Ünlü biri öldüğünde ardından herkes kendi ölçüsünde iddialı ve romantik sözler sarfediyor, onu hayırla yadediyor ya da gerçek yüzünü ifşalıyor... Hiç şaşmadan, her ölünün arkasından bunları okuyor ya da tartışmanın aktörlerinden biri oluyoruz.
İnternet öncesi popüler kültür daha uzun ömürlü olduğu için, o devirlerden kalma ikonlar daha derin ve ayrıntılı olarak "konuşuluyorlar". Yoksa istisnasız her şey bir hafta içinde unutuluyor.
Gündeme dair konuşmazsak, zamanı kaçırmış ya da yaşlanmış hissediyormuşuz. Bu konuda yapılan araştırmalar epeyce karışık şeyler söylüyor. Beğenilme arzusu duyarak çoğunluğa katılıyor ya da dünyayla ilişkimize bağlı olarak o çoğunluğa muhalefet de ediyormuşuz.
Popüler kültür ikonları, o kadar çok farklı kesim, sınıf, kültürel sermaye ve etnik toplulukça seviliyor ki, onlara gösterilen sempati ve hayranlığı tek bir nedenle açıklayabilmek mümkün olmuyor. Hele sinemada ve televizyonda ünlü olmuşlarsa...
Geçtiğimiz hafta Alain Delon vefat etti, o da benzer biçimde tartışıldı, sosyal medya polemikleri içinde defnedildi. Neler yazıldı? İşte Delon, tipik bir sağcıydı, göçmen karşıtıydı, denyoydu, biseksüeldi, öküzün önde gideniydi, dünya kadar kadına haksızlık etti falan filan... Ama dehşet yakışıklıydı, şöyle jantiydi, mahallemizin abisiydi, hayvanları çok seviyordu şu bu...
Delon gibi fiziken ayrıksı biri sinemada kaçınılmaz olarak star oldu, iyi adamı oynuyor, filmlerde etkileyici sözler ediyor, benzersiz aksiyonlar yaşıyor, güzel kadınlardan sevgilileri oluyor, iyilikle, aşkla gösteriyle pozla çarpıcı şeyler yapıyordu. Oysa hepsi sadece bir roldü, Alain Delon'un kendisi değildi. Herkesin bildiği bir şeyi anlatıyorum gibi geliyor değil mi? Ee diyeceksiniz, biz zaten bunu biliyoruz.
Bu filmleri çocukken kanarak izlediğinizi düşünün veya yine kanarak seyretmiş birilerinden dinlediğinizi... Onlarla büyüdüğünüzü... Alain Delon'un konuşulduğunu, fotoğraflarının dergilerde gazetelerde yayınlandığını, röportajlarını okuduğunuzu da ekleyin buna... Filmler, fotoğraflar, showlar, reklamlar vs hepsini ekleyin. Anlayacağınız Alain Delon, çoktaan kendisi değil gösterdiği-oynadığı olmuştur artık...
Burada tuhaf bir körleşme, idrak kaybı yaşanır demek istiyorum. Seyredenler olarak o rollerle ilgili yaratılan haleye kapılır ve örneğin Delon'un tıpkı filmlerdeki oynadığı karakterler gibi birisi olduğunu sanmaya başlarız. Ayırt edemeyiz.
Delon, gerçek hayatta tipik bir sağcı, illet bir denyo filan olsa da rol gereği bir devrimciyi, erdemli bir kahramanı oynadı, devrimci ya da ahlaken dürüst olması değil rolünü iyi oynaması yeterliydi. Yahu Adile Naşit'in bir cinsel hayatı yok muydu?
Şarkı güzelse, film iyiyse, rol etkileyiciyse, kitap şahaneyse... üreticileriyle onları ayırmak gerekiyor, ama bir türlü bunu yapamıyoruz. İyi baba rolünü iyi oynadı diye onun iyi baba olmasını beklemek zaten tuhaf...
Ha şunu kabul edebilirim, hayal ettiğimiz gibi olmadıklarını öğrendiğimizde hayal kırıklığına uğrayabiliriz. Ama babamız da, annemiz de, öğretmenimiz de sandığımız gibi biri değildir, şaşırırız, büyüdüğümüz mahalle aslında boktandır, çocukken bayıldığımız roman pek de parlak değildir. İyi ki farkına varıyoruz ayrıca... Aslolan galiba zihni açık tutmak, idrak yollarında olana bitene dikkat kesilmek...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder