Mekanı gündüz saatinde, yani kapalıyken gördüm, üç beş erkek ve kadın çalışan vardı, salıncakta sallanan yorgun bir konsomatris, karpuz kesen ve "Gio benim arkadaşım" diyen bir bıçkın bir delikanlı, falan filan... Engels güzel güzel anlatırdı "serserileri", onlar işte...Küstah, yaralı, öfkeli, kendini üstün göstermeye çalışan vasıfsızlar... Ne kadar çok bağırırsa o kadar önemli olacak "istenmeyen" bir ses...Hem toplumdan korkan hem onu alaşağı etmek isteyen "ayak takımı"
Duvar yazıları nedense gençliğin dili olarak okunuyor, lümpenimizi de anlatıyor oysa.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder