Cuma, Mayıs 31, 2024

Konuşan Katır "nasıl" Türkçe konuştu?

Bir dili biliyor olmak çeviri için haliyle yeterli değil, edebi ve entelektüel ölçülerde ana dile hakim olmak, hatta farklı dillerde yapılmış çevirilerden karşılaştırmalar yapabilmek gerekiyor. Cidden külfetli, sabır istiyor ve kolay değil. Nasıl herkes öykü-roman yazmamalıysa, çeviri de yapmamalı...

Çeviri işi eskiden daha trajikmiş, "daha iyi oluyor", "bizim okura göre değiştirilmeli", "kuru kuru olmasın" falan denerek epeyce "serbest" ve "kafaya göre" tercüme tornistanları yapılıyormuş. Gazetelerde iyi okullardan gelen stajyerlere şıpın işi tercümeler yaptırılıyor, sonra o metinleri  dilimize hakim olduğuna inanılan birine teslim ediyorlarmış. Yani o stajyer doğru mu çevirmiş önemsenmiyormuş, ucuz olması yeterliymiş, asıl telifi "Türkçeleştiren" "Türkçe söyleten" alıyormuş. Moda deyişle anlatmış olayım, "yapay zekaya" işin hammaliyesi yaptırılıyor, asıl cilayı bir ustaya attırıyorlarmış.

Defaatle yazdım, çizgi romanlar epeyce zaman böyle tercüme edildi diyecektim, vazgeçtim, uyduruldu demek daha doğru çünkü. Asterix'in çevirmeni olarak Halit Kıvanç'tan söz edilir, çok da övülür filan oysa yaptığı şey çeviri değil, zamane ölçüsünde popüler bir uyarlamadır, çünkü o dili-Fransızcayı tercüme edecek kadar bilmez. 

Bir başka örneği yukarıda görsel olarak paylaştım, Aziz Nesin İngilizceden bir çeviri yapmış, kitap olarak 1957 yılında çıkmış... Nesin'in bir yabancı dili çeviri yapacak kadar bildiğini sanmıyorum, ne ki kapakta aksi yazıyor. Tahminim, birisi çevirmiş o da üzerinden geçmiş ve  piyasa ortalamasına uyarlamış, "komikleştirmiş",...

Bugün bunu yapamazsınız, abes bulunur, utanılır, kabul edilmez, "cringe" hissi yaratır. Peki o zaman, nasıl oluyor da böylesi bir cesaret gösteriliyordu? Galiba herkese "normal" geliyordu, cesaret gerektirecek bir şey değildi. Kimse bunun yanlış olduğunu düşünmüyordu. Normal görülmese, o çalıntı, uydurma ve haksızlık başka türlü nasıl meşrulaşabilirdi ki...

O normalleşmenin dışında kalan, çeviriye sadakat gösteren, "Türkçe söyleyeceğim" filan gibi mavallarla uydurmaya kalkmayan birileri var mıydı? Başka bir türden entelektüel-akademik hassasiyet ve sorumluluk taşıyan bir azınlık mutlaka vardı.  

Tersten gidelim, yukarıda "herkese normal geliyordu" dedim, e kimdi o herkes? Bence, aktüel dili kuran, popüler kültür üreticileri olan, gazete-dergi telifiyle geçinen (geniş anlamıyla) gazetecilerdi. Ve yine bence çevirilebilir-uyarlanabilir diyenler ve o normali belirleyenler aslında bir yabancı dili tam anlamıyla bilmeyenlerdi. Bunu yapmayanlar da "bilenler"...

Kültür-sanat dünyasındaki normaller ve o normallerin değişimi zihin açıcı bir tartışma ekseni. Bu çerçevede azgelişmiş ülke entelektüalizmi, kolektif vasatlık, yarı-aydın tartışmaları da yapılabilir elbette... Özellikle kişilere indirgenmemesi gerekiyor sanki, bunu  memleketin uğraşan, çırpınan bir entelektüeli, eylemcisi olan Aziz Nesin'i korumak adına söylemiyorum. Koşullar mı aktörleri yaratıyor yoksa aktörler mi koşulları belirliyor gayet karışık çünkü.

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails