Eskiden fotoğraf, az bulunur olduğundan okullarda genellikle yıl sonlarında topluca sınıf çekimleri olurdu... Herkese önceden bildirilir, ütülenmiş ve yıkanmış bir halde en sırtaran hallerimizle yanyana poz verirdik. Nedense, düşünmemişim, meğer öğrenciler kadar öğretmen için de hatıra oluyormuş...Didar öğretmen, fotoğrafta kendini beğenmiş olmalı ki, bunu "sevdiceğine" arkasına o iç gıcıklayıcı notla göndermiş...
Bir kasaba okulu olduğunu düşünüyorum, çocuklar aynı yaşlardalar... Köy olsa, her sınıftan ve yaştan çocuklar olurdu...Kızların hepsinde kurdele var, acaba diyorum, Didar öğretmen mi yapmıştır, o kurdeleleri, yandan aldığı küçük tutamı bağlarken mırıl mırıl konuş mudur talebeleriyle... Bunlar olurken oğlan bebelerinin nıhaaa nıhaa diyerek azarak sağa sola koştuğunu-tepiştiğini hayal ettim.
Bir ara erkek çocuklarının yaşıtları olan kız çocuklarına göre (sosyal-duygusal alanlarda) daha geç geliştikleri için okullara bir yıl geç gönderilmesi tartışılmıştı... Asıl amaç eğitimde toplumsal cinsiyet eşitliği olduğu için pek üzerinde durulmamıştı diyelim. Gelişim hızının her çocukta farklı olduğu, bu türden genellemelerin bireysel
ihtiyaçlara uygun olmayan sonuçlar doğurabileceği söylenmişti...Kız ve erkek çocuklarının farklı zamanlarda
okula başlaması, eşitsizlikleri derinleştirebilirdi vs vs
İlköğretmen bir tür ebeveynlik olduğu için, yerinde duramayan çocukları tutabilmek, sakinleştirebilmek ve yönlendirmekle gelişiyor. Didar öğretmen, Zeyniler Köyü'ne giden Feride misali adanmış bir "neferi" andırıyor...Ne ki perhizci bir misyoner gibi görünmekle birlikte fotoğrafın arkasına tükenmemekle ilgili bir kayıt düşmüş, arzular şelale diyelim, e güzel...Yol var, yolcu var...
Öğretmenin iki yanında önlüğünde bir arma olan bi bebe de var, demesem olmaz, sınıf başkanı galiba...Bakışlarını incelerseniz bütün çocuklardan farklı bakıyor, ışıl ışıl ve hınzırca...O kasaba, belde olmuş, o oğlan da başkanı seçilmiştir... Yazın bunu bi kenara
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder