Şaşırdım, çünkü, hele ellili yıllarda çizgi romanımızdaki kadın karakterler sevgili ve annelik dışında bir karakter özelliği taşımazlardı. Bu denli güçlü ve atak değillerdi.
Kötü ve meşum kadınları ayrı tutarsam, sosyal hayatın içinde en faal oldukları zamanlar ergenlikleriydi. Yaşıtları olan erkek kahramanla itişir, ağız kavgası yapar, komik bir biçimde kıskanır ve başka kadınlarla onun için rekabete girerlerdi. Sadece o kadardı yani. Yolun sonu, evlilikle biten bir annelik sağduyusu ve sakinliğiydi. Erkek kahramandan rol çalamaz, onunla rekabete giremezlerdi. Zaten akla gelmezdi de, istenmeyen bir şeydi demek istiyorum.
Mizahi hikaye, ister istemez "dünyayı" ters yüz etmeye yarar, bunu yaparken klişeleri kullanırsınız ama onlarla oynamak da gerekir. Hürmüz'ün lafazanlığı, meydan okuması, girişkenliği o sebeple işlevsel, çünkü Cafer'in nikahlı karısı... Hikaye böylece statikleşmemiş oluyor...
Hoş, çizgi bantlarımız, uzun uzadıya tasarlanmış işler değiller, günbegün çiziliyor ve üretiliyorlar. Hürmüz'ün bırak eylemi, hareket edemeyip kalakaldığını da okudum veya Cafer'in komik bir aptalken önüne geleni yumruklayıp rakiplerini yendiğini de gördüm.
Yukarıdaki sayfalar, "çizgi romanımızda kadın" faslında hatırlanmalı ve anlatılmalı diye paylaştım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder