Prekazi saçlar, gömlek cebinde plastik tarak, Seiko saat,
yalancı Levis, Nike air... Karikatürlere bakarak yazıyorum bunları. Doksanlı
yıllarda Leman'da karşılaştık bu kadar çok teferruatla. Seleflerinin, Gırgır ve
Hıbır'ın lümpenlerini ve alt sınıflarını başka türlü yorumlamışlardı, daha
küfürbaz ve daha yakından anlatıyorlardı şehrin kenarlarını. Karikatürist Ahmet
Yılmaz, penceresinin önünde çayını yudumlarken duyduğu her sese küfreden Kıllanan
Adam isimli bir karakter yaratmıştı. Döneminin en popüler tiplemesiydi desek
sanırım çok fazla itiraz almayız. Odun yüklü balkonların, kararmış binaların,
İpe dizilmiş biber ve bamyaların arasında, sakaletin içindeydi Kıllanan Adam. Terli
fanilasıyla pencerenin önünde oturuyor, etrafa bakıyor, uygitsinciliği ve
boşvermişliği diline doluyor, öfkelenir
gibi yapıyor, küfrederek söyleniyor ama hayatına devam ediyordu.
Geçtiğimiz on yılda, Kıllanan Adam ya da Ahmet Yılmaz
dünyasıyla kıyaslarsak daha naif bir mizah öne çıktı. Kıllanan Adam, genellikle
konuşmuyor, nafile bir hayıflanmayla düşünüyordu. Haklı olmanın dayanılmaz
yalnızlığına ya da öfkesini dile getiriş biçimine o uzun düşünce balonlarını
okuyarak gülüyorduk. Oysa bugün, Yiğit Özgür'ün yaygınlaştırdığı espriler,
fıkrayı andırır biçimde diyaloglara dayanıyor. İki kişi karşılıklı konuşuyor,
birbirine laf yetiştiriyorlar. Söz oyunları, yanlış anlamalar, saflık
derecesinde bönlük, hödüklük, zevzeklik ironiyle naif bir dille
fıkralaştırılıyor. Göbekli, ensesi kalın, kulağı kıllı erkekler, cinsellik,
futbol ve para dışında hiç birşeyle doğru düzgün ilgilenmeyen lümpenler
unutuldu demeyeceğim ama moda olan mizah, pofuduk, steril ve cool orta sınıf
reflekslerine dayanır oldu. Ahmet Yılmaz, Leman'da takdim edilirken ya da
sinemada bizatihi kendisini tipleştirirken vakti zamanında yaptığı tezgahtarlık
tecrübesi vurgulanıyordu. Son on yılda benzer bir geçmişin çok da fazla bir önemi
kalmadı. Okur yazar, iyi eğitimli, şehirli genç (ve sınırlı) bir okura hitap
ediyordu dergiler. Hiç bir üretici bu biçimde takdim edilmedi; artık lümpenleri
değil mahremiyeti, insani itirafları, süratle değişen hayata direnen nostaljik
ayrıntıları merak ediyordu okur. Belki şu söylenebilir: lümpenler, bu yeni
evrede, sanki daha haberdardılar pek çok şeyden, saldırgan değillerdi,
ontolojik sorunları olan tipler olarak yeniden tanımlanmışlardı.
Bir toplumun neye güldüğüyle ilgili dönemselleştirmeler
yapmak kolay değil ama şu var: mizah dergileri, cinsellik ve argoyla daha kolay
ilişki kurabildiklerinden, yine medyaya göre nitelikli bir izler kitleye sahip
olduklarından ve okurları tazelendiğinden öncü niteliklere sahiplerdir. Suyun
yüzeyindeki çırpınışları değil dipteki akıntıyı temsil ederler ya da mizah
evrenini bir piramide benzetirsek, onların vazgeçtikleri espriler, aşağıya
doğru inerken yaygınlaşır. Yani mizah dergileri belli tarzda esprilerden
uzaklaştıklarında bile bu, o tarzın sönümlendiğini göstermez. Toplumda ya da
popüler kültürün farklı mecralarında o espri tüketilmeye devam etmektedir,
örneğin tv yoluyla yaygınlaşmaktadır. Bunun avantajı da vardır, mizah dergileri
yıllar sonra, o unuttukları espri izleklerine geri dönüp revizyon yapabilirler.
Uykusuz'da yayınlanan, Cihan Ceylan'ın Sami tiplemesi,
Kıllanan Adam'ın bir çeşitlemesi. Doğal olarak yeni ve farklı yönlere sahip: Her şeyden
önce Sami, Kıllanan Adam'a göre konuşkan biri, içine atmadan pervasızca
düşündüklerini söylüyor. Büyük meseleler hakkında konuşmuyor ama Leman'ın
"söylemeyen söylenen" adamları gibi değil. Kendi doğrularını, küfür ve
kibirle, karşısındaki küçümseyerek dillendiriyor. Kıllanan Adama göre
muhafazakar biri. İslami referanslara ve mukayese ölçütlerine sahip olmakla
birlikte güdük bir Müslümanlığı var. Kız arkadaşları ve ilişkileri resmedildiğine
göre pek çok referansı huysuzlukla ya da millici bir refleksle yapıyor.
Yanındaki afro saçlı kadın: "Ölmeden önce görülmesi gereken yerlerin
başında kesinlikle Paris geliyo bence Sami! Hımm Paris aşkın şehri"
dediğinde "Kabe orda mı" diyebiliyor veya parkta gördüğü aşık çifte
bakıp "Yasin suresini bilen biri olsun oğlum bunu boşver... Supanekeyi
bile bilmez lan bu" uyarısı yapabiliyor. Dini referanslar şu bakımdan
ilginç, eskiden Atatürk mitini kullanarak "baş şu öküzlere Atam" türü
komik şikayetler yapılırdı; Ceylan, döneme uyarlamış, kahramanını
milliyetçi-muhafazakar biçimde anlatıyor. Diğer yandan Kıllanan Adam'a benzer
biçimde romantizm karşıtı. Aşk acısıyla kavrulan arkadaşlarına epeyce kinik ve
gerçekçi cevaplar veriyor: "Nası yaşanmaz oldu ya? Otobüsler mi çalışmıyo
elektrikler mi gitti?", "sanki Ferhat'la Şirin ayrıldı" vs.
Mizahın edeb ve edebiyatla dertleri olur hep. Edebiyat, güzellikten
dudaklardan, kalem kaşlardan, yanağa kondurulan yalancı ben'den söz ederken
mizah gaz çıkarmaktan, apse yapmış dişten, pörtlemiş sivilcelerden
bahsedilebilir. Romantik bir sahne ona göre değildir, hemen yapıyı bozacak,
ters yüz edecek bir ifade çıkartır torbasından: "Semra'sız olmuyo
yapamıyorum be abi. Yönümü kaybediyorum, önümü göremiyorum" diyen birine
"Navigasyon aleti mi mına koyim bu?" denebiliyor mesela. Sami'nin Kıllanan
Adam'a göre tespitleri çok daha kısa. Twiter yıllarındayız, kimsenin vakti yok
bilmişliğiyle yorumlanıyor hayat. Solaklığa imrendiğini söyleyen bir kadına
"İbrahim Üzülmez" diyebiliyor Sami. Beşiktaşlı olmasıyla ilgili metinlerarası
bir espri. Orta sınıf vurgusunu bu yüzden yaptım, okur yazar bir okura yönelik
bir espri bu.
Cihan Ceylan, neredeyse on yıldır mizah dergilerinde
çalışıyor. Kemik, Fermuar ya da bugün çalıştığı Uykusuz'daki üretimleri hep birilerine
benzetildi, Umut Sarıkaya, Yiğit Özgür ya da Uğur Gürsoy'la aralarında hısım
akrabalık kuruldu. Yukarıda ben de Kıllanan Adam'la Sami arasında bir bağ
kurdum ki pek çok zaman Düz Adam Sami diye anılan bir tiplemeden söz ediyoruz.
Benzerlik bütünüyle kötü bir şey değil, mevcut espri aurasını iyi anlayıp
yansıttığını da gösteriyor çünkü. Yanlış anlaşılmasın, adına ister piyasa
diyelim ister paradigma, adı herneyse o olan "görünmez el" üslubu
belirler. Popüler kültür, her zaman ve her yerde, hakim olandan beslenir, onun
çeşitlemesini yapar. Özgünlük de o benzerler toplamından çıkar, hem benziyordur
hem başkadır. Cihan Ceylan da böyle bir kıvamla üretiyor, son kertede komik mi,
evet komik. Gırgır, bir iki istisna dışında tek adamın elinden çıkmış gibiydi,
herkes Oğuz Aral gibi çiziyordu, dergi çok satıyordu, unutmayalım.
Radikal Kitap, 14.12.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder