Mizah dergileri neden
önemliler? Tutkuyla, severek üzerlerine çalıştığınız için soruyorum bunu.
Aktüelliklerinin karşılığı nedir ya da tarihçi malzemesi olarak değerleri
nedir?
Levent Gönenç- Mizah dergileri birkaç açıdan önem taşıyor. Öncelikle mizahçılar
açısından: birincisi, bu dergiler sayesinde mizah ile uğraşanlar hayatlarını
idame ettiriyorlar, dergiler onların ekmek kapısı. İkincisi, mizah dergileri bu
mecranın canlı kalmasını sağlıyor. Her hafta mizah üzerine düşünülmesi ve iş
üretilmesi bu alanda, zaman zaman tekrarlara düşülse de, sürekli bir canlılığın
ve dinamizmin var olmasını mümkün kılıyor. Üçüncüsü, mizah dergileri mizahçılar
için bir okul işlevi görüyor, yeni mizahçılar bu dergilerde yetişiyor. Okur
açısından düşündüğümüzde ise şunu söyleyebiliriz: Mizah dergileri çoğu zaman
bir alışkanlık. Günümüzde artık pek böyle olmasa da, geçmişte mizah dergileri
okurun bağlandığı, takip ve talep ettiği yayınlardır. Okurun ihtiyaç duyduğu
haftalık bir mizah dozu var yani.
Levent Cantek- Arz-talep ilişkisiyle yaşayan bir derginin tarihi vesika değeri taşıması
tabii ki başka bir şey. O niyetle üretilmiyorlar ama geriye dönüp baktığımızda
popüler esprinin ne olduğunu anlamak, neyin eleştirildiğini, neyin
azımsandığını görmek önemli. Bugünden geriye gittiğinizde, o espri size komik
gelmeyebilir, bağlamı bilmiyorsunuz eleştiriyi kaçırabilirsiniz veya o günün
normali, bugün için siyaseten doğru olmayabilir. O noktada tarihçinin meseleye
nasıl bakacağı, nasıl yorumlayacağı sorunu giriyor devreye.
Gönenç- Mizahçılar vak'a-nüvis gibi üretiyorlar belki ama asık suratlı değil, yeri
geldiğinde komik, yeri geldiğinde sarkastik. Böylece mizahçılar güncelin yansımasını
dergi sayfalarına taşıyorlar. Bu yüzden mizah dergileri geçmişi anlamak için
çok önemli ipuçları veriyorlar bize. Özellikle farklı dünya görüşlerini savunan
mizah dergileri kendi bağlamları içerisinde değerlendirildiğinde, belli
olaylara ve kişilere ilişkin çok önemli ayrıntıları yakalamak mümkün oluyor. Sonuçta
mizahın tarihi ile tarihin mizahı iç içe geçiyor.
Cantek- Türkiye’de tarih algısı, daha çok seçimlerle, partilerle ilgili
geliştiğinden mizah dergileri ve karikatür daha çok buna yarayacak biçimde
kullanılıyor. Oysa mizah, yasaklanan, yok sayılan mecralardan beslenir. Argo ve
cinsellik önemli mecralar, gündelik hayatın içinde kalan bir dil yine önemli.
Mizah dergilerine ve esprilere, kadınların ve erkeklerin kullanımına başka
türlü bakmak gerekiyor, daha işlevsel bir kullanımdan söz ediyorum.
Mizah dergileri
muhalif olarak görülürler, bu yanlış bir kanaat mi? Veya nasıl bir
muhaliflikten söz ediyoruz biraz açar mısınız?
Gönenç- Evet, mizah dergilerinin hep muhalif olduğu söylenegelmiştir. Bu yerleşik
bir kanaat. Bunda büyük ölçüde gerçeklik payı da var. Ancak mizah dergilerinin
tümünü veya mizahçıların hepsini muhalif saymak çok doğru bir tespit
olmayabilir. Tabii burada asıl önemli olan muhalefetten neyi anladığınız. Eğer
siz muhalefetten çoğunluğa karşı azınlığın eleştirilerini ve karşı çıkışları
anlıyor iseniz mizah dergiciliği tarihinde bu tür örnekler çoktur. Ancak eğer
muhalefeti azınlıkta olsa dahi belli bir gruba karşı olumsuz bir tavır alış
olarak anlıyorsanız iş değişiyor. Örneğin Cumhuriyet döneminde uzun yıllar
yayımlanmış olan Akbaba dergisi tek-parti döneminde Cumhuriyet Halk Partisi’nin
yanında yer alıyor ve o dönemde ortaya çıkan muhalefet hareketlerini eleştiriyordu.
Aynı şey içinde bulunduğumuz dönem için de geçerli. AKP iktidarın iktidara
yakın olan mizahçılar, muhalefete muhalefet yapan bir mizah anlayışını
benimsemiş görünüyorlar. Dolayısıyla “Mizah dergileri muhaliftir” derken
mutlaka bu tespitin açıklanması gerekir.
Cantek- Ben Levent’in kaldığı yerden devam edeyim, muhalif dendiğinde ne
anlaşıldığı önemli aslında. Hükümete, rejime karşı eleştirellik anlaşılıyor.
Mizah dergilerinde otoriteyle, ebeveynlerle, öğretmenlerle veya evde babayla
uğraşılır örneğin. Hayata, geleneğe karşı geliştirilmiş bir eleştirellik pek
akla gelmez. Mizah dergileri bence asıl olarak o yönleriyle ilginç ve
önemliler. Yani, apolitik oldukları iddia edilirken bu yönleri hiç akla
getirilmiyordu, haksızlık ediliyordu demek istiyorum. Geniş bir tanımla bakmak
lazım muhalefete.
Pek çok karikatürist
mizaha hoşgörü gösterilmesi, dava açılmaması gerektiğini söylüyor. Katılıyor
musunuz bu fikre?
Cantek- Bu da muhalefet tanımı gibi karışık bir mesele. Kim, kime hoşgörü gösterir?
Güçlü olan, güçsüz olana gösterir. Tersi olabilir mi? Güçsüz olan hoşgörü
göstermese ne olur ki? Cürmü kadar yer yakar. Ben karikatüristlerin devletten
hoşgörü göstermesini istemelerinden doğrusunu söylemek gerekirse hoşlanmıyorum.
Gazeteciler de eleştiriyorlar, edebiyatçılar da… Onların böyle bir çağrısı var
mı, böylesi bir ricası… Otoriteyi eleştirmek bir riskse, sen bu riski göze
alıyorsun demektir. Başka türlüsü oluyorsa, sen eleştirdiğin için suçlanıyorsan
zaten orası demokratik bir ülke değildir.
Gönenç- Mizah hoşgörünün olduğu ortamlarda daha rahat yapılır. Ancak bunun da bir
sınırı olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. En gelişmiş demokrasilerde dahi bu
böyle. Yani mizahçılar mizah yapıyoruz diyerek hakaret veya küfür etme
ayrıcalığına sahip değiller. Ancak bir dava söz konusu olduğunda bilirkişilerin
ve mahkemenin bu fikri ürünün bir mizah eseri olduğunun ve mizahın doğasında
sert de olsa eleştiri unsuru bulunduğunun farkında olması gerekir. Eğer ilgili yasa
hükümleri bu anlamda çok dar yorumlanacak olursa dünyanın hiçbir yerinde mizah
yapmak mümkün olmaz.
Mizah dergilerine ve
karikatüre, tarihsel dönemler itibarıyla soruyorum, en çok ne zaman baskı
yapıldı?
Gönenç- Mizah dergilerine ve karikatüre geçmişte farklı dönemlerde çeşitli
biçimlerde baskı uygulanmıştır. Eğer “baskı” ile mizah dergilerine ve karikatüristlere
dava açılmasını kastediyorsak, son dönemde bu tür davaların geçmişe göre
arttığını söyleyebiliriz. Ancak mizah dergilerine ve karikatüristlere baskı her
zaman dava yoluyla olmayabilir. Örneğin geçmişte Demokrat Parti zamanında mizah
dergileri baskı yapabilmek için kağıt ve mürekkep bulamıyorlardı, bu malzemeler
siyasi iktidarın izni ve onayıyla alınıp satılıyor ve mizah dergilerine bu anlamda
bir ambargo uygulanıyordu. Hatta bu yüzden kapanmak zorunda kalan Tef mizah
dergisi okuyucularını bu durumdan haberdar ederek son sayısını kese kağıdı
kalitesinde bir kağıda basmak zorunda kalmıştı.
Cantek- Baskıyı belirleyen ölçütlerimiz neler önce onu düşünelim. Dava sayısı mı,
hapis cezası mı, derginin baskı imkânlarının engellenmesi mi, dergiler çıkmadan
evvel sansür edilmesi mi? Abdülhamit döneminde mizah dergileri çıkamadılar, 12
Eylül’de bütün siyasi davalar bir biçimde sonuçlanmadı, insanlar yıllarca hapis
yatıp sonra beraat ettiler veya nelerle suçlandılar. Suç olarak görülen şeyler
nelerdi? Şunu ölçemeyiz. Bir üretici, çevresinde olup bitenleri görüp ona göre
yazıp çiziyorsa, çekinerek ve dolaylı yolla konuşuyorsa orada baskı vardır,
kolay tespit edemezsiniz. İnsanlar yaşamak, geçinmek ve hayatını sürdürmek,
ailelerini, yakınlarını düşünmek zorundalar. Bizim gibi ülkelerde otoriter
eğilimler her zaman güçlüdür ve muhalif düşüncelere yönelik güç gösterileri
sürekli tekrarlanır. Yoksa, bugünle geçmişe bakarak, hapse girenleri, işten
çıkarılanları, ölenleri sayıca kıyaslayın, bir sonuç çıkarırsınız. İleride
üzülerek hatırlayacağımız günleri yaşıyoruz.
Gönenç- Mizah dergiciliği deyince belki ilk akla gelen isimlerden biri Akbaba’yı çıkaran
Yusuf Ziya Ortaç. Ortaç pek çok anlamda mizah tarihimizi etkilemiş bir isim.
Ardından tabii ki, Gırgır’ın fikir babası, kurucusu ve mizah yönetmeni Oğuz
Aral akla geliyor. Günümüze doğru geldiğimizde ise tek bir isimden söz etmek
pek mümkün değil. Çünkü günümüzde yayımlanan mizah dergilerinde daha çok kolektif
bir yönetim yapısı mevcut. Dolayısıyla aralarından birini çekip almak fevkalade
güç.
Cantek- Ortaç ve Aral’ın yanına ben, Engin Ergönültaş’ı da katardım. Ticari olarak
başarılı ve uzun ömürlü dergileri olmasa da underground eğilimli bir tarzın
üreticisi oldu ve günümüz dergiciliğini Aral’dan daha fazla etkiledi. Oğuz
Aral’ı herkes bilir, Ergönültaş’ı bilenler bilir demek gerekiyor. 1978 yılında
çıkan Mikrop, Gırgır’dan daha fazla bugüne kaldı.
Gırgır, dünyanın en
çok satan üçüncü dergisi değil miydi? Bu bağlamda mizah dünyasının mitleri,
abartılan ve azımsanan örnekleri var mı?
Gönenç- Mizah dergilerinden, özellikle Gırgır’dan ne zaman söz açılsa bu konu
gündeme gelir. Bu bir gerçek midir, yoksa bir günümüzdeki moda terimle bir
“şehir efsanesi” midir? Büyük ihtimalle bu inanmaya gönüllü olduğumuz bir
efsane. Bir yandan dünya çapında bir başarı elde etmek milli gururumuzu
okşarken, diğer yandan çok sevdiğimiz Gırgır’a bir paye vermek istemiş
olabiliriz. Ancak nihayetinde Gırgır’ın hangi verilere göre dünyanın en çok
satan üçüncü mizah dergisi sayılabileceği tartışılır. Örneğin dünyada satan tüm
mizah dergileri incelenerek mi böyle bir sonuca ulaşılmıştır? Bu ve benzeri
sorular bu tespiti tartışmalı hale getiriyor. Nihayetinde bu meseleyi çok fazla
abartmamak ama Gırgırın da hakkını teslim etmek gerekir. Gırgır dünyada olmasa
bile Türkiye'de en çok satan mizah dergisi, hatta dergi olarak tarihte yerini
almıştır.
Cantek- Gırgır’ın yayıncısı Simavilerin en çok satan gazetesi olan Günaydın
tarafından uydurulmuş bir asparagas bu aslında. Soğuk Savaş’ın iki süper gücü
olan Amerika ve Sovyetler’den iki dergi, Mad ve Krokodil seçilmiş, evirip
çevirilmiş, olan bu. Oğuz Aral, bunu uzun uzun anlatırdı, hatta buna göre Fırt
dördüncü en çok satan oluyordu, Çarşaf beşinci filan. Sahiden komik, Amerika’da
Sovyetlerde başka dergi yok mu, Japonlar neler yapıyordu, Hindistan’da Çin’de,
onu geçtim Fransa’da ne çıkıyordu soran yok, inanılır gibi değil. Gırgır tabii
ki çok satıyordu ama bu üçüncülük filan nerden çıktı, niye yetinemedik bu
başarıyla bilmiyorum. Her yere gökdelen diken bir ülkeyiz, Avrupa’da bu kadar
gökdelen var mı, sayıp dökenler oluyor, bence aynı şey… Solculuk sağcılık filan
burada karışıyor, yetmiyor bize…
İslamcılar mizah söz
konusu olduğunda ısrarla bir tebessüm vurgusu yapıyor, kahkahayı reddediyorlar.
Nedir bu tebessüm hassasiyeti? Din ve mizah ilişkisi daimi bir uyumsuzluk
ilişkisi mi içeriyor?
Gönenç- Biz bu konuyla ilgili düşünmeye başladığımızda esas olarak şunu gördük:
İslami mizah yaptığını ileri süren mizahçılar aslında genel geçer mizahi
kalıpları kullanarak mizah yapıyorlar. Siyasi olmayan işlerinde argo, küfür ve
cinselliği çıkardıktan sonra yazdıklarının çizdiklerinin genel-geçer mizah
üretiminden pek farkı yok. Siyasi nitelik taşıyan İslami mizah ise, bir dönem
siyasetin marjinal alanında yer alan muhafazakar partilerin, başörtüsü,
imam-hatipler vb. konularda savundukları görüşlerin, biraz da propagandacı bir
tavırla mizah dergisi sayfalarında tekrarlanmasından ibaret. Günümüzde bu
anlamda artık eleştirilecek bir mesele, yoluna baş koyulacak bir “dava” olmadığı
için bu dergilerin içeriği gitgide kısırlaşmış ve çoğu kapanmış durumda. Sonuçta
kahkaha caiz değil, tebessüm et dediğinizde, mizahı dar kalıplara
hapsettiğinizde mizah boğuluyor. Çünkü bu mizahın doğasına ters. Bu yüzden ayrı
bir “İslami mizah” kategorisi veya janrı olduğunu söylemek dahi güç.
Penguen’in kapanmasını
temel alarak soruyorum, mizah dergileri mi yaşanan zamanın gerisinde kaldılar
yoksa dergicilik bakımından ömürlerini dolduruyorlar mı? Mizah dergileri daima
çoksatar yayınlardı, artık değiller. Yeni bir dönem yaşıyoruz sanki. Ne
yapacaklar, nasıl bir öngörünüz var gelecekle ilgili…
Gönenç- Penguen’in ve belki başka mizah dergilerinin neden kapandığı sorusunu tam
olarak cevaplayabilmek için belki biraz daha beklemek gerekiyor. Çünkü bu
dergilerin yerine yeni dergilerin çıkıp çıkamayacağını veya bu anlamda mizah
dergiciliğin biçim değiştirip değiştirmeyeceğini zaman içinde göreceğiz. Ancak
şurası bir gerçek ki, bugün mizah dergilerinin rekabet etmesi gereken çok fazla
şey var. Başta televizyon ve sosyal medya. Gerçekten mizah dergileri bu
rekabeti göğüsleyebilecek dinamizme sahip mi veya kapananlar bu dinamizme sahip
miydi, tartışılır. Bunun dışında zaten dergicilik doğası gereği her zaman yıpranma
riskini içinde barındırır. Her hafta okuyucunun karşısına farklı bir içerikle
çıkmak neredeyse imkânsız gibidir. Okuyucu bir süre sonra derginin üslubunu
kanıksar ve artık şaşırmaz olur. Bir tür “metal yorgunluğu”. Bu yüzden mevcut
mizah dergilerinin doğal ömürlerini tamamladıkları da düşünülebilir. Ancak nihayetinde
bu karamsar bir tabloya da işaret etmiyor. Geçmişte de dergiler çıkmış
kapanmıştı ama yerine hep yenileri geldi. Bu kez de böyle olacağını tahmin
etmek güç değil. Sadece biraz zamana ihtiyaç var. Okur bu dergilerin
eksikliğini hissetmeli, bu dergilerde üretenler de bir tür iç muhasebe yapmalı.
Bunun sonucunda ne olur hep birlikte göreceğiz.
Cantek- Ben 1970 öncesine döndüğümüzü düşünüyorum, daha az satışlı, daha dar
kadrolu dergiler olacak. Üreticiler o yıllarda olduğu gibi çok çeşitli yerlerde
işler yaparak geçinmek zorunda kalacaklar.
Son soru sizinle
ilgili, nasıl tanıştınız, kitaba ve birlikte çalışmaya nasıl başladınız?
Cantek- Yirmibeş yıl önce galiba tanıştık, aralıklarla konuşuyorduk, son on yılda
daha sık görüşüp, aramızda konuştuğumuz meseleleri yazıya dönüştürmeye
başladık. Yaza yaza bir kitap çıktı işte…
Gönenç- O kadar olmuş demek ! Ben Cantek’i ilk kez Sanat Kurumu’nda bir toplantıda
gördüğümü hatırlıyorum. Farklı bir tondan konuşuyordu bilindik meseleler
üzerine. Mizah ve karikatürün teorik ve akademik boyutları üzerinde yeni yeni
düşünmeye başladığım zamanlardı. Anlattıklarına kulak kesilmiştim. Sonrasında çok konuştuk bu meseleler üzerine.
Bir yerden sonra kalıcı kılalım dedik bu hasbihâli. Birlikte yazdığımız
makaleler ve bu kitap böyle çıktı ortaya.
Başka çalışmalar da
yapacak mısınız?
Cantek-Grafik roman hakkında bir çalışma yapalım istiyoruz ama nasip kısmet
diyelim…Gönülden geçen çok da…
Gönenç- İkimiz de grafik roman tutkunuyuz ve son zamanlarda bunun üzerine de çok
konuşuyoruz. Grafik roman Türkiye’de yeni yeni tanınan bir tür. Dolayısıyla,
çok sevdiğimiz bu türü tanıtmak ve yaygınlaştırmak için bu kitabı yazmak
boynumuzun borcu. Ama hayat gailesi işte...
Cantek’in dediği gibi, nasip kısmet...
Söyleşi, Aybars Yanık imzasıyla K24'te yayımlanmıştı.
[2017]
1 yorum:
Üstad teşekkürler saygılar.ALİ ŞUR
Yorum Gönder