![]() |
Mizah dergileri seksenli yıllara kadar bu
eğilimin dışında pek kalmadılar. Aktüel siyasete ya da güncel tartışmaya
dokunmayan, meslek jargonunda “fantezi” denilen kapaklarla çıktılar daha çok.
Bizde özellikle Akbaba ve türevlerinin kapakları salıncakta sallanan, ata binen, güneşlenen,
makyaj yapan iç çamaşırlı, mayolu, dekolteli kadınlarla doluydu... Dergiler gülmeye çağırıyormuş gibi yapsa da önce bakışı yakalamak istiyordu:
okurdan “kahkaha” değil, önce “göz”
talep ediyordu.
Yukarıdaki Şaka kapağı (1944) bu formülün oldukça berrak bir örneği. Necmi Rıza (Ayça), çizmiş ama doğrusu, başka
biri de çizebilirdi. Çünkü burada asıl amaç bir “espri” kurmak değil, “güzel
bir kadını göstermek”. Esprinin ne olduğu, hatta çizerin kim olduğu bile ikinci
planda: yeter ki figür seksapel taşısın, yeter ki göz kapakta “dursun”. Bu
tür kapaklar, mizah üretmekten çok arzu üretir, mizah da çoğu zaman bunun bahanesidir.
Mizansende bilinçli bir “imkânsızlık” var:
mini etekli, jartiyerli, kırmızı ayakkabılı kadın, bir merdivenin üzerinde
oturmuş üzüm yiyor, sevgilisi hemen aşağıda, özellikle bacaklarının dibinde,
yukarıya bakıyor. Bakışın yönü (iması) bile çizginin kompozisyonu kadar “satış
stratejisi”. Bu yüzden “fantezi kapak” deniyormuş bunlara zaten: gündelik
hayatta karşılığı olmayan bir sahne. Üstelik tarih 1944, savaş yılları, yokluk,
karaborsa, hayat pahalılığı… Naylon çorabın dahi hayal olduğu bir dönemde
kapak, tam da o hayali “normalmiş” gibi sergiliyor. Gerçeklik kıtken, kapak
cömert: çizgi, hayatın yapamadığını yapıyor, bolluk
dağıtıyor.
Burada derdin yalnızca “hayal satmak”
olduğu söylenebilir. Evet, bir tür hayal satılıyor ama daha önemlisi, “olmayan” bir kadın resmediliyor. Sosyal hayatın
içinde yanlarında, yamaçlarında, yakınlarında (hatta ulaşabilecekleri en uzak
yerde bile) bulunması zor bir kadın. Kadın, gerçek hayatta özne olarak yok,
kapakta nesne olarak var. Dahası, yokluğu bile keyifle çiziliyor: çizgi,
yokluğun üstüne kurulmuş bir konfor alanı yaratıyor. “Olmasa da olur” denilen
şey, kapağın merkezine yerleşiyor.
![]() |
Sonuçta ortaya şu çelişki çıkıyor: Kadın olsun ama erkeğe
hizmet ederek olsun; olmasın, evde
otursun; anne olsun, şehvetli olsun... say say bitmez, kafalar karışık...Ya da hiç karışık değil. Kadın görünür olsun ama konuşmasın; arzu uyandırsın ama özneleşmesin…
Liste uzar, çünkü çelişki yapısal: mesele “kadın” değil, kadın üzerinden
kurulan erkek konforu. Kapaklar da
tam burada dürüstleşiyor: Komik oldukları için değil, gerçeği sakladıkları için
“işe yarıyorlar”.
Kısacası bu kapaklar bize “kadını” değil,
erkek zihninin konforunu anlatıyor: Yokluğu estetize edilen bir beden, varlığı
tehdit sayılan bir özne. Mizah burada kahkaha üretmiyor; bakışı yönetiyor,
arzuyu paketliyor, gerektiğinde de kadınlığı hakaret diline çevirip siyasî sopa
gibi kullanıyor. Aynı hareketin iki yüzü bu: Kadın ya vitrin malzemesi ya da tahkir
ve tezyifin ham maddesi. O yüzden mesele “fantezi” değil, fantezinin arkasına
saklanan iktidar refleksi.
![]() |



Hiç yorum yok:
Yorum Gönder