İki çizgi roman da edebiyat uyarlaması, büyük yayınevlerinin türle ilgili genel tercihi zaten bu yönde... Yayın listelerinde olan çok-satar ünlü bir yazarın çizgi roma uyarlamalarını bir yan ürün olarak yayımlamak gibi bir eğilimleri var. Cercas'ın ünlü romanı
Salamina Askerleri, edebiyat ile akademik metin arasında salınan ilginç ve yeni bir romandır. İspanya İç Savaşına dair anlattığı hikaye gerçek mi değil mi bilmiyorum, o şüpheyle okumuştum, daha doğrusu gerçeklik iddiasıyla hiç ilgilenmemiştim. Çizgi romana uyarlandığını bilmiyordum, bilsem, görmek ve mümkünse okumak ister, bulmaya çalışırdım. Dilimizde çıkması güzel bir sürpriz oldu. İyi bir çizer elinden çıkmış ama nasıl desem, ilk bölümlerde bir akışkanlık kuramamış, metin ağırlıklı ve o metne vinyet çizer gibi ilerlemiş. Roman da ikinci kısım da açılırdı. Tatlı ve insani bir yoğunlaşma olur finale doğru.
Kütüphanedeki Ceset, en sevmediğim AG karakteri olan Miss Marple'ın bir serüveni, çocukken hiiç sevmez, nerde görsem oflayıp puflardım. Seksenli yıllarda çizilmiş gibi duruyor, sahiden ne zaman üretilmiş bakmadım, eski duruyor demek istiyorum,
Milliyet Çocuk 'ta neşredilebilirmiş yani... Agatha Christie, malum, karakter çokluğunu, okurun kafasını karıştırmak ve şüpheli sayısını artırmak adına kullanır. Parlak bir hikaye değil ama fikir her zaman şahane: bir sabah uyanıyorsunuz, evinizde hiç tanımadığımız ve kim olduğunu bilmediğiniz bir ceset var. Nefis!
Emanet Çocuk, konu seçiminden olabilir, anlatım biçiminden olabilir Dickens ritminde, o duyguyu veren bir novella. Kalabalık ve yoksul ailenin küçük kızı, çocuklarını kaybetmiş bir aileye kısa süreliğine emanet ediliyor. Bu kadar basit aslında, klişe bir tahkiyesi var, ama güzel, mesafeli, yalın bir diliyle insanı çarpıyor. Kendini okutan, okura saran ve meraklandıran bir yazarlık mahareti gösterilmiş...
Şeytanın Çırağı ise yüz yıl kadar önce yazılmış iki novelladan oluşuyor, Japon polisiyesinin öncülerinden sayılıyormuş... Suç hikayesi demek daha doğru. Malum, roman anlatıcının kim olduğunu belirlemekle başlar, bir yazar için ilk roman karakteri anlatıcının kendisidir. İkisini de suçluları-suçun sorumluları anlatıyor, yaşanmış, olmuş bitmiş bir olayın hikayesini okuyoruz. Hemen anlaşılan bir eşcinsel romantizmi, melodramatik bir bayağılığı, olağandışılığı sevme hali var. Her iki novellanın en çok tempolarını sevdim, finali belirginleştirmek için yavaşlığa özel bir ihtimam gösteriyor yazar, "slow burn" snap ending'e çalışmış anlayacağınız. Güzel...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder