Cumartesi, Haziran 01, 2024

Gırgır söyleşisi

Gırgır ile kişisel tanışmanız nasıl oldu? Hangi duygularla okurdunuz ve nasıl bir okurdunuz?

Türkiye’de çizgili sanatların çeşitlilik ve satış bakımından altın çağı olarak nitelendirebilecek bir dönemde çocukluğumu geçirdim. Çizgi roman ve mizah dergileri, önemli eğlence araçlarıydı, televizyon yaygın değildi. Yazılı basının en şaşalı dönemleriydi demek daha doğru… inanılmaz görünebilir, bir milyona yakın satan birkaç günlük gazetemiz vardı mesela… Gırgır, benim için tek ve benzersiz değildi, ben büyürken çok sayıda mizah dergisi vardı, okuyanı çoktu, alışkanlık olmuştu, sadece onlar değil, gazetelerde bantlar, çizgi romanlar olurdu. Hepsiyle ilgili büyük reklamlar yapılırdı. Gazete çizerleri, gazetelerin yüksek maaşlı, yüksek telifli çalışanlarıydı.

Değişim nasıldı?

Ben, hem bu altın çağı hem de sonrasını gördüm. Yazılı basın, bir medium olarak önce televizyona sonra internete yenildi… Dramatize ettiğim sanılmasın, teknolojik bir değişim bu… Benden on yaş büyük birisiyle, hatta yirmi yaş büyük birisiyle benim çocukluğum çok farklı değil… Eğlencelerimiz, kahramanlarımız, esprilerimiz, takıntılarımız epeyce benzeşiyor. Ama benden on yaş küçük, benden yirmi yaş küçük birisiyle bu benzeşme azalıyor ve başkalaşıyor. Çünkü teknolojik bir dönüşüm yaşandı, hayatın sürati değişti. Gırgır, televizyonun ulusallaşıp çeşitlendiği, soğuk savaşın bittiği, teknolojinin faş ettiği bir dönemde yayıncısı tarafından satıldı. Hiç tesadüf değildi yani. Ticari olarak çok doğru bir zamanda, en çok “para” ettiği dönemde el değiştirdi. Birkaç yıl içinde mizah dergilerinin toplam tirajı yüzde yetmiş civarında düştü çünkü. En güçlü eğlence aracı değillerdi artık, dergilerdeki mizah televizyona taşınmıştı, etkileri kalmamıştı…Yazılı basın eriyordu.

Gırgır'ın sevilmesini ve çok okunmasını neye bağlıyorsunuz?

Önce şunu düşünmek gerekiyor. Bir dergi ya da gazete nasıl çok okunur, nasıl çok satar. Öncelikle o popülerliği sağlayacak bir dağıtım ağının içinde olmalısınız. O networke dahil değilseniz, içeriğiniz popüler olmanıza yetse bile çok satamazsınız, popüler olamazsınız. Popüler kültürde çok tartışılan underrated-overrrated ikilemi, temelde bu networke dahil olup olmamakla ilgili. Nitelik daha sonra yapılması gereken bir tartışma.

Gırgır'ın içinde bulunduğu dağıtım ağının da etkisi var diyorsunuz...

Genellikle atlanıyor, hep Oğuz Aral ile hatırlanıyor ama Gırgır’ın asıl sahibi, gazete-dergi dağıtım şirketi olan, her çıkardığı yayın çok satan, ülkenin en modern ve en büyük matbaasının sahibi Haldun Simavi’ydi. Mizah dergileri o güne kadar genellikle kendi imkanlarıyla çıkan, az basılabilen, az dağıtılan, İstanbul merkezli yayınlardı. Gırgır’la birlikte ilk defa bir mizah dergisi büyük sermaye tarafından çıkartılıyordu. Haldun Simavi, Veb-ofseti kurunca makineleri sürekli çalıştırmak istiyor, gerçekten garip bir süratle çok satar yayın üretiyordu. O arada bir de mizah dergisi deniyor. Şöyle anlatayım, Gırgır 1972’de çıktığı için, karşılaştırayım, altmışlı yıllarda çıkan mizah dergileri en fazla yirmi bin satış ortalaması tutturuyor ve İstanbul dışına çıkamıyordu. Gırgır’ın çıkan ilk sayıları daha en baştan kırk-elli bin civarında basılıyor, her yeni sayıyla gitgide de artıyor, her yere gidiyor.  Türkiye’nin neresine giderseniz gidin Gırgır’ı görebiliyorsunuz. Dergi, böylece Türkiye’nin ortalama esprisi, çizgisi oluyor. Bu durum, öncelikli olarak bir ticari başarı…Simavi kardeşler arasındaki rekabet de unutuluyor, Günaydın-Hürriyet çekişmesinin bir benzeri Gırgır ile Çarşaf arasında yaşanır. Bugün hiç ismi geçmiyor ama Erol Simavi’nin Gırgır’a alternatif olarak çıkardığı Çarşaf da çok satıyordu.

Nasıl popüler oldu?

Popüler olmak için haliyle reçeteler var, çoğunluk değerlerine hitap etmeniz gerekiyor, Gırgır, Haldun Simavi zorunluluklarıyla çıkar. Basit esprilerle, hafif erotik, hafif argoludur, siyasetten uzak bir magazin eleştirmeni gibidir.  Bugünden bakarak değerlendirmek çok mantıklı değil, cinsiyetçi ve bayağı bir içerikle karşılaşırız. Şunu demek istiyorum, zamanı (ve beğenileri) manipüle edecek bir dağıtım ağının göbeğinde genç üreticileriyle ve onların yeni mizahıyla yola çıkıyor, Gırgır, mecazen söylüyorum, kervanı yolda düzüyor.


Gırgır'ın dünya üzerinde eşi benzeri olmayan bir örnek olmasını nasıl değerlendirirsiniz?

Ben eşi benzeri olmayan bir örnek olduğunu düşünmüyorum. Gırgır’ın dünyanın en çok satan üçüncü mizah dergisi olduğunu bizatihi yayıncısı olan Haldun Simavi’nin gazetesi Günaydın uyduruyor. Soğuk savaşın iki blok lideri Amerika ve Sovyetlerden iki dergi alıp, kendi dergilerini üçüncü sıraya koyuyorlar. Fırt da dördüncü dergiymiş filan. Çarşaf ne olacak diye soran yok. İnsanların bu tatlı palavrayı ciddiye alması bana oldum olası garip geliyor. İnanmak ve övünmek istiyoruz. Oysa yok öyle bir şey. Dünya kadar ülke ve yüzlerce çok satan çizgili dergi var. Kimileri günümüz koşullarında bugün bile elli yıl önce çıkan Gırgır’dan çok satıyor. Diğer yandan basın ve mizah tarihimiz açısından çok özel bir dergi Gırgır, çok sayıda insanı çizgiyle ilgili meslek sahibi yaptığı için ayrıca önemli.

Gırgır'da nasıl bir Türkiye vardı?

Haliyle komik, iyicil ve sevimli bir Türkiye vardı. Mainstream bir dergiden söz ediyoruz, çoğunluk değerlerine saygılı, siyaseten seküler milliyetçi duruşu olan bir yayındı. Muhalifliği daha çok bulvar gazetelerini andırıyordu. Komik manşetleri olur biliyorsunuz o tür gazetelerin, içerde de vatandaşı kollayan ve hesap soran pahalılık haberleri… İşaret parmağını sallayan ve bağırarak “yazan” köşe yazarları filan… Haldun Simavi gazeteleri nasılsa Gırgır da o kadar muhalif ve politikti…Çok hatırlatılan, bir 12 Eylül kapatması var, o espriyi kimse dikkatle incelemiyor, doğrudan 12 Eylül eleştirisi yok orada, uygulayıcıların tercihlerine yönelik bir serzeniş var, televizyon esprisi. Popüler ve çok satar, sağcının da solcunun da okuması için istiflenmiş bir dergiden söz ediyoruz. Sakin değerlendirelim, 12 Eylül diktası onbinlerce insanı öldürdü, kaybetti, sürgün etti…Gırgır, o rejimi gerçekten rahatsız etseydi yayımlanamazdı. Ben Haldun Simavi’ye yönelik bir baskı ve ayar olarak görüyorum o yasaklamayı. Asıl hedef Günaydın gazetesi ve Simavilerdi bence…Bunu yaparken korkutuyorsun elbette. Geri adım attırıyorsun. Gırgır’ın daha politikleştiği bir dönemi var, yok değil ama o tarihlerde o bakımdan öncü değil, ondan da öyle bir siyasi direniş beklenemez zaten… mesela o dönem Sokak ya da Yeni gündem gibi dergiler var ama popüler muhalefet dergisi Nokta oluyor. Muhalefet biraz mevziler savaşıdır, sorunu görünür kılarsınız, meşrulaştırır ve normalleştirirsiniz. Nokta, işkenceci polis haberleri yaptığı için Gırgır da yapabildi yani…

Gırgır ya da mizah o zamanlar neyi başardı?

Gırgır, neyi başardı? Bence çizerek-yazarak geçinebilen üreticiler olmasını sağladı, bir meslek üretti. Daha önce karikatürcüler kendilerini gazeteci sanıyorlardı. Kendi okurunu yarattı, bir okuma alışkanlığı oluşturdu. Mizah dergilerinin çoğalması onunla başladı. Daha önce dergiler, üç beş kişiyle çıkardı…Gırgır’la birlikte kırk elli kişilik kadrolar oluştu. İyi telifler ödeyerek çok sayıda insanı karikatürist ve çizerliğe teşvik etti. Mizah neyi başarabilir sorusunun tek bir cevabı yok. Bir memleketi güldürmek-gülümsetmek kolay iş değil. Gırgır neşe kattı evlere. Sadece siyasi iktidara ve sağcılara karşı ne yaptı diye düşünmemek gerekiyor, bunun ailesi, okulu, askerliği, iş hayatı, insan ilişkileri çok ama çok boyutu var, her anlamda bağnazlığa muhalefet etti, Sorunları görünürleştirdi. Farkındalık yarattı.

Mizah şimdi neyi başarıyor?

Mizah katlanmamızı sağlar, dayanma gücümüzü artırır, kolaylaştırıcıdır. Tek başına bir şeyi değiştiremez. Romantize etmeyelim, mizah, siyasetle ilişkilendirildiğinde hiciv ve aşağılama bağlamında anlaşılıyor, ya da sadece eğlence, kıkırdama… Ne o ne de öbürü aslında. Mizah, çoğunluk değerlerinden beslenir demiştim… ama çoğunluk değerlerini eleştirerek de mizah yaparsınız. Ben popüler mizahtan söz ediyorum. 

Söyleşi, Aslı Atasoy ile T24için yapıldı. Gırgır'la ilgili başka isimlerle de konuşulmuş. Meraklısı ayrıca bakabilir...

link

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Bu benim sana sonsuza dek son mesajım: elbette istedim gerçekten hatalarını görüp özür dilemeni, değişmen gereken yerleri görmeni, benim dönmem için çaba göstermeni... ama aynı hızda bunun olmayacağını da gördüm. Benim için çok daha fenası senin için bir anlam ifade etmiyor olduğumu,yazarken sana ,spontan bir şekilde keşfetmiş olmak oldu. Ben asla zaten funda olamam ama, seval de olamam, hatta özlem bile olamam... ben yokum ve yoktum. Boşuna değil beni saklaman... hoşçakalasın yine de. Gittim artık sonsuza dek

Dilovasi_isci dedi ki...

Gırgır dergisi çizerlerinin, yetiştirdiği çizerlerin yayınlanan eserleri var. Sönmez Karakurt çizimlerini çok beğeniyorum. Ortam isimli kitabını bir çok kez okudum. Sloganı var. "yalnız değilsin" okuyup eğleniyorum. Yalnız değilim.

Related Posts with Thumbnails