Cumartesi, Haziran 14, 2025

Son Okuduklarım 106

Yumuşaklığın Gücü, yumuşaklığı yalnızca fiziksel bir his değil, aynı zamanda varoluşsal, duygusal ve etik bir durum olarak ele alıyor. Yumuşaklığı görünmez, kırılgan ama dirençli bir güç olarak tanımlıyor. Çocuklukta, dilin oluşumunda, ritüellerde, hafızada, doğada ve aşkta sessizce yer alan bir his biçiminde betimliyor. Yumuşaklık bazen ölüm dürtüsüne eşlik ediyor, bazen de iyileştirici bir hafıza aracına dönüşüyor. Genel olarak zarafetle ve yavaşlıkla tanımlanır biliyorsunuz. Yumuşaklık, görünmeyeni fark etme, olanı olduğu gibi kabul etme ve başkasıyla bağ kurma cesareti demek diyelim. Benim çok sevdiğim bir deyiş vardır, "ipek gibi sağlam, ipek gibi yumuşak" ol derler, biraz onun kitabı. Kitapta derli toplu ilginç ayrıntılar mevcut. Diğer yandan metin, epeyce “Frankofon”, dili bazen hoş, bazen çok of puf. İlham verici de olabiliyor, geveze ve bağlamsız da…

Hayatın Anlamı, Terry Eagleton’ın memleket ölçülerine göre çok satan bir kitabı. İsmi de ilgi çekmiş olabilir, yaşadıklarımızdan-sorun ettiklerimizden dolayı hemencecik cevap alalım istiyoruz, herkesin kitaba bir el attığı-dalladığı tahmin edilebilir. Eagleton'a göre mutluluk, yüzeysel hazlardan ya da bireysel iç huzurdan ibaret değil. Tahmin edeceğiniz üzre Aristoteles’in çizgisinden gidiyor, erdemli bir yaşam biçimiyle, yani insanın kendini gerçekleştirerek yaşamasıyla ilgili bir mutluluktan söz ediyor. Bu mutluluk anlayışını, sadece bireysel değil, toplumsal ve siyasal koşullara bağlıyor; özgürlük, adalet ve etik sorumluluk olmadan gerçek anlamda mutlu olmak mümkün değildir iddiasında bulunuyor. Sevdiğim ve ne diyeceğini merak ettiğim bir yazar Eagleton. Şimdiki zamanın refah, güç ve haz gibi araçsal değerlerinin hayatın anlamı yerine konulmasını güzelce eleştiriyor. İddialı bir konusu var, refah, güç ve hazzın anlamın yerine geçememesini tartışıyor diyelim.

Basit Yaşama Felsefesi, tüketim toplumuna ve sürekli büyüme anlayışına karşı çıkan, doğayla uyumlu, yerel ve sade bir yaşam biçimini savunan alternatif düşünceleri ele alıyor. Ekonomik büyümeye dayalı modellerin yerine “küçülme” (degrowth), “yavaş yaşam” ve Latin Amerika kökenli “Buen Vivir” gibi toplumsal ve çevresel uyumu önceleyen yaklaşımlar öneriyor.  Metin, bu alternatiflerin sadece bireysel değil, kolektif ve politik bir dönüşüm çağrısı olduğunu, tüketimi ve hızı yücelten modern yaşam anlayışına karşı etik, ekolojik ve kültürel bir itiraz sunduğunu savunuyor. Ne ki kitapta yer verilen, sınıfsal ayrıcalıkları olan elit figürlerin çevreci mesajlarının önemsenmesi biraz garip olmuş. Bu tür popüler kitaplara oldum olası ilgi gösteririm. Yeni  olanı, kendini yeni olarak sunanı merak ederim. Neye denk düşüyor da popüler oluyor merakı da denebilir buna. 

İyileşme, daha da popüler ve klişe bir kitap. Kötü diyemem. Doğru ve savunulabilir görüşleri var. Örneğin sağlığı yalnızca hastalıksızlık değil, bedensel, ruhsal ve sosyal bütünlüğün hali olarak tanımlıyor. İyileşme sabit bir hedef değil, kişiye özgü, yönünü bulmaya yönelik bir süreçtir diyor. Kronik hastalıklarla bile anlamlı ve onurlu bir yaşam mümkün olabilir şeklinde iyimser bir tavrı var. İyileşme içim umut, kabulleniş, yön tayini, destek sistemleri ve küçük gündelik pratikler (dinlenmek, yürümek, sevdiklerimizle vakit geçirmek) önemli rol oynar demiş. Tıbbi tedaviler kadar bireyin kendi deneyimi ve yaşam hikâyesi de iyileşmeyi şekillendirir demiş. Bunu doktorlar da söylerler biliyorsunuz. Yeni bir yönü yok, felsefi bir derinlik bulamıyorsunuz.  Blogu takip edenler, bu aralar "mutluluk" bahsine çok kafayı taktığımı görüyordur, o bahisten okundu diyelim. Derli toplu ne öneriyor, neyi nasıl tanımlıyor, nasıl bir mesafe kuruyor diye merak ettim. Yoksa kitap, benim okuma tarzıma pek uygun değil. 

1 yorum:

Sadece C. dedi ki...

Yumuşaklık, katılığın tersi olarak mı ele alınmış yani esneklik, direnmemek, yoksa genel bir naziklik, şefkatli olmak, duruluk olarak mı?
Çünkü ilk anlamına vakıfım ama ikinci anlamına ne özeniyorum! O anlamdayda okumak istersim. Çünkü tam tersine canlı hareketli biriyim, hızlı telaşlı hatta! Belki Akdenizli olmak.. Bir komşum var Alman, daha karşıdan yürüyerek gelirken hissediliyor yumuşaklığı.. Eskiden soğuk bulurdum, oysa şimdi çok özeniyorum böyle duru insanlara.. Fakat karakterin bir parçası, değişir mi bilemem.. Değişmeli mi, onu hiç bilemem :)

Related Posts with Thumbnails