Pazar, Temmuz 30, 2017
1951 Senaryosu
Cumartesi, Temmuz 29, 2017
Ancak o siyasi kararla...
O sebeple içinde yaşadığımız dönemi hukukla ve demokrasiyle açıklamak olsa olsa nafile bir çaba olur. Söylüyor, düzelsin istiyor, ısrar ediyor, anlatmaya, hatırlatmaya çalışıyoruz filan ama manzara ve cisim bu... İhraçlar, mahkemeler, tutuklamalar, kapatmalar, el koymalar hukukla değil ancak siyasi bir kararla aşılabilir, ancak o siyasi kararla bitebilir...
Cuma, Temmuz 28, 2017
Mizahın hasmı ve hempası bellidir!
Mizah dergilerinin ve onların pek çoğu içimizden
tiplemelerinin bir tarihçesini çıkaran “Muhalefet Defteri: Türkiye’de Mizah
Dergileri ve Karikatür”; Akbaba’dan Gırgır’a, LeMan, Penguen ve Uykusuz’a kadar
ülkemizde yayımlanmış bütün dergileri etraflıca ele alıyor. Dergilerin perde
arkalarını anlatmasının yanı sıra Zalim Şevki, Avanak Avni ve Abdülcanbaz’ın
ardındaki yerli, yabancı esin kaynaklarını gösteriyor. Levent Cantek ve Levent
Gönenç’in hazırladıkları inceleme, mizahın gücünü ve muhalif mizahın güçlüyü
korkutan niteliği ile cesaretini de ortaya koyuyor. Türkiye’de mizahın tarihini
yazarken sosyo-politik anlamda iktidar-muhalefet haritasını çıkarmayı
hedefliyor. Cantek ve Gönenç, “Muhalefet Defteri”ni anlattı.
- Muhalefet Defteri’nde nereden yola çıktınız, temel
meseleniz neydi?
LEVENT CANTEK- Böyle bir çalışma yaparken ister istemez mesele ettiklerinize yoğunlaşıyor, ayrıntıları betimliyor, farklı açılardan tartışmaya çalışıyorsunuz. Biz önce tarihsel bir perspektif çizdik, sonra karikatürün doğasını, açmazlarını ve gücünü irdelemek istedik. Önemli dergileri, iddiaları ve siyasetle ilişkisini anlatmaya çalıştık.
LEVENT CANTEK- Böyle bir çalışma yaparken ister istemez mesele ettiklerinize yoğunlaşıyor, ayrıntıları betimliyor, farklı açılardan tartışmaya çalışıyorsunuz. Biz önce tarihsel bir perspektif çizdik, sonra karikatürün doğasını, açmazlarını ve gücünü irdelemek istedik. Önemli dergileri, iddiaları ve siyasetle ilişkisini anlatmaya çalıştık.
LEVENT GÖNENÇ- Bizden önce de karikatür ve mizah
üzerine yapılmış çok önemli ve değerli çalışmalar var. Hepsi bize yol gösterdi.
Galiba biz biraz daha “akademik” bakmayı denedik. İkimizin de akademik bir arka
planı olmasıyla ilgili olabilir bu ama nihayetinde mizah ve karikatür
Türkiye’de çoktan bu “akademik” ilgiyi hakediyor. Bizim bu kitabı yazarken zihnimizi
meşgul eden temel meselelerden biri de buydu.
- Mizahın siyasetle ilişkisi, etkileşimi konusunu öne alarak devam edelim; nasıl bir etkileşimdir bu?
CANTEK- Siyaseti ve siyasetçileri temel alan bir
mizah, siyasetin aktüalitesine bağımlıdır. Liderlere, siyasetçilere, kararlara,
krizlere, çekişmelere ve seçimlere dayanır. Siyasi mizah, bunun yanı sıra,
kamusallığın ve medyanın bir parçasıdır da. O kamusallık neleri içeriyorsa, o
medya nasıl varoluyorsa o mizah da o hamurdan yoğrulur, o espri, o mizahın
hasmı ve hempası bellidir.
Demokratik rejimleri etkilediği için söylüyorum, Fransız
Devriminden bu yana, ülke kamusallıkları milliyetçi, seküler ve moderndir, buna
muhalefet edenler hasımlaştırılır. Bizim mizahımız bu çerçevenin dışında değil
elbette. Muhalifleri rejim dışı gösterme iştahı, medyanın, siyasetin ve bu
çerçevede kullanılan mizahın motiflerindendir. Memleket kamusallığı ve çoğunluk
değerleri değiştikçe, mizah da değişir.
GÖNENÇ- Siyaset, mizah için her zaman iyi bir
malzemedir. Okur, söyleyemediğini mizahçının, karikatürcünün söylemesini ister.
Böyle bakınca mizah siyasetten kendini soyutlayamaz. Ya da bunu ancak bir
noktaya kadar yapabilir. Mutlaka gündeme temas eder, siyasete bulaşır.
Türkiye’de mizahın tarihini yazarken sosyo-politik
anlamda “iktidar-muhalefet” haritasını da çıkarmak gerekiyor. Biraz da kitapta
bunu yapmaya çalıştık.
- Mizahın bu sosyo-politik alanda entelektüel bir iddiası
olduğunu düşünüyor musunuz?
CANTEK- Mizah temelde bir his, entelektüel iddiası
olması gerekmiyor, onu nasıl kullanacağınıza bağlı olarak ayrıca bir anlam
kazanabilir. Muktedir karşısında alt kültürler, azınlıklar, muhalifler veya
sanatçılar mizaha başvurabilir, baskıyı mizah yoluyla alenileştirerek
eleştirebilirler.
- Karikatür temelinde sorarsam ötekileştirilenlere karşı nasıl bir tavrı benimsemiş?
CANTEK- Karikatür, bir genelleme yapıyorum, popüler bir
sanattır, çoğunluk değerlerinden beslenir. Herkesin kızdığına kızan, güldüğüne
gülen bir yönü vardır. Siz, bir gazetede çiziyorsanız, bir mizah dergisinde çalışıyorsanız,
bu çoğunluk değerleriyle, zamanın hakim yargılarıyla uyumlu olmak zorundasınız. Memleket karikatürü, tarihini incelersek, kabul edelim,
rejimin düşman saydığı her şeye düşmanlık göstermiştir. Her türlü azınlık, her
türlü muhalif görüş, çoğunluk değerleriyle uyuşmayan farklı milliyetler,
marjinaller tahkir edilmiştir. Demokrasi kültürü geliştikçe, bu yargılayıcı
tutum, tek tipleşmekten çıkıyor.
GÖNENÇ- Katılıyorum, karikatür bir popüler kültür ürünü.
Dolayısıyla “satmak” için popüler değerlere, popüler söylemlere ihtiyaç
duyabilir, prim verebilir. Bir sınır da olmalı tabii. Günümüzde insan hakları
hukukunda kabul edilen “insan onuru” en iyi ölçüt gibi geliyor bana...
- Türkiye'de sol eğilimli dergilerde karikatüre daha
çok yer verilmesinin nedeni nedir?
GÖNENÇ- Bir sebebi solun yıllar yılı muhalefette yer
almasıdır. Karikatür bu yayınlarda muhalif duruşun çizgili ifadesi olarak
karşımıza çıkıyor. Türkiye’de solun etkilendiği ve takip
ettiği ülkelerdeki yayınlarda da karikatür önemli bir yer işgal ediyordu.
Bunun da bir etkisi olabilir.
- Karikatürle demokrasi arasında bir ilişkiden söz
edilebilir mi?
GÖNENÇ- Siyasi karikatür ve demokrasi arasında her
zaman doğrudan bir ilişki kurulabilir mi, bilmiyorum. Kitapta pek çok örneğini
verdik; anti-demokratik karikatür örnekleriyle dolu karikatür tarihi.
Dolayısıyla, bu meseleyi bizatihi bir sanat alanı ve ifade hürriyeti aracı
olarak karikatürün doğası bağlamında tartışmak gerekiyor sanırım.
- Peki bu noktada sizce mizahın sosyal ve siyasi olayları hayra doğru bir etkileme gücü var mı?
CANTEK- Mizahın toplumları, siyasi iktidarları
dönüştürdüğünü, onlar üzerinde büyük bir siyasi etkisi olduğunu söylemek çok
doğru değil ama hiç yok demek de saçma olur. Benim ölçüm şu, sözünüz, çizginiz,
hikayeniz, hatta kıkırdamanız, muktedirleri rahatsız ediyorsa, orada muhalif ve
rahatsız edici bir şey vardır. Mizahı sadece siyasal iktidarla, siyasi rekabetle o
düşünmeyelim, gündelik hayatı dönüştürücü etkisini de hesap edelim. Mizah,
eleştiri kültürünü, ifade özgürlüğünü, demokrasi algısını besleyen bir
“medium”. Gözle görünmeyebilir ama hayat, sürekli endişeye, yasa, eleme,
kahırlanmaya dayanıyor, sadece bizde değil her yerde böyledir, yönetenler,
ölümlerden, şehitlerden, intikamdan söz ederler.Böyle bir auranın içinde mizah bir sığınaktır.
- Kuşkusuz çok zor ve tehlikeli de bir iş..
GÖNENÇ- Mizahçı hınzırdır. Açıkça söylerse başına iş
geleceğini bilir ama yine de söylemek istediğini söyler. Can Yücel mizah yüklü
şiirlerini yazarken, mecburiyet hala oturuyor tahtında, bu yüzden böyle şiirler
yazıyorum derdi. Kulağımıza küpe olsun...
CANTEK- Kolay iş değil, neşe sahiden cesaret istiyor,
bize hayatın asıl yüzünü hatırlatıyor.
- En çok da bundan seviliyor galiba. Sadece bizde
değil yurtdışında da böyle bu..
CANTEK- Mizah dergileri, hemen her kültürde ilgi çeker,
her zaman çok satan yayınlar olurlar. Pek çok farklı nedenle ilgi çekerler,
komik bir abartıları vardır, ciddiyetle alay ederler, ebeveynlerle
öğretmenlerle uğraşırlar. Geleneği eleştirirler, ergen bir lafazanlık taşırlar,
neşeli bir meydan okuyuculukları vardır. Argo kullanır, erotizmin sınırlarında
gezinirler. Biz de sevdik mizah dergilerini, global ölçütlerle
bakarsak, tuhaf ve şaşırtıcı bir çeşitlilikte bir çizgi ve hikaye zenginliğimiz
var. Yüksek satışlı yayınlarımız oldu. Nitel ve nicel olarak çok üreticimiz
oldu.
GÖNENÇ- Biz mizahı seven bir toplumuz.
Epeydir “gülmek ayıptır, tebessüm edelim” şiarının arkasına takıldık
ve sanki gülen değil bağıran bir toplum olmaya doğru gidiyoruz. Geçmişte ne
kadar çok güldüğümüzü hatırlayalım. Ve bu konuda ne kadar büyük bir birikimimiz
olduğunu...
- Şimdi sözü biraz da 1950 Kuşağı çizerlerine getirmek
istiyorum. Sol ile nasıl bir temas kurmuşlar?
GÖNENÇ- 1950 Kuşağı çizerleri en başından beri bilinçli
olarak sol cenahta mı duruyordur, emin değilim. Şöyle bir kolaycılığımız var;
Demokrat Parti karşıtlığı “sol”dur. Oysa böyle değil. 1950 Kuşağı çizerlerinin
çoğu apolitiktir başlangıçta. Onlar da solu, Türkiye’deki entelektüel camia
solu öğrendikçe öğrenirler; özellikle 1961 Anayasası’nın sağladığı geniş
özgürlük ortamında olur bu. Üstelik tümü de bu çabaya girmez. Bu kuşağın en
büyük katkısı; Türkiye dışında ne olup bittiğini izlemesidir.
- Özel bir bölüm ayırdığınız Gırgır’ın farkını, Türk karikatürü ve mizah dergiciliğine katkısını burada da değerlendirmenizi isterim.
CANTEK- Gırgır, matbaa teknolojilerinin fazlasıyla
geliştiği, karayollarının yaygınlaşmasıyla ülke çapında gazete-dergi
dağıtımının yapıldığı bir çağda, büyük bir medya şirketi tarafından
yayımlanıyor. 1960’a kadar büyük gazeteler yüz bin, çok satar dergiler en fazla
on ya da yirmi bin satar, on yıl sonra gazeteler milyona, dergiler yüzbine
ulaşıyor. Bunu niye söylüyorum? Çok satar olma iddiası veya zorunluluğu, dergi
içeriğini belirler. Gırgır, herkesin anlayabileceği basitlikte, kimsenin
siyaseten rahatsız olmayacağı bir mesafede yayın yaptığı için çok sattı.
Dolayısıyla daha önce etkisi olmuş her dergiden ve akımdan, hem siyaseten hem
estetik olarak farklıydı. Daha iyiydi ya da kötüydü demiyorum. Karikatürü ve
mizah dergisini, ülke çapında popülerleştiren, çizerliği bir meslek haline
getiren büyük ve benzersiz bir mecra oldu. Hiçbir dergi onun kadar telif
vermemişti, hiçbir dergi karikatüre onun kadar ilgi yaratmamıştı.
- Son olarak bugünkü mizah üreticilerine ne
öneriyorsunuz?
GÖNENÇ- Bugünkü mizah üreticilerinin dünyayı daha
iyi takip etmesi gerekiyor. Hayat çok hızlı akıyor. Her sanat dalı gibi mizah
ve karikatür de bunu yakalamalı ve peşine düşmeli...
Cumhuriyet Kitap, 20.7.2017
Gamze Akdemir
Perşembe, Temmuz 27, 2017
Çarşamba, Temmuz 26, 2017
Tabutla Selfi
Bir ara, çevremden çok insan vefat etti ve ister istemez çok cenazeye gitmek durumunda kaldım. Törenlerde selfilerin ve tabutun yanında çekilen fotoğrafların hiç eksik edilmediğine (gittim, bizzat yerinde gördüm esprisi olacak ama) kaşımı gözümü seyirtecek ölçüde şahit oldum. İkincisinden, üçüncüsünden sonra şaşırmamaya bile başlıyorsunuz. Yine de bir tanesi, sahiden alelacayip bir şeydi, anlatmasam olmaz. Bir defin öncesi, araba mezarın yanına yanaştığında aile bir türlü tabutu arabadan indirmedi, ne olduğunu da anlamadık. Sonra bir bağırış çağırış oldu. Bir bez gerdiler ve önce tabutu sonra kefeni açtılar ve o anları telefonlarıyla filme çektiler, inanılır gibi değildi. Sırf bana tuhaf geldiği için insanları ayıplayacak değilim. Belki bir kez daha vedalaşmak istediler ama onlar vedalaşırken, kaydedilmeyi istediler veya bundan rahatsız olmadılar.
Bizde "ölüye eziyet etmeyin" gibi bir halk deyişi vardır, saygıyla, vefayla, gözyaşıyla, süreyle ilgili bir ölçü anlatır. O kısmı geçiyoruz karşim.
Tabutla selfi iştahı, memleketteki ruh haliyle çok ilgili bana kalırsa. Hep tekrar ediyorum, biz sevmiyoruz, sevdiğimizi başkalarına göstermek istiyoruz. Öfkelenmiyor, öfkelenmiş pozu yapıyoruz. Üzülmüyor, ne kadar üzüldüğümüz görülsün istiyoruz. Ölüler, muhataplar, asıl hikayeler, olup bitenler değil bizim gösterimiz daha büyük anlam taşıyor.
Dünyanın en büyük gökdelenlerini ve en uzun bayrak direklerini boşuna dikmiyoruz. Tabutla selfi çekenlerin, çektirenlerin o her yerden görülsün istenen gökdelenden, o upuzuun direklerden farkı var mı?
Salı, Temmuz 25, 2017
Kayıp caddenin izinde
Yazı için link
Anadolu Masalları
Cumartesi, Temmuz 22, 2017
Cuma, Temmuz 21, 2017
Perşembe, Temmuz 20, 2017
Salı, Temmuz 18, 2017
Son Okuduklarım 17
Pazartesi, Temmuz 17, 2017
Pazar, Temmuz 16, 2017
Seyrüsefer Defteri En İyiler 2015 / 2014
"Doğrusu, kendimi bir meraklıdan
fazlası olarak görmüyorum. Filmlere, dizilere not veya yıldızlar vermek, uzun
uzun yorum yazmak bana göre değil (...) Yoğun bir hayatım var, hep bir
şey okuyorum, işim ve sürdürdüğüm hayatın dışında kalan zevkim için kendimi çok
belirlemek (ve etkilenmek) istemiyorum. Gezinmek istiyorum demek daha doğru.
Sonuçta filmler ve diziler hakkında pek bir bilgim olmuyor, sinema yayınlarını
takip etmiyorum, sinefilleri okumuyorum. Eğer onlar benim hayatıma dahil
olmazlarsa sinefil tanımaya da çalışmıyorum. Ne kadar az bilgiye sahip olursam
o kadar çok hoşuma gidiyor. Tabii şu da var, öyle bir hayat yaşıyoruz ki, bir
filmden bir diziden haberdar olmamak çok zor olabiliyor. Bazen bir
yönetmeni, senaristi ya da bir başka çalışanın yeni işini bekliyor ve merak
edebiliyorsunuz. Bütün bunlara rağmen dışarıda kalmaya çalışıyorum demek
istiyorum. (...) Bilenler biliyor, büyük küçük,
iyi kötü film ayrımı yapmam, şu veya bu türe odaklanmamaya çalışırım. Üst üste
iyi ve büyük film seyredemem örneğin. "
Aşağıda 2014 ve 2015 yıllarında seyrettiğim filmlerden derlediğim bir seçki var, sevdiğim filmler. Bazıları zaten büyük filmler ama bazıları potansiyeli olup da bunu başaramamış yapımlar. Meraklısına diyelim...
A Most Wanted Man (2014)
Baron Prasil (1961)
Bin Jip (2004)
Durak (The Fool, 2014)
Filth (2013)
Frances Ha (2012)
Get Carter (1971)
I Vitelloni (1953)
Jagten (2012)
Judge (2014)
La Tête en friche (2010)
Leviafan (2014)
Memorias del Subdesarrollo (1968)
Men Women and Children (2014)
Mitt liv Som hund (1985)
Mr Holmes (2015)
Murmur of the Heart (1971)
Palo Alto (2013)
Pozitia Copilului (2013)
Ratcatcher (1999)
Red Riding Üçlemesi (2009)
Sånger från andra våningen (2000)
Snowpiercer (2013)
St. Vincent (2014)
Tale of Tales (2015)
The Grand Budapest Hotel (2014)
The Homesman (2014)
The Lobster (2015)
The Way Way Back (2013)
The Wolf of Wall Street (2013)
This is England (2006)
Una Giornata Particolare (1977)
Wadjda (2012)
Youth (2015)
Zipper (2015)
Cumartesi, Temmuz 15, 2017
Cuma, Temmuz 14, 2017
Takoz (5)
Kıraat: Metnin yüksek sesle, dinletmek amacıyla okunması.
Kıraat etmek, genellikle ders çalışmak, okuyup bitirmek anlamında kullanılır
Derkenar: Haşiye, çıkma, hamiş, kenar notu, küçük
açıklama.
Dibace: Eski edebiyatta eserin takdimi, sunuş yazısı,
önsöz, sunuş, giriş.
Kötümser Bir İyimserlik: “Şair kafasıyla iyimser ama
kalbiyle kötümserse, galiba o zaman kötümser bir iyimserlikten söz edilebilir.
Bu çelişme, buruk, dokunaklı ve kahırlı şiirlerin anasıdır.” (Atilla İlhan,
Cahit Irgat’ın şiirini niteliyor.)
Ha ha ha: Bir Cemal Süreya dizesi.
Cüz: Kısım, bölüm, fasikül.
Kalem Şuarası: Şiir yazan ama saz çalamayan şairlere
denir.
Muaşeret Romanı: Ben bir muaşeret romanı yazıyorum. Çünkü
İstanbul’u ilk softasından son levantenine kadar tanırım. Beyoğlu’nda konsolos
medeniyetini, Fatih’teki kurunuvustâyı yakından bilirim. (Mithat Cemal Kuntay, Üç İstanbul romanını anlatıyor.)
İntinsah: Matbaa öncesinde yazma eserlerin çoğaltılması.
Kopyalama müstensih denir.
Kamus: Büyük sözlük.
Sıcak Şair: Turgut Uyar’ın deyişiyle Cahit Külebi.
Sözcü ve Seçici: “Ataç, bir toplumsal sınıfın hem şair
seçiciliğini hem şair sözcülüğünü yapan kişiydi.” (Turgut Uyar).
Irmak: “Ülkemin ırmakları dışarı akar / Neden bilmem can
havliyle akar.” (Cemal Süreya).
Lâ-edri: Kimin tarafından yazıldığı bilinmeyen şiirlerin
altına yazılan ibare.
Mir-i Kelâm: Söz söyleme ustası.
Musahhih: Düzeltmen.
Müstear: Takma isim, yazar ve şairlerin gerçek
isimlerinin dışında kullandıkları imza.
Naşir: Yayıncı, yayınevi sahibi.
Şehrengiz: Bir şehri çevresi, yaşayanları ve tarihiyle anlatan eserlere verilen isim.
