Perşembe, Haziran 05, 2025

Takva ve performans

Malum, din temel olarak ruhani bir iyileşme arayışı ve buna verilen bir cevaptır. Sevap ve günah, ahiret, cennet-cehennem bunu saç ayaklarıdır. İnsanın varoluşsal sancılarına bir yön ve anlam verme çabasıdır. Hayatı asıl yöneten ve yönlendiren kapitalizm ise  yalnızca şimdiki zamanı değil kadim dinleri de dönüştürüyor. Geçmişten farklı bir duygu düzeni ve bir ahlak sistemi inşa ediyor. Daha önce yazdım, mutluluk, dünyevi görünen  (cenneti bu dünyada kuran) emirler silsilesinin en temel vaadi…

İbadet, bir tür iyi hissetme aracına dönüşmüş durumda…Zikirin yerini meditasyon, duanın yerini olumlama aldı desek sanıyorum abartmış olmam…İçsel dinginlik artık ilahi bir bağın sonucu değil, bireysel performansın ve duygusal yönetimin hedefi haline gelmiş durumda. Kadim dinlerin büyük günahları ve o günahların kefareti, vardır. Şimdiki zamanın günahları insanın kendisiyle ilgilidir. Depresyondaysan canım kardeşim, negatifsen, hayata karamsar bakıyorsan, dünyaya uyum sağlayamıyorsan, kiloluysan, hareketsizsen sen yanlış yoldasındır mesela. Mutluluk dininde “düzeltilemeyen bir mutsuzluğun” varsa suçlusun ve dışlanırsın (veya dışlanmayı hakedersin), eziksin bebem e-ziikkkk….

Mutluluk dinleri, kadim olanları “ikame” etmiyor, içine sızıyor ve yeniden şekillendiriyor demek istiyorum. Bir tür içerden kolonileştirme hali bu. E tabii bunu, Allah adına ve Allah korkusuyla değil, verimlilik ve görünürlük adına, kendine yatırım yapıyor. Mutluluk dinlerinin müminleri kendilerine tapıyorlar sanki, hı ne dersin abartıyor muyum Mıstık abi?

Arada “neoliberal İslam”, “piyasa İslamı” ya da “postmodern dindarlık” filan deniyor ya, hah işte o da tam buralarda nefes terapisi yapıyor… Dindarlık artık sadece takva ya da ahiret kaygısı ile değil, aynı zamanda dünyada başarılı ve uyumlu bir birey olmakla tanımlanıyor. Bir tür dini girişimcilik modeli bu. Kime sorsan “Allah rızası” için çalıştığını söylüyor ama bu iddia  girişimcilik ve öz-motivasyon diliyle iç içe geçiyor. Biliyorsunuz, dini savunmak adına sürekli olarak “din bu değil” deniyor ya, evet piyasa değerleriyle uyumlulaştırılmış olan şey de din değil. “Dünyevi başarı” ile özdeşleştirilen herhangi bir şeyin ahlaki derinliği yüzeyseldir. Çünkü başarı, ahlaki değil performatif bir ölçüdür.

Eğer ilginiz varsa, sosyal medyadaki yeni vaizleri izlemenizi öneririm. Dua et, tevekkülle yaklaş, affedici olan filan diyorlar ama konuyu garip bir biçimde psikolojik refaha getiriyor ve bunu inançlı olmanın bir ödülü olarak gösteriyorlar. Olamaz mı? Bence olamaz. Herhangi bir büyük dinin esası psikolojik iyi hissetmeye indirgenemez. Din, sabır ve keder gibi değerli duyguları da içerir. Keder, yalnızca geçici bir bozulma değil, tefekkürün kapısını açan varoluşsal bir eşiktir. Din iyi hissetme vitamini ya da meditasyonu değildir. Tefekkür ya da murakabe anlamsızlaştırılıyor gibi geliyor bana. Kuran’da kişisel gelişimi anlatan kaç kitap var sizce?

Ve bence en önemlisi, ibadetin gösterileştirilmesi… sosyal medyada oruç tutmak, cumaya gitmek filan paylaşılır hale gelmiş durumda. İki sonucu var bunun, birincisi, gösterilen dindarlığın, gerçekliğin yerini almaya başladığını anlatır. İkincisi, göstermeden inanmak “boşa inanmak” gibi algılanır olmuş demektir, bir baskıya dönüşür. “Helal yaşam koçluğu”, “İslami ilişki danışmanlığı”, tesettür modası şu bu…

Yukarıda yazdım, kapitalizm kendini din gibi görünmeyen ama din gibi işleyen pratiklerle sunarken, İslam dahil kadim dinleri de kendi ritmine çekiyor. İnanç, ibadet, takva gibi kavramlar artık bir “kişisel gelişim estetiği”ne bürünerek gösterilebilen ve pazarlanabilen nesnelere dönüşüyor. Sonuçta ibadet, görünmek… görünmekse onaylanmak için yapılıyor. İnançla gösteri arasında içi boşaltılmış bir işbirliği kuruluyor. 

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails