Anne tarafından ailem, “Hız” soyadını seçmiş, yeni
kurulan cumhuriyetin okur yazar bir ailesi olarak kendilerine modern bir soyadı
seçmişler. Zamana ayak uydurduklarını, “yeni” ve “öncü” olduklarını göstermek
istemişler, bana öyle geliyor. Pek çok konuda çabuk kararlar aldıklarını
biliyorum, baba tarafım daha fena hızlıydı, “telaşe memuru” derlerdi
kimilerine… Sabırla zerre ilgisi yoktu mesela babamın… Rutininizi belirleyen
şeyler bunlar, onlardan miras almışım, hızla ilgili takıntıları olan biriyim.
Yavaş insanlarla çalışamıyorum mesela. Onlarla bir aradayken “sabrımın”
zorlandığını biliyorum. Hep söylerim, yoga yapamam, balık tutamam…Kastedilen
şeyin “özellikli bir yavaşlık” olduğunu anlamıyor değilim. Mutlaka bilgelik
içeren bir tarafı olduğunu biliyorum. Öyle bir meziyetim yok diyelim…
Sosyal medyayla ve genel olarak popüler kültürle ilgili
konuşurken neden kendimi kattığımı anlamlandıramamış olabilirsiniz. Ritmi hızlı
olan, yazı yazarak geçinen, iş yetiştiren, adanmış bir hayat sürdüren biriyim,
ne ki, “şimdiki zamanda” yaşarken başka türlü bir sabır ve sakinlik geliştirmem
gerektiğini biliyorum. Çünkü yaşadığımız hız, sahiden hınçlandırıcı bir ivmeye
sahip… hemen hepimiz “geç kalmamak” için hızla konuşuyoruz, bu hız neredeyse
her zaman yüzeyselliği getiriyor, nadiren doğru bir tepkiye dönüşüyor. Tepki
veriyorsan varsın, beklersen “ha var-ha yok” ölçüsünde yoksun. Bu gerilim
düşünmeyi değil dürtüyü-dürtüselliği besliyor. Bir şimdiki zaman deyişi olan
“tetiklenmeyi” bu yüzden çok duyuyoruz.
Ailemle ilgili “Hız” soyadını veya çalışma tempomla
ilgili obsesyonumu konuşurken genellikle benzer tepkiler alırım: “Haklısın,
kimsenin o kadar zamanı yok”. Sabır, biliyorsunuz ki, sadece zamanla ilgili
değerlendirilemez. Felsefeci bir arkadaşım, kendisine sürekli haber ve link fwd
eden bir arkadaşına, “kurban olayım, ben felsefeciyim, aktüeli yakalamakla
ilgili bir derdim yok” mealinde bir tepki vermişti. Sabır, olup bitenleri
muhakeme etmeyi, duyguların soğumasını beklemeyi, hal ve gidişin doğru yorumlanmasını
sağlar. Durulma ve berraklaşma faslından niyeti budur. Acele etmek, anlamaya
izin vermez, işi tesadüflere bırakır.
Konuşarak değil bazen susarak ve bekleyerek daha etkili olabiliriz.
Hızın, hıncın, gürültünün delice bir yoğunlukta yaşandığı
(susmanın gücüne kimsenin inanmadığı bir) çağda sabır bir direniş biçimidir.
Bağırmamak, hemen yanıt vermemek, susabilmek “dijital telaşa” karşı
kıymetlidir-değerlidir. Başkalarının hızına kapılmama, kendi ritmini kurabilme
cesaretidir çünkü. Sadece çevrenize bakın, sessizlik, yavaşlık veya beklemek
insanları gerçekten öfkelendiriyor. Bu bir azınlık hissiyatı değil de nedir?
Herkes birbirini uyarıyor, sıklıkla “uyuma” “uyan artık” deniyor, insanların bu
kadar çok uykudan söz etmesi “uykusuzluk” yaşadıklarını gösteriyor olabilir mi
ne dersin Mıstık abi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder