Perşembe, Haziran 19, 2025

Bir dönemin hayaleti

Salih Erimez’in yazıp çizdiği “1900 Yılında İdi” adlı resimli tefrikayı bilmiyordum, gazete çizgi romanları bir derya olduğu için kaçırmamak pek mümkün değil. Çalışmayı  Erol Gökşen getirmişti, eksik olmasın…Hangi gazeteden fotoğraflamış bilmiyorum, baskı kalitesine bakılırsa, 1960 öncesi olmalı…

Hikâye, II. Abdülhamid İstanbul’unda geçiyor. Baş karakter Bayram, sarayda küçük bir görevle işe başlayan, zamanla saraya ve padişaha yakınlaşan, iştahlı sıcaklığı, zekâsı ve tesadüflerin yardımıyla yükselen biri. Jön Türkleri jurnallemek aklında yokken, bunu bir fırsata çeviriyor örneğin. Padişaha takdim ediliyor. Günbegün unvanlar alıyor, itibar kazanıyor, saraydaki entrikaların ve sefahat alemlerinin bir parçası haline geliyor. Kadınlar, hediyeler ve jurnaller arasında yükseliyor.

Bürokratik çürümüşlük, jurnalcilik, sefahat ve dalkavukluk hicvedildiği için bu yükselişin bir de düşüşü oluyor elbette. Saray hikayelerinde şaşmayan bir yönsemedir: birincisi, entrikayla gelen entrikayla gider. İkincisi, cinsel iştahını kontrol edemeyenler mutlaka “iktidarlarını” kaybederler. Bayram, ünlü bir saray kadınının aşığı (ve mağduru) oluyor, kurtulmak için çeşitli paşalarla konuşup sadakatini kanıtlamaya çalışıyor. Ancak saray içindeki dedikodular ve kadınlarla yaşadığı ilişkiler artık kontrol edilemez bir hal alıyor. Son sayfalarda Bayram zehirleniyor. Öldü mü kaldı mı anlaşılmıyor; hikâye dramatik ve belirsiz bir sonla bitiyor.

Bugünün ölçüleriyle bir grafik roman anlatısı gibi olduğunu söyleyeyim. Klasik bir “trajik kahraman” anlatısı olduğu da eklenebilir: Bayram yükseldikçe kendini (ve değerlerini) kaybeder. Saray bir iktidar mekânı değil, entrika ve ahlaki çöküşün merkezi olarak resmedilir. Bayram’ın hikâyesi dramatik bir yalnızlıkla biter. Sarayla yükselmiştir ama artık insan değildir; saygı duyulan ama sevilmeyen, anılan ama konuşulmayan, etrafındakilerin gözünde tehlikeli bir mendebura dönüşür vs vs

Abdülhamid hikâyede yok tabii… Neredeyse doğrudan hiç konuşmuyor, temel sahnelerde görünmüyor. Ama herkes onun adına konuşuyor, onun kararları bekleniyor, onun gözüne girmeye çalışılıyor. Tipik, bir iktidar simgesi olarak kullanılıyor, onun şahsi varlığı ve tınısı değil, etrafındaki korku sistemi anlatılıyor. Bu kısım güzel. Dönem anlatılarında klişe olan kadın eksikliği yine karşımıza çıkıyor. Ancak mektuplar, söylentiler, fısıltılar yoluyla var oluyorlar yani hiçbir kadın karakter kendi iç sesiyle temsil edilmiyor. Bayram’ın saray içindeki yükselişi kadınlar üzerinden oluyor: onlarla kurduğu ilişkiler, onların sırlarını bilmesi ya da onları memnun etmesi, Bayram’a avantajlar sağlıyor.

Zülfü Hafız, yani Bayram’ı saraya taşıyan karakter, benim sevdiğim türden bir “aracı”. Anlatının vicdanı gibi geziniyor. Bayram’ın başına gelen her şeyin mümkün olmasını sağlayan biri… Hikâyede Bayram ne zaman bir adım atsa, Zülfü Hafız ya o adımı daha önce atmış ya da sonuçlarını görmüş oluyor. Bayram, finalde yeniliyor, Zülfü ise devam ediyor, çünkü mesafeli, arada durmakla yetiniyor… Eşiği bilerek aşmıyor.

Tefrikayı sevdim, hatta oyun oynayarak blogta devam niteliğinde ilgili yazılar yazacağım. Hikâyenin önemli kadın karakteri Nazik ve “yazarı” Erimez’i dahil ettiğim edebi oyunlar mambo jambolar işte. Meraklısı ayrıca bakabilir. 

Özel not: Çizgilerin ilk ikisi Erimez'i taklit eden yapay zeka çizimleri. Gazeteden okuduğum sayfalar, gerek baskının kötülüğü gerekse Erimez'in hızlı çizimleri nedeniyle pek okunur-görülür gibi değildi, o yüzden bu yola başvurdum. 


1 yorum:

Travis dedi ki...

Sarayın “iktidar değil, entrika ve çöküş mekanı” olarak resmedilmesini bugünün iktidar temsil biçimiyle bir alakası var mı acaba?

Related Posts with Thumbnails