Pazar, Eylül 27, 2020

Jurnalci


Ataç'ı "Jurnalci" olarak damgalayan bir yazı çıkıyor Son Mavi dergisinde... Attila İlhan imzasıyla çıktığına göre onu Milli Şef İnönü ile özdeştiren "kıyıcı" bir yazı olmalı. Ataç, Jurnalci sayılmaktan hoşlanmadığı gibi öfkeyle karışık bir mutsuzluk duyuyor. 

Bir iki gün sonra dergiyi çıkartan genç ile yolda tesadüfen karşılaşıyor. Geçip gidecekken genç ısrarla selam veriyor, dayanamayıp geri dönüyor ve dergisinde kendisine niçin Jurnalci dedirttiğini soruyor. Son Mavi'nin sahibi yazıyı İlhan'ın gönderdiğini, yayımlamamazlık edemediğini söyleyip sorumluluğu üzerinden atıyor. Ataç, haliyle buna daha fazla içerliyor. Özetliyorum, ahlaksızım ki bana Jurnalci diyorsun ama sonra da selamı eksik etmiyorsun. Eğer öyleysem niye selam veriyorsun, yok değilsem niye beni itham ediyorsun...diyerek söyleniyor. 

Mesele orada kalmıyor, bir ay sonra Attila İlhan yeni çıkan şiir kitabını imzalayıp Ataç'a yolluyor. Yine özetliyorum, jurnalci yaftasıyla beni ahlaksız sayıyorsun ama tanıtımını yapmam için kitabını yolluyor, bana "sayın" diyerek ithafta bulunuyorsun diyerek tekrar kızıyor.


Tartışmayı okuyunca bir iki şey düşündüm: birincisi, evet, Ataç polemikçiydi, hatta sinirliydi ama bir başka yazarı (kendisine yapıldığı gibi) siyaseten ihbar ettiğini hatırlamıyorum. İkincisi, Ataç'ın başka yazılarında rastlarız bu duruma, sırf polemik olsun diye, sırf hoşlarına gitti diye tartışanları, söz söyleyenleri ciddiye almıyordu. Bunu nasıl tarif etmeli bilmiyorum, "kayıkçı kavgası" mı, "pozörlük" mü emin değilim... gerek basın tarihi gerek edebiyat tarihi bu tür sözde "kavgalarla" doludur, kavgacılar için bu saatten sonra yanyana gelmezler sanırsınız, bir bakarsınız canciğer kol koladırlar. Dikkat çekmek, tasarlanmış bir kavganın yıldızı olmak, kavgadan daha hayatidir onlar için... 

Meraklısı,  Ataç'ın 1953-55 Güncesinde bu tartışmanın ayrıntıları okuyabilir veya Turgay Gönenç, Dost'un Eylül 1972 sayısında yazmıştı bu polemiği...ayrıca bakabilir.

Tartışmanın enikonu ne olduğunu tam bilmiyorum, ama kendimi Ataç'a yakın hissettim, ne desek boş, kavganın haysiyetli bir tarafı vardır, kavga ediyorsan, söylediğinin arkasında duracaksın, veya "hasmına" kitabını göndermeyeceksin, ayıp çünkü, hiç olmadı, meramını anlatacak bir mektup yazacak veya gidip yüz yüze görüşeceksin... Yoksa böyle "rezil" ederler seni. 

İtiraf ediyorum, kendinden "Kaptan" diye bahseden biri bana oldum olası komik gelir. O da ayrı lakırdı...Geçelim.

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails