Pazartesi, Temmuz 07, 2025

Gelecek gelmezse geçmiş musallat olur

Hontoloji (hauntology), Jacques Derrida’nın dolaşıma soktuğu bir kavram. Aslında Komünist Manifesto’daki o meşhur cümleye — “Bir hayalet dolaşıyor Avrupa’da: Komünizm hayaleti” — ironik bir selam niteliğinde. Haunted (cinli perili) ile “ontoloji” (varlık felsefesi) sözcüklerinden türetilmiş görünüyor. Beyfendinin temel iddiası şuydu: “Artık var olmadığı düşünülen ama tam olarak da kaybolmamış şeyler –yani geçmişin hayaletleri– bugünün gerçekliğini bir musallat gibi sarar.”

Zaten “musallat olmaya” biz de aşinayız. İslamî gelenekte cinlerin ya da şeytanın bir kişiye musallat olması gibi bir şey… Ya da daha geniş bir politik düzlemde, pozitivizm ve kapitalizmin İslam coğrafyasına “musallat edilen” yapılar olarak düşünülmesi gibi. Bu anlamda hontoloji, biraz da musallatoloji gibi okunabilir.

Yaşadığım için biliyorum, 1989 sonrası, komünizmin Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte “öldüğü” ilan edilmişti, derslerde okumasak da olur tadında konuşan akademisyenler çoktu. Ama Derrida, komünizmin temel vaatlerinin — eşitlik, özgürlük, adalet gibi — hâlâ kapitalizmin içinde bir hayalet gibi dolaştığını söylüyordu. Devrim, bir ütopya ve daha güzel bir gelecek inancıdır. Olamamışsa bile, onun yokluğu kederle hissedilir. Yası tutulur. Ne ki, gömülemez de! Hayal gücüne musallat olur. Arafta yaşar vs

Kavram, nostalji literatüründe daha farklı bir bağlamda kullanılıyormuş, ben bu kısmı bilmiyordum. Özellikle de kültür endüstrisinin “yeni bir şey üretme” yetisini yitirdiği yerlerde… Popüler kültür, her zaman “yeniyi” sunduğunu söyler. Hatta bunun sadece bugünü değil, geleceği de şekillendireceğini iddia eder.

Ama eğer siz geçmişi yeniden üretiyorsanız, aslında geleceğe dair bir tahayyül kuramıyorsunuz demektir. Hal bu olunca, geçmiş, bugüne ve yarına (geleceğe) musallat olur. Geçmişin popüler formları bugüne taşınır, ama soluk bir biçimde dolaşıma girerler. Buna zombie time deniyormuş, yaşamıyor ama tam da ölmüş değil anlamında…

İlk bakışta nostaljik görünen bu yeniden üretimlerin, melankolik ve tekinsiz olduğu düşünülüyor. 2020’lerde yapılan birçok iş, 1980’lerin gelecek hayalini taklit ediyor. Çünkü buna göre resmettikleri geçmiş, gerçekten yaşanmış bir geçmiş değil; yarım kalmış, vaadini yerine getirememiş bir zamanı da tanımlıyor. Hepsi bize şunu hatırlatıyor: Hayalini kurduğumuz gelecek gelmedi, ama gelmeme biçimiyle kalakaldı ve yaşıyor.

İşte tam bu yüzden “Gelecek artık gelemez” deniyor. Ya da Mark Fisher’ın meşhur ifadesiyle: The slow cancellation of the future. Yani geleceğin yavaş iptali. Tam da bu ruh hâline, kültürel-politik bir tıkanma biçimi olan geleceksizlik melankolisi deniyor. Çünkü geçmiş gömülmeyince, gelecek sahneye çıkamıyor.

Devam edeceğim, okumalara devam...

2 yorum:

Recep Altun dedi ki...

Merhabalar.
Gerçekten geçmişten kurtulmamız gerekiyor. İki de bir de geçmişe bağlanıp hala geçmişten medet umuyorsak elbette geleceğe de yer kalmaz! Geleceğe fırsat verelim. Geleceğin bize neler getireceğini bilemeyiz ama geleceği kucaklamaktan başka bir çaremiz yoktur.
Kaleminize, emeğinize ve gönlünüze sağlıklar dilerim. Ben neden hep blogcularıma yürek değil de gönül sağlığı diliyorum, biliyor musunuz? Yüreklerimizde iyilik de kötülük de barınır, iyilik de kötülük de yüreklerde yer bulur. Ama gönüllerde sadece iyilik ve güzellik barınır. Gönüllerimizde kötülüğe yer yoktur. Bu nedenle ben gönül sağlığı diler ve herkese Allah gönlüne göre versin derim. Kimseye Allah kalbine göre versin demem.
Selam ve saygılarımla.

kumcocuk dedi ki...

ilgiyle okudum ve devamını merakla bekliyorum..teşekkürler :)

Related Posts with Thumbnails