Ahmedi
Bican’ın Yaratılmışların Acâibleri adlı kitabından bir alıntı yapmak istedim,
kitap hayli ilginç, on beşinci yüzyılda yazılmış, aslına bakılırsa
El-Kazvînî’den yapılan serbest bir çeviri olduğu söyleniyor. Bu tür eserler,
sadece dönemin doğa anlayışını değil, malumatın nasıl işlenerek dolaşıma
sokulduğunu ve hatta nasıl kutsandığını da gösteriyor. Kozmolojik açıklamalarla
günlük hayat arasında kurulan bu dolaysız bağ, bugünkü anlamda “bilim” filan değil
elbette, asıl amaç hikmet arayışı elbette. Bugün için okuduklarım “deli
saçması” görünüyor, iddiacılığı, büyüklenerek yaptığı kestirimleri, özetle
hikayeciliği benim hoşuma gitti.
Kitapta diyor
ki, işte kadınla erkek seks yaparken ateşli olursa ve Allah da izin verirse
çocuk erkek olurmuş… Yok, ilişki sıcak rüzgarlarla sıcak havalarda olursa,
kadınla erkek “ehtiyar” olursa filan, çocuk kız oluyormuş… Bu tür açıklamalar
ilk bakışta gülünç gelse de, aslında Antik Yunan’dan İslam tıbbına aktarılan
humoral kuramın bir yansıması. Sıvılarla ilgili dört hılt (kan, balgam, sarı
safra, kara safra) kuramı, bedenin ve mizacın sıcaklık/soğukluk dengesine göre
şekillendiğini varsayar. Cinsiyet de bu dengenin bir tezahürü olarak düşünülür.
Thomas Laqueur’un işaret ettiği gibi, modern öncesi anlayışta kadın ve erkek
iki ayrı cins değil, aynı çizgi üzerinde eksik/tam biçimlerdi. Kadın, erkeğin
eksik olanıydı.
Kitapta fazlası
var, cinsel ilişkide kadının harareti az olursa çocuk hünsa olurmuş…Vay
diyorsun, cinsel iştah sen nelere kadirsin… Kitapta yayın tarihi yok ama
doksanlı yıllarda yayımlandığını tahmin ediyorum. Yayına hazırlayan hünsa için
parantez içinde açıklama yazarak (hem erkek hem dişi olur) demiş ve Ahmedi
Bican yerine devam etmiş, el artırmış, “günümüzde ameliyatla cinsiyet
değiştirenlerin vücut yapılarının aslı bundan ibarettir” diye eklemiş. Bir
parantez açalım: Bu tür bir anakronizm, yani geçmişin kavramlarını bugünün
kimliklerine dayatmak, sadece analitik hataya değil, etik bir soruna da yol
açar. Modern cinsiyet teorileri –örneğin Judith Butler’ın toplumsal cinsiyetin
performatifliği üzerine olan tezi– biyolojik indirgemeciliği eleştirmesiyle
bilinir. Hünsa (interseks) ile trans kimlikleri özdeşleştirmek, hem tıbbi hem
toplumsal olarak ciddi bir kategorizasyon hatasıdır.
Neresinden
tutsak dökülüyor da, cinsiyeti belirleyen hararet ve ateş(lilik) vurgusu komik,
hünsalığın sebebini kadının isteksizliğine bağlamaksa trajik diyelim… Ama belki
de asıl dikkate değer olan, tüm bu anlatının hem cinselliği hem cinsiyeti
“doğal” değil “kozmik” bir düzene bağlamaya çalışması. Bugünkü beden algımızdan
çok uzak, ama kendi döneminin içinde tutarlı bir evren kuruyor. Foucault’nun dediği
gibi, bilgi yalnızca doğru önermelerden ibaret değildir, belli bir söylemsel
düzenin ürünüdür. Belki de bu yüzden, gülmekle yetinmeden, hangi bilgi
biçimlerinin hangi tahayyüllerle el ele yürüdüğünü de düşünmek gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder