Perşembe, Eylül 30, 2021
Serüven, Tünel, Taxi, Lokomotif
Çarşamba, Eylül 29, 2021
Yannış tercih
Salı, Eylül 28, 2021
Genççler...
[Amin]
Pazartesi, Eylül 27, 2021
Rıfat bey
Pazar, Eylül 26, 2021
Büyümek isteyen çocukların yürek gümbürtüsü
Sabit Fikir
Cumartesi, Eylül 25, 2021
Pulp estetiğine bir örnek
Trençkot pardösülü biri kadın üç kişi karanlıkta, köprüde, gece ışığının altında buluşmuşlar, yüzü görülmeyen biri diğer ikisine silah doğrultmuş. Polisiye estetiğinin klişeleri öne çıkartılmış demek gerekiyor. Sahneyi gördüğümüz açı, hele o günler için yeni ve muammayı artırıcı türden istiflenmiş. Karanlık, renk olarak mavimsi-tramlı kurulmuş... Amaç, merak uyandırmakmış, bunu da başarmışlar.
Perşembe, Eylül 23, 2021
Türkler ve Bira
2008 yılında Frankfurt Kitap Fuarı'nda yaptığım çizgi roman sergisinde çizdiklerimize bakıp, erotizme ve underground eğilimlerimize şaşıran çok oluyordu. Çok kalabalık ve halka açık bir yer olduğu için herkes bir şey soruyordu, Müslüman bir ülkede öylesi bir sertliğe yasalar nasıl izin veriyordu, çizerleri öldürmüyorlar mı filan, hatta birisi ellerini keserler diye düşünmüştüm demişti...
Laf lafı açınca, biz bira da içiyoruz biliyorsunuz değil mi diyordum, hiç o taraftan düşünmedikleri için anlamıyor, birada ne var ki filan diyorlardı...
Bazen insanların şaşırmadıklarını, şaşırır gibi yaparak zeka gösterisine giriştiklerini düşünüyorum. Hayat, klişeler içerir ama daima o klişelerin dışında da gelişir. Kaçamaklar, nişler, oksijenler, vitaminler ancak böyle varolabiliyor. Kesin cevaplar bizi rahatlatıyor ama içteniçe biliyoruz ki, tek bir cevap ve tek bir gerçek yok...
Julia'daki karakter, komplocu bir dille Türklerin içmedikleri halde neden bira sattıklarına dair bir yorumda bulunuyor: (Müslüman olmayanlardan) intikam almak için...demek istiyor galiba. E sert bir çağdayız.
Çarşamba, Eylül 22, 2021
Es
Salı, Eylül 21, 2021
Kumdan Kale
Pazartesi, Eylül 20, 2021
Ahmet Rasim
Cuma, Eylül 17, 2021
Yargı magazini
Perşembe, Eylül 16, 2021
Hızırbey için
Çarşamba, Eylül 15, 2021
Günün plağı
Yukarıdaki çizimler İlban Ertem'e ait, İlban abi başka kapaklar da çizmişti, hele bir tanesinde o devrin popüler çizgi kahramanlarından birini, kendi çizdiği Küçük Adam'ı dahi kullanmıştı.
Gırgır'ın popülerliğinden faydalanmak mı yoksa "ruh" olarak benzettikleri için mi o komik çizgileri tercih etmişlerdi, o fasıl belli değil.
Türün meraklısı veya toplayıcısı değilim ama plak kapaklarındaki çizgi romancı ve karikatürcülerle ilgili bir çalışmanın eksikliği duyuluyor, ucundan kıyısından dahi bir döküm yapılmadı gibi geliyor bana...
Salı, Eylül 14, 2021
Sevim hanım
Pazartesi, Eylül 13, 2021
Son Kuvvacı Aşısı
Cuma, Eylül 10, 2021
Yeni bi "birey"
Perşembe, Eylül 09, 2021
Soytarı Kişot
Çarşamba, Eylül 08, 2021
Rum Evi
Salı, Eylül 07, 2021
Soluk soluğa
Pazartesi, Eylül 06, 2021
Osman Şahin
Pazar, Eylül 05, 2021
Yanıyorum usta! Nerede benim çocukluğum?
Gönülsüz çalışmamı, aklımın başka işlerde olmasını hesaba katıyorum, üzerinden yıllar geçmesini de ekliyorum, kendi adıma şunu söyleyebilirim: Lamı cimi yok, ben dikiş makinesinden anlarım. Ufak tefek tamirini hâlâ yapabilirim. Hayatımın en az on yılı, o makinelerin arasında geçti.
İlk ustam Mıstık abiydi. O sevimli adlandırmadan tahmin edebileceğiniz gibi, ilkokulu bitirince ustanın yanına verilen çocuklardan biriydi. Koca adam olmuştu, kimse ona Mustafa demiyordu, benim gibi sonradan kervana katılan daha küçük bir çocuk için o ancak Mıstık abi olabiliyordu. Yeryüzünde tanıdığım en şahane insanlardandı. İzbe ve kirli bir bodrumda, bir yandan dikiş makinesi tamir ediyor, diğer yandan seyrettiği filmleri bir deftere yazıyor, yanlarına notlar düşüyordu. Elbise dolabının içine zulaladığı çizgi romanları vardı. Başka bir hayatı arzulayan, içinde bulunduğu cendereden kurtulmaya çalışan farklı biriydi. Düzgün konuşan, garip kültürel ilgileri olan, çalışkan ve ölçülü bir usta oldu.
Bugün dikiş makineleri, o günlerdeki kadar satmıyor; eskiden illa ki çeyize dâhil edilirdi, düğün alışverişlerinin olmazsa olmaz bir parçasıydı. Kız tarafı-oğlan tarafı birlikte alışverişe çıkar, makine beğenirlerdi. 391 mobilyalı Yoknaz 298 mi alalım, yoksa 452 mobilyalı tam-devirli 1288 mi? “Hele, de bakalım oğlum, hangisi iyi bunların?” Dikiş-nakış kursları olur, makine yedek parçaları çok yerde satılır, Ankara’da Ulus’ta adım başı tamircisine rastlanır, evlere servise çıkılırdı. Mıstık abi, Nurettin Usta, Erol amca, hatta abim o ustalardandı. İnsanlar, makineleri ahşap mobilyalarından çıkartarak getirir, tamire bırakır, üç beş gün sonra gelir alırlardı. Telefon yaygınlaşınca haber verir olmuştuk, “Teyze makineniz tamir oldu, gelip alabilirsiniz”. İnsanlar, tamir bedeli için mutlaka pazarlık ederlerdi. O yıllardan kalma bir önyargımdır, Çankırı ve Kızılcahamamlılar kadar pazarlık yapan görmedim mesela. “Ustacım sanatkâr adamsın, hakkını verelim, bak vermeyelim değil ama bu para da çok, yapma etme”. Laf bol, para konuşturur insanı. Versene işte, adam çalışmış hakkını istiyor. İlla ki eksiltecekler.
Bu sanatkâr vurgusu, o yaşlarda oldum olası aklımı karıştırırdı. Biri sorsa, sanat nedir, anlatırdım. Vallahi anlatırdım, resim sanatı, opera, teotora, bıy bıy sıralardım... Ama işin içinde olunca karışıyordu işte. Kunduracı dayının arkasında, “Sanatçının elinin kiri, bir toplumun aynasıdır” yazıyordu. Samanpazarı’nda zurnacıların toplaşıp iş beklediği kahvede, “Sanatçı adam ağlar abicim, içlidir yani” diyorlardı. Sanat nedir ve zanaat nerde durur, anlatacak değilim. Zanaatkârların, kendilerini sahiden sanatçı saymaları, ruhlarını aynı terazide okkalamaları hoşuma giderdi. Tıkır tıkır çalışan makineye bakıp “Gel de şu adama sanatkâr deme” derlerdi. Her sanatın zanaat içeren, tekrara ve tecrübeye dayanan bir yönü var. İcrayla rengini bulan, çalışmayla koyulaşan bir yön bu. Tamire gelen dikiş makinelerinin dertleri üç aşağı beş yukarı aynıydı. Bir sorunla yüzlerce kez karşılaşınca çözümünde ustalaşıp süratleniyordunuz. Asıl ustalık, istisnai bir dert olduğunda deva olabilmekte, aynı pratikliği ve sürati gösterebilmekteydi. Onu yapabilen adama usta deniyordu. Yedek parçası olmayan bir makineye yeni bir aksam uydurabilmek, bilinmedik -o günler için korkutucu olan- elektronik bir alete reçete yazabilmekti mühim olan.
Malumatın internet yoluyla ulaşılabilir olduğu bir çağdan-bugünden bakarak o devirleri anlayabilmek kolay değil. Şimdilerde, kimse bir şeyi tamir ettirmeye kalkışmıyor, astarı yüzünden pahalı hale geldiğinden, elektronik eşyalar arızalanınca çöpe atılıyorlar. Eskisi kadar tamirciye, zanaatkâra rastlamıyorsunuz. Çocukları bir ustanın yanına çırak verme işi de tavsamış durumda. Sanat okullarından öğrenciler staj filan denilerek çalıştırılıyor artık. Mahalle aralarında, büyük şehirlerin geleneksel pazarlarında tek tük görebiliyorsunuz zanaatkârları. Ulus’ta Suluhan’ın eşiğinde bileyciler, anahtarcılar, sobacılar toplaşmışlarsa da, mesela daktilo tamircileri, kazancılar, dökümcüler ya kaybolup gittiler ya da geleceği belirsiz bir yola girdiler. Ustadan çırağa geçen zanaatkârlık yerinde bile saymıyor çoktandır, ustadan sonrası Allah kerim… Sadece fotoğrafçıları düşünün, nasıl azaldılar, nasıl teknolojiye yenildiler…
1989 sonrasında, Berlin Duvarı yıkılıp, Soğuk Savaş bittiğinde, hayat o denli süratlendi ki, gündelik hayata faş eden teknoloji hafıza taşlarımızı öyle bir yerinden oynattı ki...
Doksanlı yılların başında kesip biçip yapıştırıyor, fotokopiyle çoğaltarak fanzinler yapıyordum. Bu yazıyı, o yıllarda hayal bile edemediğim bir internet mecmuasında yazıyorum. Yaşlı adam gibi konuştuğumun farkındayım. Gülmeyin! Sahiden de bir asır geçmiş kadar alelacayip noktalara savrulduk. Matbaalarda el üstünde tutulan dizgiciler, klişeciler, mizanpajcılar, takdirle anlatılan, iyi paralar kazanan ustalar tarih oldular.
Nostaljiyle işim olmaz, özlemiyorum o günleri.
Ama şuna yanıyorum, aklıma geldikçe göğsüm daralıyor, kafamda çın çın ziller çalıyor. Bütün yaşıtlarım, avare avare fili kulağına denk gezinirken, ben ıkına ıkına çalışıyordum. Ne oldu? Dikiş makineleri hikâye oldu.
Boşa geçen çıraklık yıllarım için ne yapsam, kime başvursam?
Cumartesi, Eylül 04, 2021
Eyüplü Halit
Cuma, Eylül 03, 2021
Seviyorum
Betty Blue'yu, |
babama benzeyen adamı, |
trash sakaletini, |
fanları, |
Metropolis'i |
aşkı, |
ustaları, |
okumayı, |
o kederli kadını, |
isyankarları seviyorum. |
Perşembe, Eylül 02, 2021
Yannışlarla büyümek
Çarşamba, Eylül 01, 2021
Behçet Necatigil