Mutsuzsanız eğer “şunu yapmalısınız” ancak o zaman mutlu olabilirsiniz denebiliyor, inanıyoruz, mutluluk bireysel bir karara indirgenebilir bir şey değil ki cümlesi, bu kadar basit bir akıl yürütme akla dahi gelmiyor. Öyle çok tekrar ediyor ki, bir bakıyoruz, hepimiz aynı yolda yürüyoruz, “yahu bu adam külyutmazdı, nasıl düştü aramıza?” diyemiyoruz, şaşırmıyoruz, normal buluyoruz. Mutlaka mutlu olmalıyız.
Sevdiğim bir arkadaşım, matrak olsun diye, şekspiryen bir tonla “sinsiii kapitalizm” diye söze girerdi, bana Türkleri kandıran sinsi Çinli klişesini çağrıştırdığından yaptıkları daha da komik gelirdi. Sinsi ya bu kapitalizm, yoksa biz iyiyiz…Kanar mıyız yoksa biz? Haksız mıyım Mıstık abi?
Byung-Chul Han, modern insanın artık dış baskılarla değil, kendi içindeki başarı ve mutluluk zorunluluğuyla ezildiğini söylüyor. Bu yüzden her birimiz “özne” değil, birer “proje”yiz. Kendimize yatırım yapıyoruz. Sabah erken kalkıyor, spor yapıyoruz, çelik gibi irademizle şekersiz yaşıyoruz, gülümseyerek pozitif bakıyor, haftalık hedeflerimizi birer birer tamamlıyoruz… Ve en sonunda, “iyi hissetme hakkını” kazanmayı hakediyoruz. Ama kazanamıyoruz. Çünkü sistemin ödülü yok. Sadece ötelenmiş vaatleri var.
Bauman, yaşadığımız çağı geçicilik, istikrarsızlık ve zamanın akış hızıyla değerlendirir biliyorsunuz…Mutluluk da kaçınılmaz olarak devamlılık göstermeyen bir “aralıktır”, o yüzden onu kaçırmamak için cebelleşiriz, bu yüzden ticarileştirilir ve bir ödeve dönüştürülür. Oysa biliyoruz ki, mutsuzluk da mutluluk kadar insani, yaşamsal bir haldir. Hatta daha sahici ve daha öğretici bile olabilir. Hayal kırıklıkları bizi dönüştürebilir, içimize baktırabilir… Mutsuzluk olmasa mutluluğu da tanıyamazdık.
Mutluluk zalimleştirildi, sahiden olan bu… Her şeyin “iyi hissetmek” olduğu bir dünyada, kaçınılmaz olarak hissizlik başlar.
Siyaseten romantik çıkışları sevmiyorum ama “iyi hissetme” zorunluluğu, insanları yıkımına sebep olacak gibi geliyor bana… Delirdiğimizi düşünüyorum. Bir yandan aman “negatif” olmayalım, toksik ilişkilerden kaçınalım şu bu… Diğer yandan “verimli olma ve mutlu olma zorunluluğu” öz-yıkımdan başka nereye varabilir ki…
Kendimizi yönetiyoruz, doğru çalışıyor ve gülümsüyoruz, mutluluğu bozan kişi değiliz.. Çok güzel, aferin bize…
İleride, mutluluktan performans sanatı olarak bahsedilecek, ondan artık eminim.
1 yorum:
Çok teşekkürler, mutluluk bahsinde en azından bu aralar lafım çok... "Başarı" da ondan payını alabilir :)) Çok selam
Yorum Gönder