Perşembe, Temmuz 10, 2025

Çileden çıkma

Çileden çıkmak” — tatlı bir deyim. Bir tür sınır aşımı nitelemesi, hem bir kırılma hem de ironi içeriyor. Genellikle öfke patlamasını tarif ederken kullanıyoruz; birinin “kontrolden çıkması”, artık kendini tutamaz olması… İtiraf edelim, tarafı olmadığımız sürece bu “çıkışlar” bize epeyce eğlenceli geliyor. Kavga izlemek, sinir krizi anına tanık olmak, hele bir de kameralara çekildiyse hoşumuza gidiyor… Seyirlik gösteri faslından sayıyoruz.

Cemiyet (!), bu taşkın halleri bastırmak için çeşitli mekanizmalar geliştirir: Okullar, polisler, mahkemeler, kitaplar, psikologlar, ilaçlar, telkinler…  En iyimser olanı bile, “Ne gerek vardı şimdi buna?” diyerek bizi sağduyuya davet eder. Öfkemizi kontrol edemezsek cezalandırılırız elbette. Tecrit ediliriz, hapsediliriz, hatta “tedaviye” zorlanırız. Uygarlık, çileden çıkan bireyden hoşlanmaz. Onu düzenin tehdidi olarak görür.

Ne zaman çileden çıkarız? Dikkat edin, hiddet göstermiş herkes asıl olarak şunu vurgular: “Yapmamasını söyledim, bir kez daha yaptı…” Bu tekrarlanan eylem, tahammül sınırının ihlalidir. Edebiyat da bu eşiği sever, hatta özenle işler. Çünkü o hiddet kontrolsüz olamaz; karakter, koşullar değişmediyse, kaçınılmaz biçimde isyan eder.

Raskolnikov’un baltaya sarıldığı anı hatırlayın, Uğultulu Tepeler’de Nora’nın kapıyı çarpışı, Gregor Samsa’nın sessiz dönüşümü… Hepsi çileden çıkmanın farklı biçimleri. Zavallı Behlül çareyi kaçmakta bulur. Bu karakterler öfkeye teslim olmazlar, o öfkeyle bir sınırı geçerler. Ve bazen, ancak bu patlamayla kim olduklarını hatırlatırlar bize.

Çileden çıkmak tek başına kötü bir şey değil. Aksine, ekseriyetle bir değişim enerjisi taşırlar. Sınırlara çarpmanın, haksızlığa tahammül edememenin bir dışavurumudur. Toplumu da, kişiyi de dönüştürebilir.

Hep aklı başında, hep ölçülü biri… Ne yalan söyleyeyim, bana biraz tatsız gelir. Öyle hayatı da öyle edebiyatı da pek yavan bulurum. Hiç çileden çıkmamış bir karakter, ruhsuz gelir bana. Edebiyat biraz da isyandır zaten — iyi yazı, gayet güzel bir vicdani çığlıktır: “Terazin nerde ey hayat” diye bağırır “yukarıya”…

Ne ki, bir de çileden çıkmış gibi yaşayanlar var. Sürekli öfkeli, sürekli siniri tepede, sürekli tivit atar gibi büyük laflar eden tipler… Onlar gerçekten çileden çıkmıyor; daha çok bir tür teatral öfke performansı sergiliyorlar. Hep haklılar, hep başkasına ayar veriyorlar. Aslında gayet kontrollüler. Of puf onlar da çok sıkıcılar.

Ben galiba, uzun süre susup susup, beklenmedik bir biçimde patlayanları seviyorum. “Sessiz atın çiftesi pek olur” derler ya… İşte onlar gerçek çileden çıkanlardır. Burayı gülerek yazıyorum, çünkü o çifte, birikmiş hakikatin gücünü taşır.

Evet Romalılar, dünyaya “ben buradayım” demenin yollarından birini, çileden çıkmayı konuştuk, dağılabiliriz.

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails