Bu yüzden Doğu’da aşk, bir hedefe varmak için değil, yolda harcanmak içindi. Aşk ne evlenmekle, ne mutlu olmakla, ne de tamamlanmakla ilgiliydi. İbn Hazm’ın Güvercin Gerdanlığı’nda yazdığı gibi, aşk bir eksiklikten değil, fazlalıktan doğardı. Aşık kişi kendi benliğini taşıyamaz hale gelir ve kendini başkasına taşırdı. Batı anlatılarında ise aşk, Freud’un teorileriyle birlikte nevrotik bir simgeye indirgenir: çocukluk travmalarının ya da bastırılmış arzuların dışavurumu olurdu. Doğu’da aşk bir sebepten değil, kaderden kaynaklanırdı. Aşk olurdu; çünkü olmalıdır. Akılla açıklanmaz, hatta akla direnirdi. Tasavvufta buna “aşk-ı mecazî” denir— sınırların silindiği, benliğin eridiği, âşıkla maşukun birbirine karıştığı bu bulanıklıktı, Batı düşüncesinde ise aşkhep tehditkâr bir alan olarak kaldı. Michel Foucault, Cinselliğin Tarihi’nde anlatmıştı, Batı modernitesi arzuyu terbiye etmek, denetlemek ve tarif etmek ister; oysa Doğu aşkı, tarifi bozardı.
Cümleleri elden geçirdim ama 1991’de yazmışım bunları, inanmışım ve doğru kabul etmişim…Bu kadar yıl sonra bir kere daha doğru kabul etmem, itiraf edeyim bana saçma geldi… Değişmeyen bir inanç, sabit kalmış bir sezgi gibi. Acaba yıllardır aynı fikri tekrar edip durmam, yeterince düşünmediğimi mi gösteriyor? Yoksa bu fikir zamanla derinlik mi kazandı, yeni anlamlarla gelişti mi? Bazen bir düşünce değişmez çünkü henüz yaşanarak yanlışlanmamıştır. Ya da daha kötüsü: o fikri doğrulayan tek şey, insanın kendi kuruntuları olur.
Aşkın tarifini bile kültürden ödünç alıyoruz. Nasıl âşık olacağımızı, neye âşk diyeceğimizi, aşk acısının ne zaman başlayıp biteceğini bize romanlar, filmler, şiirler söylüyor. Sezgilerimiz sandığımız kadar özgün değil; hatta belki en kişisel sandığımız o delilik anı bile, daha önce binlerce kez yaşanmış ve adına aşk denilmiş bir şablonun yeniden yürürlüğe konmasından ibarettir. Yani ben aşka inandım, ama bana öğretilen biçimde inandım. Seçtiğim yol bile belki seçilmiş bir patikaydı, başkasına ait bir kaderi bir elbise gibi giyinip kuşandım.
Belki de aşk, düşündüğüm kadar Doğulu değil; sadece ben, ona bakarken hep doğuya dönüyorum
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder