Aşağıdaki yazı -hikaye Akbaba'dan, haliyle gösterileri ve adalet isteğini millici bir refleksle hicvediyor. İlginç olan, hikayenin yazarının "seciyesi bozuk" bulunarak Ankara'ya ve Anadolu'ya, milli mücadeleye geçişine izin verilmeyen Yusuf Ziya olması...
Okurken yaşadığımız hayatın çok değişmediğini de görüyorsunuz...
Uzun yıllar İstanbul'dan uzak yaşamış bir dostumla
Galata'dan geçiyorduk. Ansızın, bir ecnebi bankasının kapısından karşımıza o
çıkıverdi:
Ooo... Maşalla, maşalla... Ne var ne yok bakalım?
İyilik... Sizde?
Koltuğundaki kat kat banknotları evlat gibi sinesine
basarak kahkaha attı:
Bizde ne olacak?... Parasızlık!...
O sağa yürüdü, biz sola saptık. Arkadaşım sordu:
Kim bu fakir adam?
Meşhur bir Yahudi zengini!...
Üç adım ileride, koltuk değneklerine dayanmış tramvay
bekliyordu. Beni görünce fersiz gözlerinin içinde, kansız dudaklarında bir
tebessüm büyüdü. Hatırını sordum:
Nasılsınız efendim?...
Boynunu büktü, avuçlarını açtı:
İşte, dedi, gördüğünüz gibi!..
Arkadaşım kulağıma fısıldadı:
Kim bu zat?
Yüzbaşı Ahmed Bey... İstiklal harbinde bir bacağını
kaybetti. Şimdi mütekaid... Ailesi de çok kalabalıktır!..
Ada vapurundayız... Beyaz sakallı, üstü başı tertemiz bir
zat karşımda ayakta duruyor. Biraz sıkıştık, küçük bir yer açıldı:
Buyurunuz beyefendi...
Kemal-i edeple teşekkür etti ve oturmadı:
Bendeniz alt kamarada yer bulurum efendim, dedi, rahatsız
olmayınız...
İki dakika sonra, iskeleyi sarsarak, kadınlara çarparak
çil yüzlü, çini gözlü, ağzı kalabalık iki Yahudi oğlanı geldi, iri vücutlarını
kucaklarımıza devirerek demin ihtiyar efendinin oturmaya teeddüb ettiği küçücük
yere geçti...
Adaya gelinceye kadar, mütemadiyen fıstık yediler, para
saydılar, ıslık çaldılar, kahkaha attılar...
Nizam yolundayız... Arkadaşım soruyor:
Şu beyaz köşkte kim oturuyor?
Bir Yahudi zengini!...
Şu saray yavrusunda?
Bir Yahudi tüccar!...
Aman, bu ne cici şey... Kuş kafesi gibi...
Bir Yahudi bankerinindir!...
Ya şu, karşısındaki?
Bir Yahudi kitapçının!...
Arkadaşım birden irkildi:
A... Olmadı... Bu eski kulübenin burada işi ne?
Kolundan tutup çektim:
Gel, dedim... Onda da ben oturuyorum!...
Ertesi gün Şişhane karakolunun önünden geçiyorduk...
Uzaktan bir kalabalık sökün etti. Bir kalabalık ki, yuvarlandıkça büyüyen bir
çığ gibi, her adımda çoğalıyor!
Genç bir Yahudi kızının tabutunu taşıyan bu azgın
kalabalık, tramvayları zorla durduruyor, şoförleri dövüyor, polislere çatıyor
ve mütareke günlerinde düşman ordularını alkışlayan o çıngıraklı sesiyle
bağırıyor:
Adalet isteriz!:
Gözümün önünden bir anda, Galata'da rast geldiğim,
koltukları banknot dolu Yahudi ile İstiklal Harbinde bacağını kaybeden yüzbaşı,
vapurdaki o ihtiyar Türk efendisi ile o Yahudi oğlanları, adadaki beyaz
köşklerle siyah kulübeler geçti ve ben de bağırdım:
Adalet isteriz!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder