Is this correct?
Cuma, Haziran 30, 2023
Münasip mi peki...
Is this correct?
Perşembe, Haziran 29, 2023
Çizgi Romanın Türkiye Macerası
Çarşamba, Haziran 28, 2023
Salı, Haziran 27, 2023
Romantizmin Çizeri
Adalet Cimcoz
İlüstrasyon: Deniz Karagül
Pazartesi, Haziran 26, 2023
Sanatına en büyük darbeyi...
Yukarıdaki satırların yazarı, muhafazakar bir yazar, kitabı da meşrebine uygun bir yayınevinden çıkmış... Mesele yazar ve yayınevi değil elbette... İnsanların tek ve doğru bir edebiyat algısı var, onun dışındakiler tü kaka saymakta beis görmüyorlar... Tek edebiyat yok ki... hep söylüyorum iyi ki de yok...
Mehmet Rauf, erotik bir hikaye yazdı diye nasıl gözden düşebilir ki diye enine boyuna düşünmemiş yazarımız, yüz yıl geçmiş, halen konuşulabiliyor,... Çünkü o erotik edebiyatı sevmiyor... Ortaç, mizah, kadın ve şehevilikle (erotizm demek istiyor sanırım) uğraştığı için kendini harcamış (mı acaba?) Adam gazetecilik yapıyor, geçiniyor, günü yakalamaya uğraşıyor dese... sakin kalacak...
Sanatına en büyük darbeyi... türü ifadeler için... ne desem boş... hep olacak böyle yorumlar. Kolaylık çünkü, "sanat budur" diyorsun, kesin ve tartışılmaz bir ifade olduğu için sadece birilerini harcamıyorsun, kendini de kutsuyorsun...
Keşke her şey bu kadar basit olsaydı...
Sanatın her türünde hiyerarşiler oluşur ve hepsi zamana yenilir, yenilenir, değişirler...Bir dönemin çok konuşulan eserleri unutulur gider veya birden hatırlanırlar... Onları hatırlatanların da etkisi vardır bunda. Sanat derken veya sanat değildir derken zamanelik ne kadar akla geliyor...
Edebiyatın piyasa ile ilişkisini hesap etmemek mümkün mü mesela... O kadar çok değişken var ki...
Bir yazarın yazdıklarıyla kişiliğini, özel hayatını ne kadar ayırıyoruz? Adı skandallara karışmış bir yazarın yazdıkları artık "edebiyat" veya "sanat" sayılmayacak mı? Mesela Mehmet Rauf için söylenenleri Peyami Safa, Ömer Seyfettin için söyleyemez miyiz?
Edebiyat, yüksek bir ahlak zaviyesinde mi duruyor, durmalı mı? Edepsiz/Edebsiz olamaz mı mesela? Soru çok da, rahat etmek için soruları azaltıyoruz...
Pazar, Haziran 25, 2023
Fantezi
Böyle bir fotoğraf çektirmek için önce hayalini kurmak gerekiyor. Acaba diyorum, balerin olma hayalini kızlar kendileri mi akletti, yoksa onlar adına anneleri mi seçti bu "fanteziyi"? Fotoğrafçı da yönlendirebilir, eskiden "dükkanlarında" mutlaka hazır kostümler olur, çocuklar askerden izciye, efeden prensese bir şeyler seçer, giyer, çekinirlerdi.
Bence bu balerin kostümleri özel olarak diktirilmiş... Yani uzun sürmüş bir hayalin resimleri bunlar... Terziye de para verilmiş, öyle anlaşılıyor, kim bilir, belki yılsonu müsameresinden, 23 Nisan'dan filan kaldı...
Ve evet, eskiden böyle bir şey vardı, bir tür eğlenceydi, birilerine, eşe dosta, uzak akrabalara fotoğraf gönderilirdi, bunun için fotoğrafçılara gidilir, çeşitli mizansenler, türlü kostümler kullanılır, bu tatlı kilolu kız çocuklarının balerin olmaları gibi çoğu insan olamayacakları "fantezi" bir role bürünerek, kendilerince bir espri yaparlardı. İşin içinde resme bakanı şaşırtmak, hayal kurdurmak, akılda kalmak vardı galiba...
Cumartesi, Haziran 24, 2023
Berlin
Bozkır, Berlin Tv Series Yarı Finalisti olarak geçiyor artık. Yani festivalde gösterilmek (selected) ayrı, ödüle aday (nominee) olmak ayrı... Ödül adayları önce sekize, sonra dörde, sonra ikiye düşüyor.
Bir karışıklık olmuş, düzeltmek istedim. Yoksa ödül dediğin serseri kuştur, kime konacağı belli olmaz-olmuyor. Bu kadar çok insanın emek verdiği, büyük zaman harcadığı dizi sektöründe öyle ya da böyle hikâyenizin takdir görmesi sonraki işlere bir iyimserlik katıyor, eksik kalmasın istedim.
Aydın Doğan Ulusal Çizgi Roman Ödülü 2021-2022
Cuma, Haziran 23, 2023
Son Okuduklarım 74
Perşembe, Haziran 22, 2023
Baarsana!
Sadece siyasetçi mi? Her mesleğin bağıranı makbul. Çileden çıkıyor, haddini bildiriyor, cevabını veriyor, gözleri doluyor filan ama illa ki bağırıyor "en iyiler".
Bağıran adamları seviyoruz. Bağıran kadınlara helal olsun diyoruz.
Niye seviyoruz bağıranları? Gösterisi hoşumuza gidiyor bana kalırsa.
Peki bağırmak, kazanmak mı demek? Hayır, bağırmak kazanmak demek değil. Bağırmak, bir ön şart.
Yoksa, biz, daima kazanandan yanayız, kazananın gösterisinden yanayız. Kim değil ki demeyin? Kaç tane Osmanlı padişahı biliniyor, niye onlar biliniyor? İstanbul'un Fethi, Viyana Kuşatması şu bu... Niye iki paragrafta anlatılıyor gerisi... Niye herkes Gassaraylı? En başarılı takım olduğu için... Kazanamıyorsa sporun da tarihin de siyasetin de önemi yok. Türkiye'nin en yoksul ilçeleri, en mahrum, en mutsuz köşeleri neden iktidar partisine oy veriyor?
Kaybedildiğinde, kaybedenler en çok kime kızıyor, bağırmayan siyasetçiye, bağırmayan kulüp başkanına... Kırmızı kart görene değil sahada kalan "ruhsuz" oyuncuya...
Türkiye, uzun yıllardır baarıyor... Görünen o ki uzun yıllar baaran adamları seyredeceğiz.
Çarşamba, Haziran 21, 2023
Mikrop
Metinden ilgimi çeken bir iki noktayı paylaşayım, pandemi geçirdiğimiz için maskeler bize artık garip gelmiyor, çok değil üç beş yıl önce, akla gelmezdi maskelerle günbegün yaşayacağımız... O dönem okurunu ise bu poz şaşırtmış olmalı... İkincisi, o yıllarda, öpüşmeli-koklaşmalı bir mesele olduğunda haber metnine eklenen "nişanlılar ve yeni evliler" vurgusu bana oldum olası matrak gelir, hani ancak onlar bu işlere meraklıdır, sonra geçer gider gibi bir belirginleştirme yapılıyor çünkü... Üçüncüsü, bütün iç gıcıklayıcı tutumuna karşın, ağız yoluyla mikrop bulaştığını belirtmesi ilginç ve yeni duruyor.
İlkokulda, iki teyzenin konuşmasına şahit olmuştum, biri diğerine, sokakta gördüğü iki sevgiliyi şikayet ediyordu: "Mikroplar, sokak ortasında öpüşüyorlar"... Onu hatırladım.
Salı, Haziran 20, 2023
Tenten Tayland'da
Pazartesi, Haziran 19, 2023
Adam öldürüyorlar!
Pazar, Haziran 18, 2023
Lüleli saçlar ve dımdızlak kafalar
Bir dönemin kalbırüstü aileleri "normal" sayarak rahatlıkla bu süslemeyi çocuklarına yapıyorlar, Çocuklar bir yaşa, görünen o ki, okula başlayana kadar, (sanki) "gender neutral" kabul ediliyor, güzellik ve sevimlilik atfedilen her şey cinsiyet ayrımı yapmadan onlara yakıştırılıyor. İttihatçı modernleşmesinin bir parçası gibi görülebilir, ki etkileri ellili yılların başına kadar sürüyor.
İttihatçı modernleşmesi dediğime bakmayın, yekpare ya da tek biçimli bir şeyden söz etmiyorum, darmadağın olmuş, sürekli savaş halinde bir ülkede merkezileşmek pek mümkün değil... İttihatçılar, çocukların bir an evvel işçi ve asker olmalarını istiyorlar, iş gücü-kol gücü de lazım. Yoksa, aynı dönemden yoksul ve işçi çocukların hepsi dımdızlak kafalarla görünüyorlar fotoğraflarda.
O sebeple kalbırüstü aileler dedim yukarıda...Yüz yıl önce kimler çocuğuyla hatıra fotoğrafı çektirebilir ki?
Cumartesi, Haziran 17, 2023
Çizgilere Derkenar 29
Yanlış anlaşılmasın, bir gazete, kitap yayımlamaya kalkıştığında temel amacı bir long seller yaratmak değildir, kısa sürede ilgi görecek, kolay tüketilecek, çok satacak bir yayın arar, bulamazsa, o hale getiremezse, işini iyi yapmıyor demektir.
Cuma, Haziran 16, 2023
Hamalın yaması
Bana şu yüzden ilginç geldi, Ankara'da Ulus'ta büyüdüm, Hal çevresinde, Hacıbayram'da hamallar ve ameleler "ya nasip diyerek" bekleşir, inşaatçılar, gündelik işler için ihtiyacı olanlar gider, hamallara hakkaten bakarak aralarından pehlivan ve cevval olanları seçerdi. Hepsinin perişan ve yorgun halleri, kalın nasırlı elleri, güneşten kavrulmuş ve kırış kırış tenleri olurdu. Kalın ve tıknaz adamlardı. Kat kat giyinirlerdi, eprimiş ve yamalı kıyafetlerini, taşıma halatlarını, bellerine ve bazen omuzlarına sardıkları yastık gibi meşin parçalarını hatırlıyorum...
Fotoğraftaki iki adamı görür görmez hamal olduklarını anladım. Benim hatırladıklarım yirmi yıl sonrasıdır, aynı kıyafetler, saçlar, jestlerle karşılaşınca ister istemez "bu kadar mı değişmez" dedim. Sadece modadan söz ettiğimi düşünmeyin, kapitalizmle teknolojiyle ve asıl olarak zamanın akışıyla ilgili bir mesele bu.
Perşembe, Haziran 15, 2023
Normal!!
Cinayet tarihini incelerseniz, onuru için sahneye çıkan erkeklerin tamamı aşk ve sadakat bağlamında ölür ve öldürürler. Düello dediğimiz şey ekseriyetle mülkiyet kavgasıdır, kadını sahiplenme, "tarlaya kimseyi sokturmama" mücadelesidir.
Seven kıskanır denir ya, eskiden bu hallenmeler çok erkeksiydi, erkeğin şiddetini meşrulaştıran bir tarafı vardı... Şimdilerde hemen her şey klavye tıkırtısıyla, telefon mesajlarıyla yaşandığından olabilir epeyce "unisex" oldu... Birinin biriyle takipleşmesinden, mesajlarını ve fotoğraflarını beğenmesinden, dm den yazmasından, kalp bırakmasından, hatta takip etmesinden bir şeyler çıkarılıyor... Kadınlar ve erkekler, birbirlerini buradan sınıyor ve mukayese ediyor...
Mizahçılar, algıda seçicilik olabilir, bunun esprisini çok yapar oldular: [mesajı için] "gördü ama cevap vermedi", "biriyle yazışıyor" "online görünüyordu", "iki tık çizgi olmadı", "gece girdim, yazıyordu" gibi kalıpları karikatürlerine taşıyorlar. Kubilay Odabaş, bu halleri espri olarak kullanan en genç mizahçılardan biri.
Yukarıdaki karikatürde normalleşmenin esprisini yapmış mesela... İnternetin ve telefonun ilişkilerin bir parçası haline gelmesi, her şeyin orada başlayıp orada sonlanması, orada yaşaması normalimizi çoktan değiştirdi demek istiyor sanki.
Çarşamba, Haziran 14, 2023
Son Okuduklarım 73
Salı, Haziran 13, 2023
Markopaşa
Yirmi yılı geçiyor, hakkında sonradan kitaba dönüşen bir yüksek lisans tezi yazmıştım, o dönem, rejimin düşmanı sayılan komünizm ve şeriata ilişkin süreli yayınları kütüphanelerde bulabilmek mümkün değildi, şimdiki gibi gelişmiş bir sahaf ağı da yoktu, çok dolanmış, çok zorlanmış, ancak Turgut Çeviker ve Rasih Nuri İleri koleksiyonlarından (ki onlarınki de eksikti) faydalanarak ilerleyebilmiştim.
Günümüzde manzara pek değişmiş sayılmaz, sahaflarda tek tük de olsa aralıklarla bulunabiliyor ama sayılar sahiden çok çok pahalı fiyatlara satılıyor, bu meseleyi kendime dert ettiğim için, işten güçten kendime fırsat bulduğumda, farklı serileri tamamladığımda gazetelerin tıpkı basımını yapıp kitap olarak yayımlamak, internette araştırmacıların kullanımına açmak gibi bir hayalim var.
O güne değin, arşivimin konuyla ilgili araştırmacılara açık olduğunu hatırlatmış olayım.
Pazartesi, Haziran 12, 2023
Böyle dilber gördün mü ey meclisi...
Pazar, Haziran 11, 2023
Yağmacılar
Yataktaki çiftimiz konuşuyorlar, galiba erkek soruyor ve cevaplıyor: "Gece sokağa çıkma yasağının en çok neye faydası olacak dersin?" diyor ve espriyi yapıştırıyor "Nüfusumuzun çoğalmasına!"
İnsanlar katledilmiş, evleri yağmalanmış, tecavüz, hırsızlık, darp olmuş, bu sebeple şehirde gece sokağa çıkma yasağı getirilmiş...Akbaba, paralel evrende kıkırdıyor... Mağdurlar Türk olsaydı, bu espri yapılabilir miydi?
Acaba diyorum, olup bitene karşı ırkçı bir sevinç de var mı işin içinde? Nüfusumuz filan demişler çünkü...
Yağmacılar kim diye sormaya gerek yok, e işte yağmacılar bu espriyi üretenler, yayanlar, gülenler ve umursamayanlar, unutanlar desek, ne kadar abartmış oluruz...
Cumartesi, Haziran 10, 2023
Hayat her hikayenin şeysidir
Okula gitmek benim için tatil demekti, biraz kendime vakit ayırmak biraz da başka bir çevrede yaşamaktı. Geceleri rüyalarıma girerdi. Okula gideceğim geceyi mutlaka uykusuzluk ölçüsünde yarım yamalak uyuyarak geçirirdim.
Şimdiki dertlerim, belki oburluğum belki de o günlerdeki "eksikliğimden" kaynaklanmış olabilir diye düşünüyorum... dediğimde bir arkadaşım, o zamanı kullanarak şimdiki hayatını rasyonelleştiriyor olabilir misin dedi.
Benim anlattığım bir hikaye, arkadaşımın yorumu da başka bir hikaye...bu iki "hikayeyi" anlatarak size başka bir hikaye daha anlatmış oluyorum aslında... Okuyanlar da başka başka yorumlar, kendilerinden yola çıkarak başka hikayeler anlatabilirler.
Anlattığımız hayatlar, bizim hayatımız değil hatırladıklarımızdan, aklımızda kalanlardan, ilgi çeken yaşanmışlıklardan derlediğimiz ve kurguladığımız hikayelerimiz... Kimse, kimseye hayatını anlatmıyor, hepimiz birbirimize bir hikaye anlatıyoruz... Hayat çok karmaşık, çok etkenli, çok kişili, çok geniş zamanlı, anlatılabilir bir şey de değil. Biz hikayeler anlattığımız için kolay sanıyoruz, hayatımızı anlattığımızı sanıyoruz.
Otuz yıl önce, bir mülakata girmiştim, bir bürokrat bana "e anlat bakalım delikanlı, senin hikayen neymiş" demişti, üsluptan hoşlanmadığım için tedirgin olmuştum konuşurken... Onun hikaye dediği şey, bitirdiğim okullar, anam babam filandı tabii...
Çok hikaye anlatıyoruz, çok hikaye dinliyor, duyuyor, seyrediyor, okuyoruz...Hepsinden etkileniyor ve hikayelerimizi revize ediyoruz...
Cuma, Haziran 09, 2023
Anabritannica
Perşembe, Haziran 08, 2023
İki yıldız bir kitap
Galiba şu yüzden, kitap, 1977 yılında Sydney Pollack tarafından Boby Deerfield ismiyle sinemaya uyarlandı ve romandaki Clerfayt'ı (Deerfield olmuştu) Al Pacino oynamıştı...Belki diyorum o sebeple, biraz da meraktan, kitabı yeniden keşfetmek, "modern" görünmek istemişler.
Bunlar yorum tabii...
Remarque (Remark) bugün hatırlanmıyor ama Türkiye'de uzun yıllar bilinen ve çok satan bir yazardı. Bizim evde, babama ait Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok, İnsanları Seveceksin, Üç Arkadaş gibi romanları vardı, defalarca karıştırmış, uzun uzun incelemişimdir.