Şehrengiz: Bir şehri çevresi, yaşayanları ve tarihiyle anlatan eserlere verilen isim.
Perşembe, Temmuz 13, 2017
Salı, Temmuz 11, 2017
Takoz (4)
Cönk: İçinde halk edebiyatından şiir, türkü, mani, fıkra, dua, hutbe türü anonim ürünlerinden yer aldığı meşin kaplı, ciltli defter mecmua.
Süleyman Efendi: Orhan Veli’nin ünlü dizesi nedeniyle
edebiyat çevrelerinde yıllardır konuşulan ünlü şiir oyuncusu.
Bak: "İsteyen denize isteyen kendine baksın."
(Süreyya Berfe).
Ürperme: “Türkçenin ortasında geniş bir sevgi ve şefkat
ürpermesidir. Reşat Nuri.” (Tanpınar).
Öğretmenler ve memurların romancısı: Mehmet Kaplan’ın
Reşat Nuri Güntekin nitelemesi.
Bir nevi maskara Don Kişot: Halide Edip’in tanımlamasıyla
Şıpsevdi’nin kahramanı Meftun.
Mazi: "Mazi lezizdir, ona geçen zaman ile
bozulmadığı için itimad eder, onu solmadığı için severiz." (Abdülhak
Şinasi Hisar).
Garip: “Vezinle kafiyeye, edebi sanatlara, burjuvaziye,
eskilere, duygusallığa, şairaneliğe hayır!” manifestosu.
Külliyat: Bir yazarın bütün eserlerini içeren dizi.
Anakronizm: Ne zaman yaşandığı belli olan bir kişiliği ya
da olayı, başka bir dönemde geçmiş ya da yaşanmış gibi gösterme.
Zümrüdüanka: Simurg, Kaf Dağı’nda yaşayan mitolojik kuş.
Basmakalıp: Harcıâlem, klişe, sıradan, iptizal.
Fayda: "Ben güzele güzel demem / Güzel faydalı olmalı / Güzel dediğin işe yaramalı." (Eyüboğlu). Dizelerindeki 1950’lerin hemen başında şaire yönelik eleştirel biçimde tartışılmıştır.
Bahname: Osmanlı’da erotik edebiyatı ve cinsellikle
ilgili malumat içeren kitaplara verilen isim.
Cem: Şarabı bulduğu için hazzın ve eğlencenin simgesi
olan hayali kişilik.
Ceride: Gazete.
Pazartesi, Temmuz 10, 2017
Uğultular
Bir rüyadan arta kalanlar, derinlerden, ta çocukluktan çınlayan hatıralar. Garip, güzel, korkunç… İstanbul’dan Antakya’ya uzanan, ormanda biten bir yolculuk. Neyi konuşsa hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını bilen erkekler.
Gönül Kıvılcım; Kader’in, Dolunay’ın, Melek’in ve ormandaki diğerlerinin hikâyesini anlatıyor… Tarihi olmayan zamanın, kadınların…
Uğultular, hepsi görünen ve hiçbiri anlatılmayan küçük ve büyük sırların romanı. Neden peşinden gideriz geçmişimizin? Ejderha uyanır diye korkar mıyız?
Cumartesi, Temmuz 08, 2017
Her Şey Dahil
Birbirine dolanan arzular, hiç durmadan yağan yağmur gibi
bizi kıstıran yorgunluklar, zamanın insafsızlığı, eksikliğin sıkıntısı, hayatın
yeknesaklığı ve benzersiz coşkusu.
Kerem Aslan, yarı karanlıkta bir zamanı anlatıyor, eve
sığınan, evi bulan ve özleyen ince bir hüznü.
Her Şey Dahil, uyumsuzluk öyküleri, bulanık, perdesiz ve
yanı başımızda.
Cuma, Temmuz 07, 2017
Galip ve Pı'ya Mektuplar
Pı’ya mektupların esası, bütün sözlüklerin en yıpranmış
sözcüğü: aşk. Ümitsizlikten, terkedilmişlikten ölüyor her sahneye çıkan. Hiçbir
kahkaha çınlamıyor karelerde. Berduşun soğuk elleri, hem "ibnenin" hem kaldırımın
sesi; küçük kızlar gibi titreyen, karanlığa hissedar öyküler. Bitimsiz intikam
hayattan. Şiddet yüzlü adamlar, karaağaçlar, arka sokaklar, uzak diyarlar,
uzaylılar. Faust en meraklı okuyucu, Pı terkeden; Galip, çizmeye keş.
Perşembe, Temmuz 06, 2017
Takoz (3)
Cep Kitabı: Chapbook, cep boyunda ucuz kitaplara verilen
isim.
Üçüncü Hamur: Kısa ömürlü, düşük maliyetli kâğıt türü.
Kebikeç: Kitapları haşereden koruyan meleğin adı.
Küçük Adam Edebiyatı: Türkçe edebiyat eleştirisinde
sıradan insanları, sokaktaki adamı anlatan roman ve öyküler için kullanılan
niteleme.
Mısra haysiyetimdir: Yahya Kemal’in şiir sloganı.
Dübeyt: İki beyit anlamında, rubai için kullanılır.
Poetika: Aristoteles’in şiirle ilgili düşüncelerini
içeren kitabının adı. Şiir üstüne düşünce ve teorilerin bütünü.
Cicili Bicili Boyacı Sandığı: Cahit Irgat’ın Yahya Kemal
şiirine yönelik döneminde çok tartışılan nitelemesi.
Nevrozum: İlhan Berk’in İstanbul tarifi.
Hasaset: Edeb dışını edebiyatta kullanma, asalet karşıtı.
Düzd-i Sühan: Söz hırsızı.
İstidrak: Över gibi görünerek eleştirmek.
Salı, Temmuz 04, 2017
Takoz (2)
Çağlar: Ece Ayhan’ın çalışmalarında kullanmadığı soyadı.
Galat-ı Meşhur: Yaygın yanlış.
Sanat şahsi ve muhteremdir: Fecr-i Ati’nin sloganı.
Nevzat Çorum: Yusuf Atılgan’ın mahlası.
Nisuaz: İstiklal Caddesi’nde, edebiyatçıların uğrak yeri
olan pastane.
Şeyh-ül Muharririn: Yazarların şeyhi, ustası anlamında
kullanılarak Burhan Felek için söylenmiştir.
Serin Esen: Halide Edip’in Akile Hanım Sokağı romanında idealize ettiği modern kadın karakter.
Kınar Hanım: Ermeni asıllı tiyatrocu. Ece Ayhan’ın Kınar Hanım’ın Denizleri kitabına,
şiirine ilham olmuştur.
İki Çizgi: Memet Fuat’a göre Türk şiiri iki çizgide
gelişti. Birincisi Nedim-Yahya Kemal-Nâzım Hikmet-Orhan Veli. İkincisi Şeyh
Galip-Haşim-Necip Fazıl-Dağlarca.
Açlık Grevi: Nâzım’ın haksız yere hapiste tutulmasını
protesto etmek için başlattığı açlık grevi. Eyleme destek olmak için Orhan
Veli, Oktay Rıfat ve Melih Cevdet Anday da açlık grevine başlamıştır (1950).
Tasfiye Lazım: 1940 yılında Gavsi Ozansoy’un aynı isimli
yazısıyla başlayan eski şiire yönelik eleştirel gençlik hareketi.
Bibliyofobi: Kitaptan hoşlanmama, kitap sevmezlik.
Bibliyofil: Kitap tutkunu.
Kitaptanır: Bibliyognost, kitapları iyi bilen, bilgisi
olan.
Kitap Düşmanı: Bibliyoklast, kitapları yok eden kişi.
Tezhip: Yazmalarda sayfanın yaldız ve boya ile bezenmesi.
Vassal: Bozulmuş ve yıpranmış yazmaları yenileyerek
onaran sanatçı.
Dar-ül Kütüp: Kitaplık.
Hafız-ı Kütüp: Kütüphaneci, kitap koruyucusu.
Pazartesi, Temmuz 03, 2017
Yanı başımızdaki Çizgi Roman
Sadece bizde değil,
çizgi romanın endüstri olduğu ülkelerde bile olabiliyor, grafik romanla ilgili
yanlış bir algı var. Sanılıyor ki, başlayıp biten bir serüveni anlatan her tek
çizgi roman eseri grafik romandır. İlgisi yok; baskı niteliği, sunum, hacim
veya başlayıp bitmesiyle açıklanamaz grafik roman. Her şeyi başaran muktedir
bir kahramanın hikayesi, örneğin Batman veya Örümcek Adam,
grafik roman olamazlar. Özel bir albümlerinin olması, ayrıksı bir macera
yaşamaları onları grafik roman yapmaz. Yıllar önce, anaakım çizgi roman içinde
yayımlanmış öncü nitelikli bir seriyal senaryosu veya serüveni, örneğin Frank
Miller’ın yazdığı bir Batman, çığır açmış, grafik roman türünün gelişimine
katkıda bulunmuş, piyasadaki kabulünü kolaylaştırmış olabilir, bugünse durum
epeyce farklı. Denebilir ki, dünya kadar albüm ve kitap üstünde neden grafik
roman ibaresi yer alıyor? Yapılana ticari bir kurnazlık demek zorundayız.
Grafik romanlar merak uyandırdığı için vara yoğa grafik roman etiketi
konabiliyor. Amerika’daki marketlerde pelerinli olmayan her Avrupalı çizgi
roman bu isimle nitelenebiliyor. Eskiden Japon çizgi romanları aynı kaderi
yaşıyordu. Grafik romanı çizgi romandan ayıran en temel farklılık, hikayelerin
niteliğiyle ilgilidir. Yaşlanan, ölen, başarısızlıklar yaşayan, çizgi romana
göre yavaş akan hikayelerin sıradan nitelikli karakterlerini anlatıyor grafik
romanlar.
Antonio
Altarriba-Kim (Joaquim Aubert) ikilisinin Kırık Kanat’ı bir grafik roman.
Türkçede 2011 yılında yayımlanan Uçma Sanatı’nın bir
tür devamı. Albümün yazarı Altarriba’nın babasının sonu intiharla biten yaşam
öyküsüydü Uçma Sanatı. Grafik romanların ortak özelliklerinden biri
(oto)biyografik nitelikler taşıması, yazar ve çizerlerin, ekseriyetle, kendi
hayatlarına, yakın çevrelerine ve ailelerine, özellikle ebeveynlerinden birinin
yaşam öyküsünde odaklanmalarıdır. Uçma Sanatı’nda bu eğilime uyarak, bir
büyüme ve yaşlanma hikayesi anlatılmıştı. Altarriba, aynı mantıkla, arka planda
20. yüzyıl İspanya siyasi tarihini kullanarak bu kez annesini “konuşmak”
istemiş. Albümün sonsözünde yazdıklarına göre bir kadın okurunun “peki ya
anneniz?” sorusuyla başladığını söylüyor Kırık Kanat’a. Soru, babanızı bu
kadar anlatırken anneniz neredeydi, neden onu anlatmadınız demek istiyor, yazara
bunu hissettirmiş. Kırık Kanat, bu yüzden de bir grafik roman. Çizgi roman
üreticilerine bu tip sorular sorulmaz çünkü. Okurlarının ve üreticilerinin
böylesi bir sıkıntısı yoktur. Erkek kahramanın mücadelesini izleriz ve/veya
erkeksi-erotik bir kadın kahramanın “pataküte”sini okuruz. Tıpkı erkek
kahramanlar gibi onlar da yenilmez ve muktedirlerdir, kötüleri birer ikişer
tepelerler. Altarriba’yı rahatsız eden ve hikayeyi başka türlü anlatmaya
zorlayan politik bir doğruculuk içeriyor kadın okurun sorusu. Brecht’in “Okuyan
Bir İşçinin Soruları”nda geçer: “Nereye gittiler Çin Duvarı bittiği gece/
Duvarcılar? Yüce Roma’da/ Geçilmez zafer anıtından. Kim dikti bunları? Kimleri
yenerek? (…) Sezar, Galyalıları yendi/ Bir aşçı da mı yoktu yanında?” Tarih
kitapları nasıl zaferler kazanan kralları yazıyorsa çizgi romanlar da yenilmez
kahramanları anlatıyor. Grafik romanlarsa sıradan insanları, kenarda kalanları,
büyük değil küçük hikayeleri, zaferleri değil hayal kırıklıklarını.
Kırık Kanat, bu
ayrımın farkında olarak anlatılmış, hikayenin dört bölümü annenin yakınındaki
birer erkeğe ayrılmış: Petra’nın babası, patronu, kocası ve ömrünün son
günlerindeki “sevgilisi.” Kadının itibarsızlığını, ikincilliğini gösteren
özellikli bir seçim… Doğru ayrımlar, doğru çıkarımlar yapılmış. Anlatılanlar,
ister kronolojik olsun ister bir duyguya yoğunlaşsın, iyi bir hikayenin
odağında insanlar, dönüştürücü olaylar ve fikirler olmak zorundadır. Bunu
yaparken karakterinizi tanımlar, arzularını ve dertlerini açıklar, psikolojik
eşiklerini gösterir ve yorumlarsınız. Petra, erkekler dünyasında temkinli
adımlar atan, niyetini saklayan, soğukkanlı, mesafeli, tedbirli biri. Öyle ki
kolundaki çolaklığı kimselere hissettirmeden ömrünü sürdürebiliyor, en
yakınları dahi onun bu durumunun farkına var(a)mıyorlar. Altarriba, annesini
anlatırken maddi olmayan ve maddi izlerin peşinden gitmiş. İlki, haliyle elle
tutulur şeyler değil; kurumlar, gelenekler, inançlar ve itikatlar içeriyor.
Petra, doğarken annesi ölmüş, babası çok sevdiği karısının ölümünden sorumlu
tutarak onu öldürmek istemiş, kolundaki çolaklık o teşebbüsün hatırası. Çok
küçük yaştan itibaren ev hizmetinde çalışıyor, okula gönderilmiyor, bağnazca
koşullandırılıyor erkeklere karşı, üstüne üstlük tecavüze uğruyor, sürekli
hezeyanlar yaşayan yatalak bir babaya bakmak zorunda kalıyor vs. Petra, kendini
erkeklerden uzaklaştırarak neredeyse aseksüel birine dönüşüyor, saplantılı bir
titizliği ve çalışkanlığı var, çalıştığı evi ustalıkla çekip çeviriyor. Ruhunu
çalışarak kurtaranlardan, siyasete inanmıyor, fikrini söylemiyor, tarafını
göstermiyor ve otorite karşısında her zaman geçiştiriyor, takiyye yapıyor.
Altarriba, benzer bir yorumu, maddi izleri anlatırken, İspanya’nın tarihi ve
faşizan siyasi iklimi için de kullanıyor; asker ve bürokrat yöneticileri,
onların yardımcılarını gösteriyor bize. Büyük siyasetin içinde sakınarak
yaşamaya çalışan birileri söz konusu olduğunda Petra yalnız değil. Biliyoruz
ki, iyi hayat hikayeleri tek bir biyografi içermezler, bir sınıfın ve toplumun
tarihini resmedebilir, karmaşık olaylar dizgesini açıklamaya yarayabilirler.
Gerçek dediğimiz şey, karmaşık ve çok yönlüdür. Farklı görüşlerin
gösterilebilmesi, tarihe ve hayata tek biçimli bakmamızı engellediği için
önemlidir. Petra’yı veya çevresindekileri haklı ya da haksız göstermek, tarihi
yargılamak gibi bir kaygısı yok hikayenin. Öte yandan bunu hiç yapmıyor demek
de mümkün değil. Okura seçme şansı veren iyi hikayelerden Petra’nın
biyografisi.
