![]() |
Laf lafı açtı, benimle ilgili bir hatırasını
anlattı. İşte en fazla on yaşındayken, eve yakın bir yerde yaz okulu gibi bir
şeye gidiyordu. İş çıkışı onu almak için oraya gitmişim, bütün çocuklar
futbol oynuyormuş, ben gelince bu topunu almış, oyun bozulmuş, ben de topunu
bırak da oynasın arkadaşların demişim, bu dinlememiş, inat etmiş vermemiş topu…
Eve dönerken ben tozutmuşum, bencillik bu filan başlamışım.
Sonra da demişim ki, “ben bencil biriyle yanyana yürüyemem.” Eve giden yolu
ayrı kaldırımlarda yürümüşüz. Ceza vermişim. Hatırlamıyorum ama yaparım öyle
şeyler. Gülerek anlatıyordu, tipik Levent Cantek tepkisi filan…
O akşam eve dönünce bu hikâye koydu bana, kederli bir his oturdu içime…Yazdığım
senaryonun son bölümünde ağır bir baba-oğul kavgası vardı, ondan da etkilenmiş
olabilirim. Hoş, Tuna’nın hâlâ hatırlaması, bana gülerek anlatması,
bir bakıma affetmiş olduğunu, iyileşmiş bir şeyleri gösteriyor.
Ne ki, şunu görüyorsun, çocuğun aklında
kalmış, gereğinden fazla sert bir tepki vermişim, hepi topu on yaşında işte,
abartmışım… Bir an evvel yetişkin olmasını istemişim, saçmalama
hakkı tanımamışım. Hafıza tuhaftır, bazen incelikli bir güzelliği değil de, insanı
en çok ifşa eden, en çiğ halleri hatırlar. Ebeveynlik sahiden zor iş, inişler çıkışlar oluyor, öğretmek istiyorsun, sevmek ve doğruyu göstermek…
Üçü bir araya pek denk gelmiyor sanki… Ebeveynsen bir şekilde devam ediyorsun, yol
üzerinde düzeltebilir-geliştirebilirsin.
Diğer yandan büyüme hikayelerinde burukluk varsa, olgunlaşmaya, anlamaya, birbirini tanımaya dair bir şeyler olmuş demektir. Bakın ondan eminim. Böyle böyle bir bağ da kurulur falan filan…
![]() |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder