![]() |
Sayfayı
okursanız, ilk bakışta israfın meşrulaştırılması ile zenginliği,
buluntuya razı olmakla yoksulluğu tartıştığım anlaşılabilir. “Bot”un sadece
maddi bir nesne değil, sembolik bir değer taşıdığını vurgulamak
istemiştim. “Sen fakirsin, onlar zengin” gibi repliklerin, sınıf
bilincinin oluşma/oluşamama sürecine işaret etmesini hayal etmiştim.
İnsan üniversitede
konuşma yapınca birileri konuyu bir yerinden Pierre Bourdieu'ya
getiriyordu o yıllarda. Şimdi nasıl bilmiyorum. Konu, oralara gelince herkesin
anlayamadığı bir bağlam da oluşuyor ki ben popüler anlatıları bir mücadele
mevziisi olarak görüyorum, zihin açmak benim için basit görünmekten daha
önemlidir. Burdiyo denince mamboya jamboyla karşılık verip Zizek demiştim.
Tatlı bir mavra yapmıştım kendimce.
Zizek, mealen
yazıyorum, şöyle bir şeyler söylüyordu: "İdeoloji
gözlük gibidir; onunla bakmayız, onunla görürüz". Bu şu demek, çocuklardan
biri, zenginliğin israf hakkını, yani “atabilme” özgürlüğünü doğal ve hatta
meşru bir hak olarak görüyordu. Onun ideolojik gözlüğü, zenginliğin keyfini
değil, yoksulluğun suçunu imliyor. Bot çöpte olabilir, çünkü zengin öyle
istemiştir. E o zaman mesele kapanmıştır. Bu, ideolojinin tam da Žižek’in
anlattığı şekilde işlediği bir ana tekabül eder: yani çocuk, yalnızca olan
biteni değil, olması gerekeni de ideolojik bir bakışla algılar. Zenginin atma
hakkını sorgulamaz; çünkü düzenin öyle işlediğine çoktan ikna edilmiştir. Diğer
çocuk ise öfkeyle sistemi teşhir ederken başka bir ideolojik pozisyondan
konuşur. Bir hak arayışı içinde değildir, daha çok isyan ediyordur. Bu da bize
şunu gösterir: ideoloji, taraf seçtirerek değil, gerçeklik algımızı
biçimlendirerek işler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder