Cumartesi, Haziran 09, 2018

Kafka’ya Gri Yakışır


-->Kafka, sözcük seçimleri, oyunbaz cümleleri ve farklı göndermeleri nedeniyle çevirmenleri her zaman zorlamıştır. Die Verwandlung adlı kısa romanı, tercüme edildiği her dilde küçük ya da büyük bir tartışma yaratmıştır örneğin. Türkçede Değişim ya da Dönüşüm adıyla yayınlandığını hatırlatırım. Bir tür başkalaşmadan söz edildiği için ‘dönüşüm’ daha uygun görünüyor ama farklı adlandırmalar yapılmış. Yakınlarda aynı romanın Dönüşüm adıyla bir çizgi roman uyarlaması çıktı (Yurt Yayınları, 2010), İngilizceden çevrildiğinden, alt başlık olarak The Metamorphosis yazılmış. Türkçede başkalaşım anlamında kullanılıyor metamorfoz.

Romanın ilk cümlesinde geçen ‘ungeziefer’ sözcüğünün çevirisi de tartışmalıdır. Kafka, bir haşereden belki bir böcekten söz ediyor ama insekt dememiş özellikle. İğrenilen, uzak durulan, insanı rahatsız eden bir ‘şeyle’ okuru baş başa bırakıyor. Türkçe çevirilerde böcek denilmiş genellikle, bunu eksik bulan ve uzun uzadıya tartışan çevirmenler vardır. Çizgi roman uyarlamasının böylesi bir sorunu yok. Çünkü Gregor Samsa’nın sıkıntılı rüyasından uyandığında neye dönüştüğü zaten ‘gösteriliyor’. Zırh gibi sert sırtı, boğum boğum karnı olan şeyi, uyarlamayı yapan çizer Peter Kuper’in tahayyülüyle görüyoruz. Bir hamamböceği mi? Evet, olabilir.

Çocukluğumda, yetmişli yılların TRT günlerinde, hafızamda yer eden bir tartışma programı izlemiştim. Tartışmacılardan biri, beni düşündüren ve yıllarca aklımda cevap yetiştirdiğim bir iddia öne sürmüştü. Çizgi roman çocukların hayal kurmasını engelliyordu, ‘öyle güzel kar yağıyordu ki’ cümlesi resmedilmemeliydi ve zaten resmedilemezdi buna göre. Dünyanın en iyi ressamı bile bunu başaramazdı, çizgi roman edebiyata ikame edilirse çocukların hayal güçleri kadükleşecekti. İlkokuldaydım, Adana’da yaşayan bir mektup arkadaşım hiç kar görmediğini, hep kartopu oynamak istediğini yazmış, bana kar yağdığında neler yaptığımı sormuştu. Arkadaşımın hayalindeki kış resmine ne kadar katkım olmuştur bilemem ama uzun uzadıya anlatmıştım kızakla nasıl kaydığımı, buz yüzünden yokuş çıkamayan otomobilleri, zincirleri… Kardanadam’ın kömür karası gözlerini… Yıllar sonra, aklım başka türden bir feylesofluğa meylettiğinde fark etmiştim. Dil, ne kadar kapsayabilir ki gerçekliği? Benim kış hikâyem gerçeği mi ‘resmediyordu’ yoksa okuduğum kitaplar, seyrettiğim filmler ya da dinlediğim hatıralardan damıtılmış melez bir tahayyül müydü? Bilirsiniz, Don Quijote başka bir gerçeklikte yaşadığı için komiktir. Hayal âleminde dolanır, olağandışı olana hemencecik seyirtiverir. Oysa ‘hay Allah nelere inanıyor’ dediğimiz trajikomik adam bir edebiyat kahramanıdır; romanların içinde kaybolan ‘şövalyeyi’ anlatan bir romanı okumaktayızdır, bunu unuturuz. Çünkü roman kendi gerçeklik düzlemini kurmuş, yarattığı vehimle bizi fethetmiştir. ‘Öyle güzel bir gerçeklik yağmaktadır ki’ Don Quijote’nin üstüne, ince ince…

Samsa’nın bir sabah birdenbire bir ‘ungeziefer’e dönüşmesi olağandışıdır. Onun sahiden bir böcek olup olmaması çok da önemli değildir Kafka için. Bize bu dönüşümün gerekçesini anlatmaz, her nasılsa olmuştur işte. Samsa, durumunu kabullenir, yeni hayat şartlarına göre yaşamaya başlar. Ailesi başlangıçta bu felakete üzülse de giderek arka odadaki o böcekten kurtulmaya çalışır olur, acıma hislerini kaybetmişlerdir. Roman öyle bir yönlendirir ki bizi başlangıçtaki olağandışı dönüşümü önemsemez oluruz, dönüşüm ‘gerçektir’, hepimizin başına gelecek kadar sıradandır. Lukacs, Macaristan 1956’da tutuklanınca, yorumlarında yanıldığını fark ederek yanı başında dikilen subaya dönüp “Kafka ne kadar gerçekçiymiş” dediği rivayet edilir, bu hadisenin sahiden yaşanmış olması gerekir mi doğrusu emin değilim.

Çizgi romanlar, fantastik olanın içinde büyüyüp serpilmiştir. ‘Gerçeği başka yerde arayın’ diyen bir düzlemde var olmuşlardır. Samsa’nın neye dönüştüğünü okura bırakan bir muğlâklığa başvurulmaz o sebeple, basit ya da sakil diyelim, o ölçüde teşhircidirler. Kafka’nın Dönüşüm’deki olağanüstülükle başlayıp normalleşen anlatım seyri çizgi romanlarda genellikle ters yönde işler. Peter Parker’ı laboratuardaki örümcek ısırdığı için olağanüstü birine dönüşmüştür vs. Kafka’nın çevirisini tartışanlar ya da çizgi romanı azımsayanlar, uyarlamadan muhtemelen hoşlanmayacaklardır ama ben yine de onlara alternatif çizgi roman dünyasındaki Kafka ilgisinden söz etmek isterim. 1970’li yıllardan itibaren yükselen entelektüel arayışlarda, sonraki Grafik Roman akımında önemli referanslardan biri olmuştur Kafka. Örneğin uyarlamanın çizeri 1958 doğumlu Peter Kuper, neredeyse otuzbeş yıldır çizgi roman dünyasında varolan bir sanatçı, Kafkaesk olarak tanımlanabilecek bir tarzı var. Zaten sadece Dönüşüm’ü değil Kafka’nın pek çok hikâyesinin çizgi roman uyarlamasını da yaptı (Give İt Up, 1995). Bir fikir verir mi bilmiyorum ama Upton Sinclair uyarlamaları da yaptı. Bizde Şikago Mezbahaları adıyla yayınlanan The Jungle’ın nasıl bir roman olduğunu bilenler bilmeyenlere anlatsın. Kuper, anaakım çizgi roman anlatılarının dışında duran, modern medyanın bizi içine gömdüğü klişelerle didişen, otoriteyle uzlaşmayan, galipler ve yönetenlere güvenmeyen bir yerde durarak anlatır anlatacağını. Bir başka ifadeyle Kafka ya da Sinclar’i, tarzına yakın bulduğu için uyarlıyor çizgi romana. Çalışması, Kafka ve Dönüşüm olduğu için Türkçede yayınlanıyor ama Peter Kuper’in de bir yaratıcı olduğu unutulmamalı. Bu uyarlamaları ticari nedenlerle kotarmış değil, ilk günlerinden itibaren benzer nitelikte hikâyeler üretiyor. Doğrusu hiçbir zaman çok satar bir isim olmadı, röportajlarından ve üretimlerinden anlaşıldığı kadarıyla bunu da pek umursamıyor. Karanlık kareleri seviyor, özellikli bir sevimsizlik kullanıyor. Korku, endişe, sıkıntı, kasvet çıkıyor sayfalarından. Bana sorarsanız Kuper, ‘öyle güzel yağıyordu ki kar” resmini çizemez (!) ama onun için huzursuzluğun ressamıdır diyebilirim, üstelik Kafka’ya da yakışır bu grilik.

Radikal Kitap, 13.8.2010

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails