Disney havasındaki ağacın kaçışı, bir kontrast olarak beni çok etkilemişti. Her ağacın bir canlı olarak geceleri bir yerden bir başka yere gidebildiğini hayal ederdim, hafif korku, hafif merak...aklımda hep bir gıcırdama sesi, topraktaki sarsılmalar, uğultular...
Halbuki, bir orman köyü, bir orman köylüsü herkesten çok bilir ağaçlarla nasıl ilişki kuracağını... azı karar çoğu zarar demeyi filan... abartıyla öğretilen doğa sevgisi... e olmaz değil diyelim, Ensdüdülü bir öğretmenimiz vardı, o okutmuştu bu kitabı.
Ha bi de işte Türklerin Orta Asya'dan göç etme ve dünyaya dağılma hikayesi vardır. Artık nasılsa, ben o yaşta, ağaçları kese kese, mümbit toprakların kuraklaştırıldığına karar vermiştim. Yani, Nasihat Dinlemeyen Köy ile Orta Asya Göçünü aklımca birleştirmiştim. Bir tek Ötüken ormanları kalmıştı, işte o sebeple Karaoğlan bir Ormancıya emanet edilmişti falan filan.
Ağacın yanında dur, baltayı sağından vur... Kışın odun yanınca, alevler parlayınca... di mi? Hafıza böyle bir şey, çat diye açığa çıkıyor, ben buradayım diyor hatıralar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder