![]() |
Hemen bir parantez açayım, konuştuğum
insan gerçek mi değil mi kısmıyla ilgilenmiyorum, insanlar, çeşitli nedenlerle istedikleri
gibi davranabilir, başkalarına “zarar” vermedikçe istediklerini yapabilirler. Zaten
de yapıyorlar. Sosyal medya hepimize bu imkanı tanıyor, üstelik bütünüyle
şeffaf görünen biri de sırf “gerçek” diye daha doğru-daha dürüst daha ilginç
filan da olmuyor. Kim olursa olsun, konuşursun, takip edersin, istediğin zaman
vazgeçersin-bırakırsın-gerekiyorsa engellersin geçer gider.
Benim ilgimi çekense şu, yukarıda
sözünü ettiğim hesap, ilk gördüğümde Uzak Doğu’daydı sonra Ankara, sonra
Amerika, daha sonra Göreme’deydi. Anlattığına göre geziyordu, tabii ki gezdiği
ettiği yoktu. Oturduğu yerden fotoğraf üretiyor, kendisini oralara gitmiş gibi
gösteriyordu. “Yer belirtmek” ve kendisini “oradaymış gibi göstermek” sosyal
medyanın görsel performans kültürü içinde çok önemli bir yer tutuyor artık. Özellikle Instagram gibi platformlarda kullanıcıların kimliklerini
sahneleme biçimi hâline gelmiş durumda.
Çünkü “yer göstermek” “şu ülkedeydim”,
“şu mekandaydım” demek bir konum değil, bir anlam ve itibar üretmek anlamına
geliyor. Konum etiketlemek, insanların kim olmak istediğini ima
ediyor demek istiyorum. Baudrillard buna
simülakr diyordu, gerçekliğin yerini almış bir temsilden söz ediyordu. Orada
olmadan, orayla ilgili pozlar paylaşmak, konum uydurmak, etiketlemek “oradaymış
gibi görünerek oranın anlamını bir kostüm gibi giymek” oluyor. Buna dijital
turzim ve kimlik transferi deniyor…
Popüler yerlerde olmak sosyal statü kazandırıyor, bunu yapanlar kendilerine
yönelik bir tür arzu yarattıklarına inanıyorlar. Yapay zeka
artık insanlara hiç bulunmadıkları yerlerde “olmuş gibi” gösteren sahneler
yaratabiliyor. Bu da ister istemez gerçeklikten kopuşun yeni bir biçimini
üretiyor. Birinin Kapadokya’da olması, New York sokaklarında poz vermesi ya da
Bali’de bir salıncakta sallanması, sadece coğrafi bir bilgi değil; insanın kim
olduğu, nasıl yaşadığı ve hatta neyi hak ettiği hakkında bir gösteriye
dönüşüyor.
Ne diyeceğiz buna bilmiyorum, bir
arkadaşım “Geotag ile itibar yönetimi” dedi. Olabilir, turistik bir persona
yaratıyorlar kendilerine. Bu persona, hem mekâna hem de estetiğe
hükmediyor. Sahte de olsa, belli bir mekânda bulunuyor olmanın kültürel
sermayesini kullanıyorlar. Önemli olan gerçekten orada olmak değil zaten, oradaymış
gibi gözükebilmek. Sosyal medya, “yaşanmışlık” hissini imaj üzerinden devralmış
durumda. Anı yaşamak değil, gösterilebilir bir estetikle temsil etmek çok daha değerli.
İş yapay bir üretime dönüştüğü için
istiflenen temsilde, yerin özgünlüğüyle bedenin kusursuzluğu birleştiriliyor. Çünkü
yapay zeka ile (en azından benim gördüğüm hesapta) turistik “yeri”, güzelliği teyit eden bir fona
dönüştürmüş durumda. Kadın bedeninin belirli estetik kodlara göre üretildiği,
cildin kusursuzlaştırıldığı, pozların öğrenilmiş bir zarafetle istiflendiği görseller, yalnızca güzelliği değil, kıskanılası bir hayatın coğrafyasını da işaretliyor. Kapadokya’da
bir kadın kırmızı elbiseyle balonlara karşı poz veriyorsa, bu yalnızca bir
seyahat değil; bir sahneleme, bir arzu imgesi, bir dijital üstünlük demek oluyor.
Sadece mekan değil beden de sahte oluyor… Sahteliğin anlaşılmadığına
inanılıyor. Eğer bir görsele yeterince kişi "inanırsa," yani fav’larsa mesele çözülmüş
oluyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder