(...) Yeryüzünün belleğidir kahkahadan şehirler; orospuları, denizcileri, rakkasları, yabancıları ve acıları çağıran. Faslı Yahudi’nin müziği, Leyla Murad’ın dansı ve gemiler dolusu Ümmü Gülsüm çalar sokaklarında İskenderiye’nin. Deniz, şarap ve esrar, terlemiş apışaraları. Türüyor kahkahalar melezlikten. Yeryüzünün tüm dilleriyle kardeş büyüdü İstanbul çocukları. Onlar kadar “uçamıyordu” küçük Türk, yüzyılın dibinde. Ne sıvırya belsuyu kokan siyah saçlı kadınlar ne de esmer Ortodokslar, Yargo Bacanos ve diğer sünnetliler. Madrigal emziriyor uzun saltanatlı konuşmaları. İstanbul, denize atılmış kahkaha, yurtsayan ve yurdu bilinmeyen. Göbek bağıdır İskenderiye ve belki bütün liman şehirleri, yarışan kahkahalar. Naşit, hâlâ gülüyor. Bağırır bir eskici dayı, aşkın gözyaşları, Ferit Atraş ve Gencebay. Şu Kürtler de olmasa nasıl çınlayacak bu şehir? Gittikçe gidiyor gemiler ve yazılmıyor bu mermere harfler.
Evrensel Kültür, Eylül 2008, Mizah ve Mesaj konulu dosyadaki Mizah Mahallesi yazımdan seçilmiş bir aforizma (Çınlayan Şehir)