani dünya küçüktü…
E o zaman internet yoktu, karşılaşmak hiiç kolay değildi. Kaos
hep vardı da göremiyor, bilemiyorduk, madden de külfetliydi belki de…Şimdi kolay
karşılaşıyoruz, çeşitlilik bizi rahatsız ediyor çünkü, haklı ve doğru
olduğumuza inanıyoruz, karşıt fikirleri “marjinal” olanlarla özdeşleştirip
kendimizi rahatlatıyoruz.
Evet yazılı basın ölüyor ama her yerde ölüyor, bu ölümcül azalış, medya ve haber mantığının, watchdog'un bittiğini göstermez elbette.
Bu
konuda diyecek lafım çokmuş, şimdilik bu kadar diyeyim.
Perşembe, Haziran 25, 2020
Kayıp Bir Ressamın Evrak-ı Metrukesi
Basın ressamlığı, endüstriyel üretim anlamına gelir, sanattan çok popüler beğeniye ve önemli ölçüde taklide dayanan bir tekrar içerir. Onar yıllık aralarla basındaki görsellik incelenirse popüler ve taklit edilen bir üslup olduğu, bunun tekrar edilerek yaygınlaştırıldığı görülebilir. Her yeni gelen çizerden o popüler-hâkim üsluba benzeyen üretimler istenir. Örneğin bizde 1920'li ve 30'lu yıllarda Fransız gazeteleri ve orada hâkim olan görsellik taklit edilir. Dergi ve gazetelerimizde imzaları farklı olmakla birlikte birbirine benzeyen ilüstrasyonlar görürüz. Benzeşme derken 'Parisienne' bir üslup, belirginleştirilmiş bir kibarlık, elegant kadın ve erkekler resmediliyor demek istiyorum. En fazla iki kişinin, ekseriyetle bir kadın ve bir erkeğin yan yana, göz göze, 'ruhen' yanak yanağa getirildiği mizansenler de denebilir çizilenlere. Arka plan ve bir iç derinlik yoktur. Sessiz sinema tasarımı kadın ve erkekler tek bir duyguya odaklanmış biçimde ağlamaklı ve endişeli ifadelerle bakınırlar... Az sonra büyük bir sır ifşa edilecek, ayrılık olacak, kavuşamayacaklar, hüsran, facia, bedbahtlık vs yaşanacaktır sanki.
Cuma, Haziran 12, 2020
Medya Tarihi
Siyaseten romantik bir biçimde ofladım, önemli bir şey değil, arada oluyor, dağılabiliriz, ben iyiyim.
Pazar, Aralık 15, 2019
Anti medya
[1997 yılında yazdığım bir yazıdan bölüm]