Pazartesi, Mayıs 12, 2025

Eksiklik

Eskiden “az gelişmiş” denirdi, sonra “geç modernleşen” demeye başladılar filan. Belki “geç ulus-devletleşen” de denebilir. İşte öyle ülkelerde —ve doğal olarak bizde de— eğitim meselesi, temelinde bir eksiklik duygusuyla şekillenir. O millet, o devlet mutlak ve kaçınılmaz “geride kalmıştır”; gelişememiştir; yetişmesi gereken bir yer, birileri, bir standart vardır. Partha Chatterjee, bu tahayyülü, kolonyal modernliğin mirası sayıyor: Batı’nın çizdiği rotaya uymayan her yer “geri” sayılır, diyor.

Bizdeki millî eğitim haliyle bu anlayışla kurulmuştur. Eğitimin (bir varoluş sorunu olarak) amacı, yalnızca bireyi geliştirmek ya da meslek kazandırmak değildir. Eğitim, bir açığı kapatmak üzere kendini vareder. Her birimiz memleketin eksikliğini gidermek için eğitim alırız; bu yüzden mezuniyet bir son değil, bir göreve çağrıdır. Bitirdiğiniz okul ne olursa olsun, sizden birer öğretmen, birer dönüştürücü, birer toplum mühendisi olmanız beklenir. Gramsci’nin “organik aydın” dediği figür bizim gibi rejimlerde devlet eliyle tesis edilir.

Yeni bir şey söylediğimi iddia etmiyorum, duyduğunuz-bildiğiniz, aşina olduğunuz şeyler yazdıklarım… Ama mesele de tam bu aşinalıkta başlıyor. Çünkü dünyaya —ve özellikle yaşadığımız toprağa— eksiklik hükmüyle bakmaya alışıyoruz. Hep bir “yetişme”, hep bir “tamamlama” telaşı içindeyiz… Bu da bizi fark etmeden kibirli kılıyor, önemliyiz, görevliyiz, farkındayız, dönüştürüyoruz. Etrafımıza bakıyoruz ve herkesi ya cahil, ya da cahil bırakılmış sayıyoruz. Toplumun her hâli bir problem, her birey kusurlu gibi geliyor bize. Bourdieu’nün dediği gibi, bu sistem hem eşitsizliği üretir hem de  onu görünmezleştirir.

Bu eksiklik duygusuyla büyürüz. Mezun oluruz, çalışırız, evleniriz, çocuk sahibi oluruz… ama hep o kırılgan eksiklik hissiyle yaşarız. Hem öfke taşırız, hem aşırı iştahlı oluruz, hem de kolay inciniriz. Nurdan Gürbilek, mealen yazıyorum, eksiklik bizde sadece bir durum değil, bir ruh hâlidir diyordu.

Öyle ki çocuklarımıza, torunlarımıza devrederiz bu yükü. Ne söylesek yetmez gibi gelir. İçten içe, hepimiz, az ya da çok, birbirimizin cahil, yetersiz, hatta düpedüz salak olduğuna inanırız. Kırıcı olmamızın, hor görmemizin, her şeyi düzeltme telaşımızın altında bu eksiklik duygusu yatıyor olabilir.

Bauman diyordu: modernlik, sürekli bir düzen kurma, tanım koyma ve dışlama gayretidir. Belki de bu yüzden, kendimize benzemeyeni düzeltmek ister, eğitimi bile bir düzeltme çabası olarak yaşarız. Yaşadığımız ve yaşattığımız kavgaların kökeninde bu eksiklik güdüsünün büyük bir payı olduğuna inanıyorum. 

1 yorum:

Nedret Kılıç dedi ki...

😉😉😉👍

Related Posts with Thumbnails