Kırık Kanat’ın
başarısı, her insanın hayatının heyecan verici ve anlatılabilir olduğunu
göstermesinde yatıyor. Çizgi roman dilini ve tekniklerini kullanarak, bizi
yanıbaşımızda olup bitenlere bakmaya, empati kurmaya, mağdurun dilini anlamaya,
hatırlanmayanları hatırlatmaya çağırıyor. Altarriba-Kim ikilisinin ilk
albümleri olan Uçma Sanatı da böyleydi; Kırık Kanat, anlamlı bir
hikaye, iyi tasarlanmış ve devamlılık taşıyan bir çizgiyi görmek ve okumak
imkanı veriyor bize. Grafik romanın ayrıksılığına iyi bir örnek sunuyor
üstelik.
Sabit Fikir, Haziran 2017
Pazar, Temmuz 02, 2017
Takoz
İsim Babası: İkinci Yeni ismini ilk kullanan yazar
Muzaffer Erdost.
Seber: Cemal Süreya’nın soyadı.
Dört Köşeli Üçgen: Salah Birsel’in tek romanı.
Bibliyoman: Kitap kurdu.
Göl Saatleri: Ahmet Haşim’in çok bilinen şiirinin adı.
Boşboğaz: Hüseyin Rahmi Gürpınar ile Ahmet Rasim’in
birlikte çıkardıkları mizah dergisi.
Sis: Tevfik Fikret’in İstanbul’a lanetler yağdırdığı
şiirinin adı.
Ok: Yahya Kemal’in aruz kullanmadan yazdığı tek şiir.
Agrafi: Yazı yazma yetisinin yitirilmesi, tıbbi terim.
Kanber: Onsuz düğün olmaz, Hazreti Ali’nin azad ettiği
kölesi.
Aydemir: Şevket Süreyya’nın severek soyadı olarak aldığı,
Müfide Tek’in romanı.
Ahmet Cemil: Halit Ziya’nın Mai ve Siyah romanındaki hayalperest ve romantik kahraman.
Yanyana İki Mezar: Rumeli Hisarı’nda Yahya Kemal ile
Tanpınar’ın mezarları yan yanadır.
Aşiyan: Kuş yuvası.
İkinci Yeni’nin Papazı: Ece Ayhan için kullanılan
yakıştırma.
Cumartesi, Temmuz 01, 2017
Seyrüsefer Defteri 83
Modus Sea1 Ep.1 ve
2'yi seyrettim (30 Haziran). ++ Better Call
Saul Sea3 Ep. 9 ve 10'u seyrettim (29 Haziran). ++ Jordskott Sea1 Ep.1 ve
2'yi seyrettim (28 Haziran).++ Kara
Bela (2015) Cengiz Bozkurt büyük oyuncu (27 Haziran). ++Charlie Countryman (2013) filmin bağlamı
ve meselesi neredeyse yok desem yanlış olmaz ama güzel sahneleri ve bir
enerjisi var(26 Haziran).++ Lo Chiamavano Jeeg
Robot (2015) ayın sürprizi, İtalyan süper kahramanı (25 Haziran).++ Tuna ile Wonder
Woman'a gittik, gişe kaybını göze almışlar (24 Haziran). ++ Manhattan Night (2016). filmin nereye nasıl gideceğini anlıyorsun,
sürprizi yok (23 Haziran).++Animal Kingdom US Sea
1 Ep 9 ve 10 seyrettim (22 Haziran). ++Eskişehir
Yolculuğu (21 Haziran). ++ Solo (2013)vasat
bir gerilim (20 Haziran). ++ Animal Kingdom US Sea1
Ep 7 ve 8'i seyrettim (19 Haziran). ++ Decoding
Annie Parker (2013) belgesel havasında (18 Haziran).++ Contratiempo (2016) epeyce teatral ama eski tarz
iyi polisiye (17 Haziran).++ T2
Trainspotting (2017) ilk filme turistik seyahat olmuş ama temposu,
mizahı yine de güzel (16 Haziran). ++Better Call
Saul Sea3 Ep. 7 ve 8'i seyrettim (15 Haziran). ++ Animal Kingdom US Sea1 Ep 5 ve 6'yı seyrettim (14
Haziran).++ İstanbul yolculuğu(13 Haziran).++ Twin Peaks Sea3
Ep.1 ve 2'yi seyrettim (12 Haziran). ++ Tuna ile Dede Korkut Hikâyeleri: Salur Kazan'a gittik, çok fena
seviyesinde (11 Haziran).++ Young Pope Sea1
Ep.1 ve 2'yi seyrettim (10 Haziran).++ Düğün Evi Oyun Evi oyununu seyrettim, grotesk
cinselliği kullanmaları cesurdu (9 Haziran).++ American
Pastoral(2016) daha iddialı bir film bekliyordum, inandırıcı olmamış (8
Haziran).++ Animal
Kingdom US Sea1 Ep3 ve 4'ü seyrettim (7 Haziran). ++Harlots Sea1 Ep. 3 ve 4'ü seyrettim (6 Haziran).++ Criminal Activities (2015) odağı dağıtmasa
sürprizi tutturabilirmiş (5 Haziran).++Animal Kingdom
US Sea1 Ep1 ve 2'yi seyrettim (4 Haziran).++Tersine
Dünya (1993) 50'li yılların mizahını taşıyor, o yıllar için cesur,
sonrası için arkaik (3 Haziran).++ Sunset Song (2015)
edebiyat uyarlaması olduğu için seyrettim, yavaşlığı, kadın hikâyesi olması
ilgi çekici yönleri (2 Haziran).++ Fargo Sea3 Ep.1 ve 2'yi seyrettim (1 Haziran).
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)