Pazar, Ocak 02, 2022

Televizyon, dünya ve yollar

Bir iki defa daha yazdım, belki on iki - on üç yıla yaklaşmış olabilir, televizyon seyretmiyorum, evde kimse seyretmiyor, film ve dizi seyrederken kullandığımız bir ekran var ama herhangi bir kanal ayarı bile yok... Tuna çocukken bir şeyler seyrediyordu, o da ne yapsın, zamanla bize alıştı ve hiç böyle bir seyretme alışkanlığı olmadı.

Bugün televizyon ve sosyal medya telefonla ilerlediği için bir şeylerden haberdar oluyorum ama bunlar da sadece Beşiktaş ile ilgili oluyor, taraftarı-hastası olduğum için maçları izliyorum, bir iki yorumcuya bakıyorum o kadar...Kimseyle futbol konuşmamak gibi de bir takıntım var...Asla!

Bu kadar yıldır herhangi bir tartışma programı ya da siyasetçi konuşması-münakaşası izlemedim. Küçük örnekler vereyim, Burhan Kuzu diye biri vardı, vefat etmiş, eleştirilen biriydi, ben bu beyfendinin sesini dahi duymadım örneğin...2016'da Amerika'nın başkanı değişmişti,  Trump'ı parodi sanmıştım, o derece. 

Üniversitede popüler kültür çalışırken, olup bitenleri mutlaka izlemem gerekir gibi gelirdi. Delice bir tutkuyla aktüeli izlerdim. Evde gazeteler keser, dosyalar, kutular yapar, istifler, malzemeyi başlıklara ayırırdım. Bazı gazete ve dergileri izleyememek beni kahrederdi. Sırf bu nedenle kütüphaneye gider, fotokopiler çektirirdim.

Sonra gazete-medya tarihi çalıştıkça bu huyumdan vazgeçtim. Güncel gazeteleri ve köşe yazarlarını takip etmeyi doksanlı yılların sonunda bıraktım. Kütüphaneye gidiyor, sadece eski gazete okuyordum, o dönemden kalma onlarca defter, binlerce sayfa fotokopi, ofiste bir yerlerde duruyor. 1930-1950 arası çıkan yayınlara yönelik merakım, bir ara o kadar arttı ki, bütün dünyamı kaplar hale geldi.

Üniversiteden istifa ettikten sonra yayınevinde Türkçe edebiyat dosyaları okumaya başladım, ekmek parası derdiyle, yayınevine gelen dosyalarla geçti ömrüm. Gazetelerin eskisi yenisi filan kalmadı böylece. 

Üç buçuk yıl oldu, hayatımı senarist olarak sürdürüyorum, önceden de yapıyordum ama artık "tam zamanlı" oldum diyelim. bu yeni dönemimi eş dost "inziva" sayıyor ve kızıyor bana, yalan yok, hoşuma gidiyor bu kaçma-kapanma hali... Gerçi sonradan farkettim, bu  inziva filan değil, tercih edebildiğim biçimde bir hayat sürüyorum sadece. 

Eskiden televizyon çok önemliydi, bize "dışarıdan" ve "başka dünyalardan" haberler veriyordu, gazeteler öyleydi...ama artık değiller... Hatta artık sinema bile öyle değil, dijital platformlar globalPr ile bizi ürünlerini seyrettiriyor ve konuşturuyorlar. Keşfedemiyoruz, önümüze konuyor. Biz eskiden buna manipülasyon derdik, şimdi koşullandırarak harekete geçirme deniyor... İhtiyaç duymuyoruz keşfetmeye, alternatiflerle karşılaşmaya...çünkü çok şey var önümüzde, çünkü hepimiz konuşulanı konuşmak istiyor ve bunu yaparken kendimizi daha önemli hissediyoruz.

17 yaşımdayken çıkan her yerli romanı okuyacağım diye kendi kendime söz vermiş, bu sözü de yıllarca tutmuştum, kolaydı çünkü...Az kitap çıkıyordu. Sonra imkansızlaştı, çok kitap, çok yazar, çok yayınevi oldu... mümkün değil artık. Bir ara editörken, işim gereği manyakça çok okuyordum, nafile bir yetişme telaşıyla okuduğumu bilerek o deliliği sürdürmeye çalıştım. 

Bugün, "seyretmedim-okumadım-duymadım" dediğimde kibir gösterdiğim, kendimi başka bir mertebeye çekerek büyüklendiğim sanılabiliyor. Zerre ilgisi yok. Bilerek ve tasarlayarak olmadı ama galiba hissederek, artık takip edilmesi imkansız bir çokluk içinde yaşadığımı bilerek ve sakınarak kendime bir yol seçtim... 

Doğru yol filan yok elbette ama en doğru açıklama bu olabilir. I did it my way diyelim. Palavracı Frank Sinatra şarkısını söylesin... 

1 yorum:

Adsız dedi ki...

O kadar ki Dunya nin dort bucagindan ilginc olaylari yerleri,gorselleri derleyen bir blogun basliginda "conversation starter" notu var.Sagolsunlar buna kadar dusunmusler bizi

Related Posts with Thumbnails