TDK, artık niyeyse “kalabalık yalnızlık” diye bir
nitelemeyi yılın sözcüğü seçti, yazıyı ondan dolayı yazıyorum. Her
birimizin dijital platformlarda sürekli etkileşim halinde olmasına rağmen,
derin ve anlamlı bir bağ kuramamasını ifade ediyormuş. Dijital yalnızlık daha
önce kullanılıyordu diye hatırlıyorum, ona yakın bir şey…
Global popüler kültürde Sherry Turkle imzalı bir
çalışmayla daha çok konuşulmuştu, insanlar fiziksel olarak birarada olsalar
bile telefonlarına gömülmeye başladılar diyordu, her yerde olmak istiyorduk,
yetinemiyorduk, geride kalmaktan korkuyorduk…Malum eskiden yalnızlık derken
daha çok sosyal izolosyanı düşünürdük, bu başka bir şey getirdi hayatımıza vs
vs… . Hyperconnectivity Loneliness deniyor buna…Yalnızlık salgını diyenler de
var…
E şimdi ne olacak, ne-nasıl değişecek diye sorular
başlıyor, çözümü olması, çözülmesi gerekmiyor bence…Popüler kültürün işleyişi
böyleyse böyledir, ki böyle, yaşayanlar uyum sağlarlar. Yalnız kalmaktan hem
korkarlar hem de başkalarıyla yapamazlar mesela… Hem çok özlerler hem de kolay
unuturlar gibi… Kaotik görünüyor değil mi? Değil ve yaşadığımız zamana özgü bir
durum sayılamaz. Hep vardı. Dijital mecralar bunu örnek olarak çoğalttı,
pekiştirdi, kanırttı, globalleştirdi… Yoksa kalabalık yalnızlık hep vardı, hiç
ölmedi veya yeni doğmadı…İnsanlar yaşadıkları zamanı abartma eğiliminde
olurlar, zamanı olağandışı saymak, yaşayanları da (olumlu yada olumsuz fark
etmez) yükseltir çünkü...
Oksijen gazetesi yazısı gibi olduğunun farkındayım.
1 yorum:
"Kalabalık yalnızlık" terimi, hem nostaljik bir yalnızlık romantizmini hem de günümüzün hiperbağlantılı ama yüzeysel iletişim dünyasına bir eleştiriyi içeriyor. Yazıda şunu beğendim. İnsanlar bu tür kavramları gerçekten kendi yaşamlarında içselleştiriyorlar mı, yoksa popüler kültürün sunduğu bu hazır tanımları "kullanışlı bir çerçeve" olarak mı benimsiyorlar?
Popüler kültür, gündelik yaşamın bu kaotik görünen ama aslında son derece doğal durumlarına dair bir çerçeve sunuyor, ve insanlar da bunu olduğu gibi kabul ediyor. Yazının düşündürücü tarafı, bunun yeni bir keşif değil, hep var olan bir durum olduğunu vurgulaması. Belki bir sonraki soru şu olabilir: Dijital mecraların yarattığı bu "kalabalık yalnızlık" deneyimini kişisel bir avantaja çevirmek mümkün mü? Ya da bu kaotik görünen bağlanma biçimlerinde birey olarak nasıl bir yol bulabiliriz?
Yorum Gönder