Malumunuz, şapkalı siyasetçilerimiz vardı.
Çocukken şapkalı adamları yaşlı ve kalantor sayardım. Artık pek kullanılmıyor ama kalantor diye kelli felli adamlara denirdi, şapka da onların mühim aksesuarıydı. Sadece kalantor değil şapka da kullanılmıyor artık, oysa erkek giyiminin en önemli parçasıydı, modası geçti, zamana ve zamanın modasına yenildi.
Düşünün devrim sayılacak kadar önemsenirdi, kavuğun yerine fes, fesin yerine şapka... Ne canlar gitti. İnsan tekinin deliliğine örnek çok tabii de bu faslı da akılda tutmak gerek. Türkiye'nin genç nesilleri, altmışlı yıllara geldiğinde şapkayı bıraktı. Daha doğrusu gençler "yaşlı" "alaturka" "amca işi" buluyordu şapkayı. Hollywood kahramanlarının şapkasızlığını atlamayalım, oralarda da ışığını kaybetti şapka.
Bizde okullarda bile öğrenciler "subay" benzeri şapkaları giyerdi, onlar da birer birer lüzumsuzlaştılar o yıllarda. Demirel olmasa belki bu kadar da yaşamazdı. Öyle oldu ki, galiba sağcı siyasetçiler geleneği temsil ediyor diye şapkayı sahiplendiler. Solcular da onun karşısına köylü kasketiyle çıktılar. Kaypakkaya'nın o meşhur resmini hatırlayın ya da Ecevit'in meydanlarda salladığı siyah kasketini...
Şapka, Batı taklitçiliğinin ve/veya inceliğinin bir sembolüydü aslında. Şapka giymek Batılı olmak ve görünmek anlamına geliyordu. Erkekler, şapkalarını çıkararak selamlar veriyorlardı birbirlerine. Nostalji yapmıyorum ama bu hususiyetin şehir hayatından kaybolmasını nezaket kaybı saymalı.
Ahmet Oktay, Nerval'le ilgili bir şiirinde onun morgtaki ölüm kaydını yazar, üzerinden çıkan eşyaları sıralar: "Siyah ceket, siyah
yakalık, gömlek, flanel yelek, gri-yeşil pantolon, kızıl çoraplar, boyalı ayakkabılar ve siyah şapka..." Evet, siyah bir şapka...
Kantocu Peruz sahiden yaşadı mı patron?
Kantocu Peruz sahiden yaşadı mı patron?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder