![]() |
İlk karede, diz çökmüş bir külhanbey kadın polise
yalvarıyor: “Anam babam polis, kıyma bana!” İkinci karede, iki adam birbirine
bıçakla saldırıyor. Kadın polis, korku içinde bağırıyor: “Amanın dostlar adam
öldürüyorlar imdat!”
Üçüncü kare, devamı niteliğinde: Kadın, bıçaklanmış
adamın başında çırpınıyor: “Eyvahlar olsun, adam öldürmüşler!” Dördüncü karede,
bir polis kulübesinde çocuğunu emziriyor:“Nöbetim gelmişken şu yumurcağın
sütünü vereyim.” Son karede ise, ayna karşısında makyaj yapıyor: “Devriyeye
çıkacağım, tedarikli olayım.”
Klişe dolu, tipik bir kadın düşmanı karikatür.
Gazetecilik bağlamı eksik ama çok da gerekli değil; mesaj yeterince açık.
Karikatürün hedefinde, o dönemde Nezihe Muhiddin’in öncülüğünde mücadele eden Kadınlar
Birliği gibi oluşumlar var belli ki. Erkek Babıâli dünyası, kadınların çalışma hayatına
katılma taleplerini hem küçümsüyor hem de karikatürize ederek etkisizleştirmeye
çalışıyor. Görüyoruz ki mizah, burada sistemin sopası.
Mesajlar şöyle özetlenebilir: Kadınlar bu işi yapamaz.
Kadın korkaktır. Kaytarır. Makyaja düşkündür. Mesai saatinde çocukla uğraşır.
Ciddiyetsizdir. İşe uygun değildir. Kısacası: Kadın, evinde otursun.
Ancak tarih şunu gösteriyor: Değil 30’larda, 1970’lerde
bile evli kadınların çalışmaları için eşlerinden izin belgesi istenebiliyordu.
Hatta bazı kurumlar, kadının kocasından “izinli olduğuna” dair resmi yazı talep
ediyordu. Kadının, izinsiz çalıştığı gerekçesiyle işine son verilebiliyordu.
Hukuki olarak bir hakkın tanınması, onun hemen hayata geçeceği,
içselleştirileceği, yaygınlaşacağı anlamına gelmiyor. Bu tür eşikler çoğu zaman
görünmez duvarlarla örülü.
Benzer bir şey ailece yaşadığımız absürt bir olayda da
karşımıza çıkmıştı. Otuz yıl kadar önce, Ankara’da mahalle esnafının karısı
anneme dönüp şöyle demişti: “Düzgün kadın olsan çarşıda oturmazsın.”
Kastettiği, çalışmak bile değildi; yalnızca “çarşıda ikamet
etmekti”. Bu cümleyi yıllarca gülerek andık ama şimdi dönüp bakınca o cümlenin
ardında devasa bir sistemin sızdığını görüyorum.
Peki karikatürü çizen, yayınlayan kişiler kimler? Yüksek
eğitimli, entelektüel, dönemin seçkinleri… Ama o esnaf kadının zihniyetinden
çok da farklı düşünmüyorlar. Kadın evde oturmalı. Kamuya çıkmamalı. Karikatür,
o sessiz mutabakatın görsel ifadesi.
Bugün böyle bir karikatür yayımlanabilir mi? Muhtemelen
hayır. Yayımlansa da “linç” denen refleksle karşılaşır. Ama mesele sansür
değil. Mesele empati. Bu tür içerikler artık sadece “ayıp” ya da “riskli”
bulunduğu için değil, çoğu insanın gerçekten içselleştirdiği bir duyarlılıkla
karşılanıyor.
Çünkü asıl mesele şu: Merhamet, insanın en geç öğrendiği duygulardan
biri. Empati ise lüks sayılabilecek az bulunur bir refleks. Bir başkasının yerine kendini koymak, hele
ki o kişi “azınlık”, “öteki” ya da “görünmez”se — işte bunu yapabilmek hâlâ
zor.
Linç korkusu, bazen merhametin karikatürüdür. Gerçek
empati ise gösterilmez, yaşanır.
![]() |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder