Cumartesi, Nisan 26, 2025

Hınçlı Dünya

Sosyal medyada neden bu kadar çok hınçlıyız? Çünkü burası medium olarak bir sahneye, hınç ise o sahnedeki performansa benziyor. Lafı gediğine koymak, harbi olmak filan derken hınç bir duygu olmaktan çıkıp bir gösteriye dönüşüyor. Algoritmalar da hıncı ödüllendiriyor, hasmanelik içeren her içerik daha fazla etkileşim alıyor. Etkileşim diyerek geçmeyelim, bir gösteri olarak hınç, kullanıcıların mecrada (platformda) kalmasını sağlıyor. Dolayısıyla, hınç ekonomik bir değere dönüşüyor.

Bildiğimiz şeyleri de ekleyelim, insanlar yüz yüze olduklarında gösteremeyecekleri tepkileri sosyal medyada veriyor, anonimlik ve cezasızlık (en azından yüzleşmemek) hıncın yaygınlaşmasını kolaylaştırıyor. Sosyal medyada siyaset, düşman klişeleriyle (kahramanlar ve hainlerle) ilerlediğinden hınç diline çarçabuk dahil oluyor. Sosyal medya bağırmak istiyor… Kimse sakinleşmeye ve empati kurmaya yanaşmıyor. Öfkelenenle öfkeleniliyor. Öfke, biraraya gelme duygusunu pekiştiriyor. Öfkeyse öfke, daha çok öfkeyse daha çok öfke çıkıyor ortaya… Hınç herkese bulaşıyor ve normalleşiyor.

Hınç, malum, özgün bir fikri olmamayı telafi eden, o eksikliği kapatan bir duygu ya da dildir…. Kullanıcı, öfkelenirse ya da öfkeli görünürse, haklı gözükebilir ve enikonu düşünmesine gerek kalmaz. Hınç, hazır bir elbise gibidir ve alır giyersiniz. Sosyal medyada hınç, bütün bireysellik iddiasına karşın başkalarının öfkesine katılmaktır. Hınç, birleştiricidir, bizden olmayanlara karşı öfkelenmemizi kolaylaştırır. Hınç, popülerleştikçe, müzakereyi anlamsızlaştırır ve çözümü yok etmeye dönüştürür.

Geçtiğimiz hafta bir zoom sırasında hınç kültürü ile ilgili bir soru soruldu ve aşağı yukarı bunları anlattım. Bir katılımcı mealen yazıyorum “bu memlekette öfkelenmeden, birilerine hınçlanmadan konuşabilmek mümkün mü?” diye sordu. “Tam da bunu anlatıyorum, herkes böyle hissediyor, yorumumu haklı çıkarmış oldunuz” dedim. “Sorun şu ki, sadece biz değil bütün dünya böyle hissediyor, sizin gibi hissetmeyen yok” diye ekledim.

[Dipnot ta atayım... Sara Ahmed, “The Cultural Politics of Emotion” adlı kitabında (Routledge, 2004) duyguların sadece bireyler arasında dolaşmadığını, nesneler ve toplumsal figürlere nüfuz ettiği, yapışan (ilişen) ve anlam kazanan (dönüştüren) şeyler olduğunu savunur. Ona göre duygular kimlikleri biçimlendiren ve toplulukları bir arada tutan bir tür kaynaştırıcıdır. Sosyal medyada hınç, bireysel bir dışavurumdan çok, duygu odaklı (duygulanımsal) bir ekonomi içinde işleyen, paylaşılan ve çoğaltılan bir gösteriye dönüşür.]

1 yorum:

parıldayan çiçek dedi ki...

Selam biriken öfke istenilen alana yönelemeyince çıkış noktası aramak bir nevi en yakındakine ya da çevrendeki insanlara nesnelere yöneliyor Rahatlama sağlıyor belki de. Güzel bir yazı kaleminize sağlık.

Related Posts with Thumbnails