Perşembe, Aralık 11, 2025

Son Okuduklarım 107

Yerdeniz Büyücüsü, pirimiz Ursula Le Guin’in ünlü romanının çizgi roman uyarlaması. Fordham, anlaşılan o ki mirasçıların özellikle tercih ettiği bir çizer ve ortaya çıkan işle onları memnun etmiş görünüyor. Hakkını teslim edelim: Zor bir işe girişmiş, romanı sevenlerin hoşlanacağı epey bölüm var. Metne büyük ölçüde sadık kalınmış; romanı yeniden kurmaktan ziyade resimlemeye odaklanmış. Kişisel olarak “akabilen”, kare içinde akış ve ritim yaratabilen çizerleri seviyorum. Burada çizgiler bana çok donuk geldi; özellikle aksiyon anlarında bu durgunluk iyice hissediliyor. Eskisi kadar güçlü çizerlerin çıkmamasından da olabilir, bazen tip devamlılığı da yitiriliyor. “Kim kimdi, niye bu kadar çok figür birbirine benziyor?” sorusunu en azından editörlerin sorması gerekirmiş. Öte yandan, bütün bu itirazlarıma rağmen, yılın en ilgi çekici işlerinden biri olduğunu söylemem gerekiyor. Romanı yeniden okumuş gibi oldum. Hoşuma gitti.

Yedi Ölümcül Gün, Turgut Yüksel’in son çizgi romanı. Turgut’un kendine özgü bir karamsarlığı vardır; kederli bir bıkkınlık ve keskin bir eleştirellik taşır. Hikâye, bu tonu koruyarak ilerliyor. Bir plaza çalışanını, otobiyografik bir benzerlikle, tıpkı Turgut gibi bir grafikeri, büyük bir medya şirketinde dergi işlerinde çalışan orta yaşlı bir erkeği anlatıyor. Turgut, grafik olarak “rutin” istiflemeyi, kare tekrarlarıyla yeknesaklık kurmayı seven bir anlatıcı. Kahramanının sıkıntısını bu tür tekrarlarla görünür kılıyor. Onu bize sevdirmeye çalışmıyor; soğuk ve yalıtılmış plaza yapaylığını, mesafeli ardışıklığıyla çoğaltıyor. Tahkiyesi itibarıyla en iyi çalışması olabilir.

Tavşan Yılı, Fransa’da yaşayan Kamboçyalı çizer Tian’ın, Kızıl Kmerler’in 1975’te Kamboçya’da iktidarı ele geçirerek ülkeyi bir hapishaneye çevirmesini aile hikâyesi üzerinden anlatıyor. Albüm, tam da bu dönemde, toplama kamplarında geçiyor; hayli trajik, hayli sert bir anlatı. Epey uzun ve yer yer tekrara düşüyor ama yaşananları düşününce az bile anlatıldığını fark ediyorsunuz. Tian, ailenin ülkeden kaçış serüveni içinde doğmuş… O kabustan çıkmak ailesi için hiç kolay olmasa gerek; ne yapsanız konuşur, tekrar tekrar hatırlarsınız, hem şükreder hem kahrolursunuz. Yok yere ölenlerle dolu, inanılmaz bir şiddet hikâyesi bu bakımdan. Diğer yandan, bütün bu şeditliğine karşın, albümün karikatürize ve “komik” bir çizgi evreni var. Bilemiyorum; bazen “kim kimdir” sorusunda kayboluyorsunuz ama bu bile hikâyeye tuhaf bir katkı sağlıyor olabilir.

Bela Lugosi, ünlü oyuncunun biyografisi. Tatlı ve matrak bir dili var. Lugosi’nin başka roller hayal ederken oyuncu olarak nelere razı geldiğini, pragmatizmini, narsistik manevralarını, hayatın tadını çıkarma iştahını, kadınlarla ilişkilerini, yalanlarını – daha doğrusu mitomanlığını (her koşulda ve her zaman rol yapışını) çok iyi anlatıyor. Hızlı bir kurgusu var; ilk bakışta derinleşmiyor gibi görünen ama aslında epey “akıllı” bir derinlik bu. Başarılı bir albüm. Editöryel olarak not düşmüş olayım: Bazen özellikle durup yavaşlaması gereken yerleri varmış hikâyenin. Çizgi olarak da bunu yapması, başka bir estetik katman kurabilmesi iyi olurmuş. Hikâyenin “şimdiki zamanı” ile geri dönüşler kimi yerde karışabiliyor çünkü.

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails