Birincisi, popüler kültür hikayeleriyle reel hayat çok içiçe geçiyor ve haber, bilimsel veri ve yaşanan her şey bir film, bir bilgisayar oyunu ya da popüler bir anlatıyla benzeşiyor.
İkincisi, kapitalizm hepimiz üzerinde bir güvensizlik yarattığı için olup bitenlere "inanmıyoruz", yetkililere "güvenmiyoruz". Buna rağmen o kadar çok duyuyor ve o kadar maruz kalıyoruz ki, endişeleniyoruz. Her endişe de yeni bir hikaye üretimine sebep oluyor, hikayeler daha büyük (interaktif) bir korku senaryosuna hizmet ediyor.
Malumunuz, insanlar kıyamet hikayesi anlatıp kendi anlattıklarından korkarlar. Kıyamet hikayeleri, uygarlık tarihiyle yaşıttır, anlamlandıramadığımız şeylere karşı basiretimiz bağlanmıştır hep... Doğal felaketlerle, yeni hastalıklarla karşılaştığında insanlar "ölmeye yatarlar"
Yine ve yeni bir kıyamet hikayesinin içindeyiz... Hayalet yazarımızın bizi dehşete düşürdüğü, kendimiz ve yakınlarımız için korktuğumuz, ne yapacağımızı öğrenmeye çalıştığımız yeni bir sürecin faili ve mağduruyuz...
Anlatılan hikayeden korkuyoruz ama bu hikayenin bizim birbirimize anlata anlata büyüttüğümüz bir kıyamet senaryosu olduğunu çoktan unutmuş durumdayız. Tevatür, abartı, hakikat, manipülasyon, panik... hepsi var içinde...
Kimse sorsanız bunun kapitalizmin krizi, savaşı veya gürültüsü olduğunu söylüyor. Kimle konuşsanız herhangi bir gripten farkı olmadığını anlatabiliyor...Ama... aması...kimse sakinleşmiyor... Sakin kalmamızı isteyenler bile içten içe panikliyor çünkü...
Hepimiz bu kıyamet senaryosunun üreticileriyiz...Değil miyiz?
Bu hastalığı yeneceğiz ama senaryolarımız bitmeyecek...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder