Pazar, Nisan 27, 2025

Sabır direniştir

Sabır ne işe yarıyor? Şimdiki zamanda, “nefes alıp verdiğimiz” sosyal medyada sabırlı olmak bize ne kazandırıyor? Siyaseten romantik bir yerden konuşursam, sabır diye bir şey yok diyebilirim mesela…Sabır, edebi bir motif, zamanın dışında kalanların yaşadığı bir ritim olabilir (mi?)… Hepimiz biliyoruz ki, “bekleyemediğimiz” (beklemeye tahammül edemediğimiz) bir zamanı yaşıyoruz. Bir haber, bir tivit, bir video şu bu görüyor, derhal tepki gösteriyor, süratle yanıt veriyor, duruma karşı hemen pozisyon alıyoruz. Susarsak suçlanırız, düşünürsek gecikiriz gibi geliyor.

Anne tarafından ailem, “Hız” soyadını seçmiş, yeni kurulan cumhuriyetin okur yazar bir ailesi olarak kendilerine modern bir soyadı seçmişler. Zamana ayak uydurduklarını, “yeni” ve “öncü” olduklarını göstermek istemişler, bana öyle geliyor. Pek çok konuda çabuk kararlar aldıklarını biliyorum, baba tarafım daha fena hızlıydı, “telaşe memuru” derlerdi kimilerine… Sabırla zerre ilgisi yoktu mesela babamın… Rutininizi belirleyen şeyler bunlar, onlardan miras almışım, hızla ilgili takıntıları olan biriyim. Yavaş insanlarla çalışamıyorum mesela. Onlarla bir aradayken “sabrımın” zorlandığını biliyorum. Hep söylerim, yoga yapamam, balık tutamam…Kastedilen şeyin “özellikli bir yavaşlık” olduğunu anlamıyor değilim. Mutlaka bilgelik içeren bir tarafı olduğunu biliyorum. Öyle bir meziyetim yok diyelim…

Sosyal medyayla ve genel olarak popüler kültürle ilgili konuşurken neden kendimi kattığımı anlamlandıramamış olabilirsiniz. Ritmi hızlı olan, yazı yazarak geçinen, iş yetiştiren, adanmış bir hayat sürdüren biriyim, ne ki, “şimdiki zamanda” yaşarken başka türlü bir sabır ve sakinlik geliştirmem gerektiğini biliyorum. Çünkü yaşadığımız hız, sahiden hınçlandırıcı bir ivmeye sahip… hemen hepimiz “geç kalmamak” için hızla konuşuyoruz, bu hız neredeyse her zaman yüzeyselliği getiriyor, nadiren doğru bir tepkiye dönüşüyor. Tepki veriyorsan varsın, beklersen “ha var-ha yok” ölçüsünde yoksun. Bu gerilim düşünmeyi değil dürtüyü-dürtüselliği besliyor. Bir şimdiki zaman deyişi olan “tetiklenmeyi” bu yüzden çok duyuyoruz. 

Ailemle ilgili “Hız” soyadını veya çalışma tempomla ilgili obsesyonumu konuşurken genellikle benzer tepkiler alırım: “Haklısın, kimsenin o kadar zamanı yok”. Sabır, biliyorsunuz ki, sadece zamanla ilgili değerlendirilemez. Felsefeci bir arkadaşım, kendisine sürekli haber ve link fwd eden bir arkadaşına, “kurban olayım, ben felsefeciyim, aktüeli yakalamakla ilgili bir derdim yok” mealinde bir tepki vermişti. Sabır, olup bitenleri muhakeme etmeyi, duyguların soğumasını beklemeyi, hal ve gidişin doğru yorumlanmasını sağlar. Durulma ve berraklaşma faslından niyeti budur. Acele etmek, anlamaya izin vermez, işi tesadüflere bırakır.  Konuşarak değil bazen susarak ve bekleyerek daha etkili olabiliriz.

Hızın, hıncın, gürültünün delice bir yoğunlukta yaşandığı (susmanın gücüne kimsenin inanmadığı bir) çağda sabır bir direniş biçimidir. Bağırmamak, hemen yanıt vermemek, susabilmek “dijital telaşa” karşı kıymetlidir-değerlidir. Başkalarının hızına kapılmama, kendi ritmini kurabilme cesaretidir çünkü. Sadece çevrenize bakın, sessizlik, yavaşlık veya beklemek insanları gerçekten öfkelendiriyor. Bu bir azınlık hissiyatı değil de nedir? Herkes birbirini uyarıyor, sıklıkla “uyuma” “uyan artık” deniyor, insanların bu kadar çok uykudan söz etmesi “uykusuzluk” yaşadıklarını gösteriyor olabilir mi ne dersin Mıstık abi?


Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails