Pazartesi, Aralık 26, 2022

Lan Senin Kemiklerini Kırarım Davar!


Barış (Uygur) paylaşmış bunu, o vesileyle gördüm, hatta sosyal medyada ayrıca yazıştık onunla. Tuncay Akgün, haliyle hafızadan yazıyor ve pek çok insan gibi hatırladığı kısımları başlangıç sayıyor. Hasbi Tembeler, Gırgır'da ilk kez 1973 yılında yayımlanıyor, yani 80'lerden önce de dergide yer alıyor. Behiç Pek ve Galip Tekin, dergide yokken de yayımlanıyordu ve ilgi gördüğü için 80'lerde de Gırgır'ın bir parçası olabilmişti. İlk çevirmenlerin kendisi ve Tufan Tezer olduğunu bizzat İlban Abi söyledi bana. Ertem'in o yıllardaki Gırgır'da tek İngilizce bilen üretici olduğunu hatırlatayım.

Nefis çeviri derken ise şöyle bir şey kastediliyor, herhangi biri çeviriyor, dergideki üreticilerden biri de o çeviriyi uyarlıyor, yerelleştiriyor. Buna çeviri demek tek kelimeyle haksızlık. Galip (Tekin) Abi, İngilizce bilmediği için çeviri yapması mümkün değildi. Behiç Abi, çeviri yapacak kadar dile hakim mi bilmiyorum ama Hasbi Tembeler 90'larda Pişmiş Kelle'de yayımlanırken uyarlamayı bizzat o yapıyordu diye duymuştum. Barış da bunu anlatmış.

Tuncay Akgün'ün "nefis çeviri" olarak, sanıyorum romantize ettiği tercüme güzellemesini pek çok kişi "doğru", "meşru", "uygun" kabul edebiliyor. Örneğin Can Yücel, iyi bir şair, her bakımdan ilginç bir muhalif olduğu için sevenleri onun uyarlamalarının "mükemmel" olduğunu düşünüyor, oysa Tercüme bölümlerinde nasıl yanlış çevirilir örnekleri olarak okutuluyor. Dil bilen birinin, diyelim çevirmenin eserin aslında olmayan bir espriyi, kendince güzel, komik ve uygun bularak başka türlü "yazmasını" anlamıyorum. Can Yücel yapınca iyi başkası yapınca kötü olacak diye bir ayrım yapamayacağımıza göre hiç yapılmaması gerekiyor.

Zaten o yüzden de Hasbi Tembeler türü uyarlamalar biraz gizli saklı yapıldı, dil bilenler karşısında yapılan iş azımsanarak itiraf edildi. Çevirmen imzası hiç atılmadı vs vs. Tersten düşünelim, Walker bu uyarlamalara üzülür müydü acaba? Duysa ne derdi? Bunu şuradan ölçebiliriz, ünlü bir romancı Türkiye'ye geldiğinde mutlaka bir çevirmen çıkıp yazara Türkçe çevirilerinin çok kötü-çok yanlış olduğunu söylüyor. O yazarın, doğru olup olmadığını ölçemeyeceği bir iddia karşısında yüzünün düştüğünü, mutsuzlaştığını an be an görüyoruz.

Çizgi romanın tercümesinde şöyle bir sorun var, o espriyi, o konuşmayı o balona taşırmadan sığdırmanız, bazen kısaltmanız-sadeleştirmeniz gerekiyor. Dünyanın her yerinde, her dilinde olan-yaşanan bir külfet bu. Aşılmayacak bir külfet de değil. Arada bir yaşanıyor olması, çevirmene "yazarlık" hakkı tanıyamaz. "Sadakat gösterilen çeviri güzel olmaz" iddiası da yanlış anlaşılıyor ve keyfi çevirileri meşrulaştırmaya yarıyor. 


Mizahi bantlarda konuşma dilini yakalamak, argoyu ve gündelik olanı yerelleştirmek önemli. Eskiden bu konu isimleri Türkleştirmeyle başlar, açık ara abartılırdı. Şimdi daha sakin yapılıyor, bakılıyor. Yukarıdaki kare, Hasbi Tembeler'in Gırgır'da yayımlanan ilk bölümlerinden alınma. Sizce ne kadarı çeviri olabilir bu cümlelerin?

[2018]

1 yorum:

oKs dedi ki...

Mizahi çeviriler oldukça zor çeviriler olsa gerek. Amatör olarak yaptığım çevirilerde ( dil bilmeyip bu eserleri okumak isteyen insanlar var, seçtiğimiz yayınlar ülkemizde yayın şansı bulamayacak yayınlar) bu zorluğu sıklıkla yaşıyorum. Çünkü çizgili mizahta öne çıkan hareket komedisinden ziyade kelime oyunları. Her dilin yapısı farklı olduğundan birebir çeviri oldukça güç oluyor.Ayrıca her kültürün mizah anlayışının farklı olması, kalıplaşmış ifadeyle " Türklerin güldüğü şeyle, yabancıların ki farklı" . Ancak bunu yaparken, ben buna gülmüyorum diyerek anlamla oynamak, kelime seçimine özen göstermemek, sanat alanını bozmak esere saygısızlıktan başka birşey değil. 2000'li yıllarda Akbay'ın Gırgır'ında sayfa doldurmak için, Manara,Tardi,Bilal gibi büyük sanatçıların eserlerine yapılan "tecavüz"ler unutulmamalıdır.Lakin Hopdediks varken obelix demekte biraz tuhaf kaçıyor üstadım...

Related Posts with Thumbnails