![]() |
Ne ki, hırt öğretmenlerden biri kendini müziğe kaptıran
kalabalığa karşı mikrofonu eline alıp bi hötzöt etti, höykürdü. Bunun üzerine
kalabalık, halen o tepkinin nasıl oluştuğunu düşünürüm, garip bir refleksle
“Dağ Başını Duman Almış” marşını bir ağızdan söylemeye başladı. O kadar yüksek
ve isyan dolu söylendi ki, ergen ruhum bir başka etkilenmişti…
Yıllar yıllar sonra öğrendim ki, bütün anti-komünist
faaliyetlerde, örneğin Tan gazetesini çıkamaz hale getirip
tarumar edilirken, Markopaşa gazetesi yakılırken, DTCF’li
solcu sayılan hocaların odaları basılırken filan “gençlik” bir yandan bu
marşı söylermiş… Nerden bileceğim, hiç şahit olmamıştım. Solcu döverken
söylenen bir marş, bana kendimi iyi hissettiren bir isyan fitili olmuştu.
Üstelik solcu dövenlere karşı söylenmişti. En fazla 13 yaşındaydım…
Bunu şu yüzden anlattım, ritüelleşen sloganlar, şarkılar
sosyal bağlama göre değişebilir, özgün halinde hiç olmayan muhalif bir
başkalaşım gösterebilirler. Kolay kolay sabitleyemeyiz onları, dönemsel olarak
da değişirler, kullanıcılara göre de revize edilebilirler.
Protestolarda “andımız” okunuyor. Neden andımız okunuyor,
çünkü homojen olmayan topluluklar kendilerini birarada tutacak kanonik
unsurlara başvururlar. Malum, “Andımız” kaldırıldı, daha açık söylersek
yasaklandı. Andımızın kanonik niteliğine bir de yasak olanın hazzını ekleyin
demek istiyorum…. Oğlum iki yıl önce liseden mezun olurken, diploma töreninde
andımız okundu, gerçekten ağlayan veliler ve öğrenciler oldu, okunmasını
beklemiyordum, o duygusallığı ise hiç hesap etmemiştim. Şimdi daha doğru anlıyorum
bu tepkiyi, seküler okullarda bu tepki epeydir dolaşımdaymış…
Dağ Başını Duman Almış, gösterilerde veya maçlarda, artık
pek akla gelmiyor, bilemiyorum arkaik bulunuyor olabilir. Onuncu yıl Marşı
söylenirdi, yakın zamanlarda İzmir Marşı politize oldu… Biliyorsunuz maçlardan
önce İstiklal Marşı okunuyor, Apo, “Gassaraylı” olduğu için Galatasaray
tribünleri başlatmıştı bu işi, nerde nasıl başladı unutuldu, milliyetçilik
yarıştırıldı, devletler popüler olanı daima denetlemek isterler, meseleyi
resmileştirdiler.
Şu yaşıma kadar, milliyetçi olmayan siyasi bir hareket
görmüş değilim, her türden milliyetçiliği eleştiren siyasi reaksiyonlar
oluyor ama anaakım siyasette karşılık göremiyorlar, çok çok az oy
alıyorlar, hiçbir biçimde belirleyici olamıyorlar.
Başa döneyim, “Andımız”ı Zafer Partililere, “Mustafa
Kemal’in askerleriyiz” diye bağıran genç feministlere, “Türkçüyüz Atatürkçüyüz”
diyen öğrencilere atfedemeyiz, bildikleri cevaplarla yükseliyorlar, ben nasıl
“gümüş dere durmaz akar” dediysem (ulan isyan ettik resmen gibi hissettiysem)
onlar da kesin cevabı olan bir şeyleri haykırıyorlar.
Biraz kaba bir ayrım olacak ama zihin açması için şöyle
anlatayım, yaşadığımız memlekette Kürt ya da Alevi değilseniz, mağdur edilen
azınlıklardan değilseniz, orta sınıftan değilseniz, okur yazar değilseniz solcu
olabilmeniz pek mümkün-kolay değil. Aramanız, bulmanız, karşılaşmanız
gerekiyor. Kaldı ki, sürekli iktidar olan sağcıları eleştirmek solculuk
sanılabiliyor, yanlışlığı ya da salaklığı teşhir etmekle solculuk kolayca
karıştırılabiliyor. Yabancılar ve azınlıklarla ilgili bir meselede, evrenselci tepkiler
verilmesi gerektiğinde ise kimin kim, neyin ne olduğu anlaşılıyor.
Unutmayalım, sağcılığın, ırkçılığın ve yabancı
düşmanlığının dehşetli bir biçimde yükseldiği, popülist liderlerin seçim
kazandığı, bağıranların, “kesin ve net” konuşanların (konuşurken mutlaka birini
suçlayanların) popülerleştiği kaotik bir dünyada yaşıyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder