Perşembe, Temmuz 24, 2025

Mizojini ve empati

Karikatürü nereden aldığımı ne yazık ki hatırlamıyorum. Yirmili yılların sonlarından kalma olmalı. Ramiz’in çizgisine benziyor ama emin değilim. Bloga yüklenirken çözünürlüğü düştüğü için alt yazılar okunmaz hale gelmiş. O sebeple metinleri aktarayım:

İlk karede, diz çökmüş bir külhanbey kadın polise yalvarıyor: “Anam babam polis, kıyma bana!” İkinci karede, iki adam birbirine bıçakla saldırıyor. Kadın polis, korku içinde bağırıyor: “Amanın dostlar adam öldürüyorlar imdat!”

Üçüncü kare, devamı niteliğinde: Kadın, bıçaklanmış adamın başında çırpınıyor: “Eyvahlar olsun, adam öldürmüşler!” Dördüncü karede, bir polis kulübesinde çocuğunu emziriyor:“Nöbetim gelmişken şu yumurcağın sütünü vereyim.” Son karede ise, ayna karşısında makyaj yapıyor: “Devriyeye çıkacağım, tedarikli olayım.”

Klişe dolu, tipik bir kadın düşmanı karikatür. Gazetecilik bağlamı eksik ama çok da gerekli değil; mesaj yeterince açık. Karikatürün hedefinde, o dönemde Nezihe Muhiddin’in öncülüğünde mücadele eden Kadınlar Birliği gibi oluşumlar var belli ki. Erkek Babıâli dünyası, kadınların çalışma hayatına katılma taleplerini hem küçümsüyor hem de karikatürize ederek etkisizleştirmeye çalışıyor. Görüyoruz ki mizah, burada sistemin sopası.

Mesajlar şöyle özetlenebilir: Kadınlar bu işi yapamaz. Kadın korkaktır. Kaytarır. Makyaja düşkündür. Mesai saatinde çocukla uğraşır. Ciddiyetsizdir. İşe uygun değildir. Kısacası: Kadın, evinde otursun.

Ancak tarih şunu gösteriyor: Değil 30’larda, 1970’lerde bile evli kadınların çalışmaları için eşlerinden izin belgesi istenebiliyordu. Hatta bazı kurumlar, kadının kocasından “izinli olduğuna” dair resmi yazı talep ediyordu. Kadının, izinsiz çalıştığı gerekçesiyle işine son verilebiliyordu. Hukuki olarak bir hakkın tanınması, onun hemen hayata geçeceği, içselleştirileceği, yaygınlaşacağı anlamına gelmiyor. Bu tür eşikler çoğu zaman görünmez duvarlarla örülü.

Benzer bir şey ailece yaşadığımız absürt bir olayda da karşımıza çıkmıştı. Otuz yıl kadar önce, Ankara’da mahalle esnafının karısı anneme dönüp şöyle demişti: “Düzgün kadın olsan çarşıda oturmazsın.”

Kastettiği, çalışmak bile değildi; yalnızca “çarşıda ikamet etmekti”. Bu cümleyi yıllarca gülerek andık ama şimdi dönüp bakınca o cümlenin ardında devasa bir sistemin sızdığını görüyorum.

Peki karikatürü çizen, yayınlayan kişiler kimler? Yüksek eğitimli, entelektüel, dönemin seçkinleri… Ama o esnaf kadının zihniyetinden çok da farklı düşünmüyorlar. Kadın evde oturmalı. Kamuya çıkmamalı. Karikatür, o sessiz mutabakatın görsel ifadesi.

Bugün böyle bir karikatür yayımlanabilir mi? Muhtemelen hayır. Yayımlansa da “linç” denen refleksle karşılaşır. Ama mesele sansür değil. Mesele empati. Bu tür içerikler artık sadece “ayıp” ya da “riskli” bulunduğu için değil, çoğu insanın gerçekten içselleştirdiği bir duyarlılıkla karşılanıyor.

Çünkü asıl mesele şu: Merhamet, insanın en geç öğrendiği duygulardan biri. Empati ise lüks sayılabilecek az bulunur bir refleks. Bir başkasının yerine kendini koymak, hele ki o kişi “azınlık”, “öteki” ya da “görünmez”se — işte bunu yapabilmek hâlâ zor.

Linç korkusu, bazen merhametin karikatürüdür. Gerçek empati ise gösterilmez, yaşanır.

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails