Salı, Aralık 09, 2025

Ne kadar Nazi olabiliyoruz?

Fotoğraftaki bir kül tablası. Kime göstersem imalı imalı gülüyor; trajediye mi, salaklığa mı, ergen zekâsına mı, vasatlığa mı, artık adına ne dersek ona gülüyor. Ben salakça buluyorum. Bunu tasarlayanların neyi düşünerek yola çıktığını, nasıl olup da rahatsız olmadıklarını hayal etmeye çalışıyorum. Bir süre önce paylaştığım ahşap kül tablasını hatırlayanlar olabilir; onda da çıplak bir kadın figürü vardı, sigaranızı o bedenin üzerine bastırarak söndürüyordunuz. Ona da gülen çıkıyordu.

Ürünün “dikkat çekeceğini” bilerek bu tasarıma başvurulduğu, erotik vurgunun ürünü benzerlerinden ayıracağı filan tahmin edilebilir şeyler. Anlamıyor değilim. Fakat tam da bu “pazarlama zekâsı”, kadın bedeninin hâlâ en ucuz afiş, en risksiz hakaret, en masum sayılan nefret nesnesi olmasına yaslanıyor.

Üstelik bu tür işleri üretmek ve satmak, “şimdiki zaman koşullarında” eskisi kadar kolay da değil. Ayıplanıyorsunuz, doğru bulunmuyorsunuz, hoş karşılanmıyorsunuz. Varyantları bol, ama tablo bu. Bir feminist de, bir İslamcı da, bambaşka gerekçelerle de olsa bu kül tablasına itiraz eder muhtemelen. Ortaklaştıkları yer, kadının aşağılanmasının hâlâ rahatça “espri” diye paketlenebilmesi.

Çocukken mahalledeki Ülkücü gençlerden biri, yanımızda dolanan sevimli bir sokak köpeğine “Stalin” adını koymak istemişti. Nedenini anlamamıştık. Biz yedi sekiz yaşındaydık, o taş çatlasa on beş. Bunu yaparak kendini önemli hissedecekti herhalde. Yıllar sonra asistanken, kütüphanede gazete taraması yaparken, kırklı yıllarda köpeğine Stalin adını verdiği için “komünistlik” suçlamasıyla yargılanan bir gencin haberine rastlamıştım; aklıma o Ülkücü çocuk geldi. Nefretin çeşidi bol; hedefi zamanla değişiyor, yöntemi pek değişmiyor.

Daha önce yazmıştım, yineleyeyim: yaşadığımız dönemin en kalıcı, en yaygın ayrımcılığı kadınlara yönelik nefret. Arada patlayan korkunç bir olay olduğunda, “anormal” olduğu için kahroluyoruz ya… Asıl mesele, tam da normalliğin içine gömülmüş marazlarda; gündelik şakalarda, hediyelik eşyalarda, “eğlenceli” bulunduğu için paylaşılabilen bu küçük aşağılama jestlerinde. Onları görünür kılmadan, büyük felaketlerin iklimini de anlayamayız.

Bir an için düşünelim: O kül tablasında yarı çıplak bir kadın yerine bir Müslüman din adamı olsaydı? Ya da tipik klişeleriyle kodlanmış bir Yahudi figürü, bir Arap, ya da transfer olup takımdan ayrılan bir yıldız futbolcu… Trump, Putin, veya bugün nefret etmeyi sevdiğimiz herhangi bir “figür”… Ne olurdu? Neye kızardık, neye gülerdik? Hangi hedefi “hak etmiş” sayardık?

Soruyu biraz abartarak kendimize şunu soralım: Bu tür nesnelere gülerken, ne kadar Nazi olabiliyoruz?

2 yorum:

Elisabeth Vogler dedi ki...

son zamanlarda memeli ürünleri, bardaklar, saksılar, yastıklar vs gördükçe bunu düşünüyorum. bu ürünler genelde de feminist kadınların eşyaları, farklı bir motivasyonla ediniyorlar galiba, bana ise hiç hoş gelmiyor. gerçekten bir sorun var bazı şeylerin algılanmasında. ya da fazla mı eleştirel olduk..

Aziz dedi ki...

Bayrak ya da kukla yakmak da buna dahil edilebilir.

Related Posts with Thumbnails