Romanları bilmeden önce Garp Cephesinde Yeni bir Şey Yok'un filmini seyrettiğimi, çok ama çok etkilendiğimi hatırlıyorum. Öğrencilerini ölmeye ve öldürmeye teşvik eden öğretmen karakterini ve onun sahnelerini halen unutamam... hayatım boyunca fikren etkilendiğim ve o yaşlarda çok da anlamlandıramadığım politik filmlerdendi.
Güçlü bir savaş karşıtıydı Remark, ilk büyük savaştan sonra popülerlik kazanmış, faşizme karşı oluşuyla hedefe dönüşmüş, Almanya'dan kaçmak zorunda kalmıştı. Öyle ki, Naziler meydanlarda kitaplarını yakmıştı... Sanıyorum, kız kardeşi, ülkesini terk etmemiş ve muhalif düşünceleri nedeniyle idam edilmişti.
Yetmişli yıllar için Remark bizim muhalif evrenimizde "eskimişti". Hasmımız 6.Filo, CIA ve Amerika'ydı. O bahisler bize daha taze ve etkileyici geliyordu.
İki kartpostal güzelimizin Hayat Köprüsü'nü, hele o yıllarda, okudularsa eğer, bir aşk romanı gibi okuduklarını sanıyorum.
Çarşamba, Haziran 07, 2023
Ütopyası Şirinler
İşte, Peyo, sırf bu nedenle, hayalindeki komünist ütopyayı çizgi romanında inşa etmek istedi deniyor… İddiaya göre, Şirinler köylerinde paranın olmadığı komünal bir yaşam sürerler, her biri aynı kıyafeti giyer, her şey bedavadır. Şirin Baba, Karl Marx'a benzer ve kızıl şapka giyer. Şirinler köyünde kilise benzeri bir yer yoktur, bu nedenle din yoktur, buna karşın Şirinler'in düşmanı Gargamel papaz cübbesi giyer ve dini sembolize eder… Altın ve para düşkünü olduğu için sadece dini değil kapitalizmi de simgeler. Öyle ki serinin İngilizcesinde kullanılan isim olan Smurf’un açılımı "Socialist Men Under Red Flag/Father" dır. İddialar bununla sınırlı değil, Şirinler’deki komünist propagandayı fark eden Amerika uzun dönem diziyi yasaklamıştır ve saire…
Doğal olarak hepsi, ya yanlış ya da abartılı yorumlar… Sondan başlayayım, Amerika’da Avrupa çizgi romanının bir varlığı olduğu söylenemez, frankofonlar Amerikan piyasasına dahil olamamışlardır, yani yasaklama diye bir şey olamaz, hiç olmadı da…Yukarıda yazdım, Peyo’nun siyasal görüşlerini gerçekten bilmiyoruz, ama endüstriyel bir üretimde yayıncıların, editörlerin, sansür ve denetleme kurullarının, piyasa beklentilerinin ve ciddi rekabetin olduğu yerlerde kişiye özgü nitelikler sanıldığı kadar önemli değildir… Satışı etkileyeceği, kitleyi daraltacağı için tek kelimeyle yapamazsınız, yaptırmazlar.
Peyo, gayet basit bir düalizmle bir köy hayal etmiş, masalsı bir yer kurmuş, o köyün iyi, güzel ve doğrunun olduğu bir yer olması gerekiyor ki, o köye saldırılsın, düzen bozulsun ve serüven olsun… Kaldı ki köy, anaakım örüntülerde saflığı ve bozulmamışlığı, kent ise materyalizmi ve kapitalizmi simgeler. Şirinler, sadece komünistlerin değil muhafazakarların da hayali olabilir demek istiyorum, doğanın içinde, rekabetçi gürültünün uzağında bir yerde yaşıyorlar. Neşeli ve mutlular, Pamuk Prenses’in yedi cücelerini andırıyorlar. Gargamel, papaz değil büyücü gibidir, Pamuk Prenses’i yok etmeye çalışan Cadı’yı andırıyor. Şirin Dede de Marx'ı filan andırmaz, o masallardaki ak sakallı dede değil de nedir yani... Hani derler ya, her gördüğün sakallıyı deden sanma diye... Tamam, hakkını teslim edeyim, İngilizce ismindeki Smurf'un açılımı güzel uydurulmuş, ama uydurulmuş işte...
Geçen birisi "doğruymuş" gibi konuşunca yazasım geldi...