Doğrusu ben öyle büyük bir yükseliş olduğunu düşünmüyorum. Hele Batı’yla
kıyaslarsak “tür” olarak bir devamlılığı yok polisiyemizin. İşler başarılı
olursa, arkası gelir, takipçisini de yazarını da çoğaltır diyelim.
Dizinin ilk teaser’ında adalet kavramını
sorguladığınız bir diyalog dikkat çekiyor. “Adalet zamanın kölesidir.” Dizinin
peşine düştüğü asıl mesele adalet kavramının sorgulanması demek mümkün mü?
Nedir dizi hikâyesinin temel motivasyonu?
Bozkırı bir memleket nüvesi olarak görüyorum.
Polisiye bir hikâyeyi temel alarak pek anlatılmadığını düşündüğüm bir aurayı
resmetmek istedim. Bozkır, harareti, rutini, iştahı, erkekliği, şeditliği ve
yoksunluğuyla suç hikâyeleri için verimli bir alan oluşturuyor bence.
Televizyona yapılan işlerde süre çok daha
uzun olduğu için hikayenin, karakterlerin derdini anlatmak adına daha geniş
alanda top çevirmek mümkün. Bu anlamda kısa sürede bu tip ihtiyaçları
karşılamak, hem de zamana karşı yarışılan bir hikayeyi yazmak zor olmadı mı?
Televizyondaki sözünü ettiğiniz muğlaklık
estetik bir tercih değil de şartlara göre şekillenen, zorunluluktan kaynaklanan
bir ara çözüm. O bakımdan bana zor gibi
gelmedi, aksine istediğim bir şeydi. Başlayıp biten bir iş yazmayı
arzuluyordum. Senaryo, dizi çekimleri başlamadan iki ay önce kesin olarak
bitmişti.
Bu kez dijital bir platformda karşımıza
çıkıyor işiniz. TV ve dijital platform arasındaki en belirgin farklar nedir
sizce?
Dijital televizyona göre daha yeni ve özgür
bir alan. Başı sonu belli işler yazıyorsunuz. Zahmetli ve heyecan verici kısmı,
dijital işlerin nasıl üretileceğini yeni öğreniyor olmamızla ilgili. Senarist,
yönetmen, müzisyen, yapımcı ve oyuncular, hatta kanalın kendisi “arıyor” ve
aramak zorunda. Televizyona nazaran hazır reçeteler yok elimizde. Ama şunu
biliyoruz, bütün dünya dijitalde üretilen ve yaygınlaşan işleri konuşuyor.
Bizde de öyle olacak.
Hürriyet Kampüs, 30 Kasım 2018
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder