O Tan, 1945 yılında devlet eliyle organize edilen bir saldırıyla yayınına son vermek zorunda kalmış, Tan ismi komünizmle özdeşleştirildiği için, yeniden yayımlansa da bir türlü başarılı olamamış, ticari olarak ayakta kalamamıştı. Yine ellili yılların sonunda çıkan bir yangınla bütünüyle tarihe karışmıştı.
Broşürde gazetenin sahibi olarak gözüken Halil Lütfü Dördüncü, devletle iyi geçinmeye çalışan, etliye sütlüye karışmayan aslına bakarsanız epeyce ürkek bir gazeteciydi. Serteller ile girdiği ortaklık, gazetesini hiç istemediği ölçüde politize etmiş, komünistlikle suçlanmasına sebep olmuştu.
Ama asıl şöhreti başkaydı, cimriliği ve eli sıkılığıyla ünlüydü, çalışanlarına çok az maaş ve telif ödüyordu, sürekli tasarruf ettiği ve eli cebine zor gittiği için bir fıkra kahramanına dönüştürülmüştü. Öyle ki bu kötü şöhretini, aşağı yukarı yarım asır korumuştu.
Yazıyı bu sebeple yazıyorum, Halil Lütfü bey yukarıdaki broşürü, gazeteye muhabir olmak isteyen ilgililere yazmış, beşinci madde çok güzel, beyfendinin şöhretini bildiğimden okurken kıkırdadım... Falan filandan sonra muhabir olanların ev adreslerine gazete gönderileceğini söylüyor ve ekliyor: "gazete yalnız muhabir tarafından okunmalıdır." Başkası bedavaya okumasın istiyor ve genç muhabiri daha en baştan uyarıyor.
Eskiler seciye derdi, değişmeyen huy anlamında bir şey var, huylu huyundan vazgeçemiyor, ne yapsa ne olsa, ona takılıyor. Genç meslektaşına tamim, tebligat, mesleki uyarı faslından bir şeyler yazıyorsun, gazetenin bedava okunabilme ihtimalini aklına getiriyorsun, "okusun-alışsın, bir gün kendisi de satın almaya başlar" gibi genel bir fikri-inanışı yok çünkü...bilmiyor, aklına yatmıyor. Garip, komik ve trajik...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder