Pazar, Temmuz 30, 2017

1951 Senaryosu


Aralıklarla da olsa 2014'ten beri yazdığım, Sefa (Sofuoğlu) ile birlikte hazırladığımız 1951 grafik romanının senaryosunu bugün bitirdim. İş artık Sefa'nın çizgilerine kaldı.En son 128.sayfayı çizmişti...Yirmiye yakın sayfa daha çizecek gibi görünüyor. Büyük terslikler olmazsa yıl sonuna yetişir diyelim.

Cumartesi, Temmuz 29, 2017

Ancak o siyasi kararla...


Bizde demokrasi var mı? Kırklı yıllarda da soruluyordu bu, 12 Eylül sonrasında veya 21.Yüzyıl başında... Cumhuriyetle ölçelim, diyelim yüz yıl olsun, bana sorarsanız, o yüzyılın içinde demokratik bir hayat yaşadığımız yılları eklesek toplasak yirmi yıl etmiyor. Şu dönemden şu kadar, şu aralıktan bu kadar filan diyerek iliştire iliştire anca o kadar çıkıyor.

O sebeple içinde yaşadığımız dönemi hukukla ve demokrasiyle açıklamak olsa olsa nafile bir çaba olur. Söylüyor, düzelsin istiyor, ısrar ediyor, anlatmaya, hatırlatmaya çalışıyoruz filan ama manzara ve cisim bu... İhraçlar, mahkemeler, tutuklamalar, kapatmalar, el koymalar hukukla değil ancak siyasi bir kararla aşılabilir, ancak o siyasi kararla bitebilir...

Cuma, Temmuz 28, 2017

Mizahın hasmı ve hempası bellidir!


Mizah dergilerinin ve onların pek çoğu içimizden tiplemelerinin bir tarihçesini çıkaran “Muhalefet Defteri: Türkiye’de Mizah Dergileri ve Karikatür”; Akbaba’dan Gırgır’a, LeMan, Penguen ve Uykusuz’a kadar ülkemizde yayımlanmış bütün dergileri etraflıca ele alıyor. Dergilerin perde arkalarını anlatmasının yanı sıra Zalim Şevki, Avanak Avni ve Abdülcanbaz’ın ardındaki yerli, yabancı esin kaynaklarını gösteriyor. Levent Cantek ve Levent Gönenç’in hazırladıkları inceleme, mizahın gücünü ve muhalif mizahın güçlüyü korkutan niteliği ile cesaretini de ortaya koyuyor. Türkiye’de mizahın tarihini yazarken sosyo-politik anlamda iktidar-muhalefet haritasını çıkarmayı hedefliyor. Cantek ve Gönenç, “Muhalefet Defteri”ni anlattı.

- Muhalefet Defteri’nde nereden yola çıktınız, temel meseleniz neydi?
LEVENT CANTEK- Böyle bir çalışma yaparken ister istemez mesele ettiklerinize yoğunlaşıyor, ayrıntıları betimliyor, farklı açılardan tartışmaya çalışıyorsunuz. Biz önce tarihsel bir perspektif çizdik, sonra karikatürün doğasını, açmazlarını ve gücünü irdelemek istedik. Önemli dergileri, iddiaları ve siyasetle ilişkisini anlatmaya çalıştık.
LEVENT GÖNENÇ- Bizden önce de karikatür ve mizah üzerine yapılmış çok önemli ve değerli çalışmalar var. Hepsi bize yol gösterdi. Galiba biz biraz daha “akademik” bakmayı denedik. İkimizin de akademik bir arka planı olmasıyla ilgili olabilir bu ama nihayetinde mizah ve karikatür Türkiye’de çoktan bu “akademik” ilgiyi hakediyor. Bizim bu kitabı yazarken zihnimizi meşgul eden temel meselelerden biri de buydu.

- Mizahın siyasetle ilişkisi, etkileşimi konusunu öne alarak devam edelim; nasıl bir etkileşimdir bu?
CANTEK- Siyaseti ve siyasetçileri temel alan bir mizah, siyasetin aktüalitesine bağımlıdır. Liderlere, siyasetçilere, kararlara, krizlere, çekişmelere ve seçimlere dayanır. Siyasi mizah, bunun yanı sıra, kamusallığın ve medyanın bir parçasıdır da. O kamusallık neleri içeriyorsa, o medya nasıl varoluyorsa o mizah da o hamurdan yoğrulur, o espri, o mizahın hasmı ve hempası bellidir.
Demokratik rejimleri etkilediği için söylüyorum, Fransız Devriminden bu yana, ülke kamusallıkları milliyetçi, seküler ve moderndir, buna muhalefet edenler hasımlaştırılır. Bizim mizahımız bu çerçevenin dışında değil elbette. Muhalifleri rejim dışı gösterme iştahı, medyanın, siyasetin ve bu çerçevede kullanılan mizahın motiflerindendir. Memleket kamusallığı ve çoğunluk değerleri değiştikçe, mizah da değişir.
GÖNENÇ- Siyaset, mizah için her zaman iyi bir malzemedir. Okur, söyleyemediğini mizahçının, karikatürcünün söylemesini ister. Böyle bakınca mizah siyasetten kendini soyutlayamaz. Ya da bunu ancak bir noktaya kadar yapabilir. Mutlaka gündeme temas eder, siyasete bulaşır.
Türkiye’de mizahın tarihini yazarken sosyo-politik anlamda “iktidar-muhalefet” haritasını da çıkarmak gerekiyor. Biraz da kitapta bunu yapmaya çalıştık.

- Mizahın bu sosyo-politik alanda entelektüel bir iddiası olduğunu düşünüyor musunuz?
CANTEK- Mizah temelde bir his, entelektüel iddiası olması gerekmiyor, onu nasıl kullanacağınıza bağlı olarak ayrıca bir anlam kazanabilir. Muktedir karşısında alt kültürler, azınlıklar, muhalifler veya sanatçılar mizaha başvurabilir, baskıyı mizah yoluyla alenileştirerek eleştirebilirler.

Karikatür temelinde sorarsam ötekileştirilenlere karşı nasıl bir tavrı benimsemiş?
CANTEK- Karikatür, bir genelleme yapıyorum, popüler bir sanattır, çoğunluk değerlerinden beslenir. Herkesin kızdığına kızan, güldüğüne gülen bir yönü vardır. Siz, bir gazetede çiziyorsanız, bir mizah dergisinde çalışıyorsanız, bu çoğunluk değerleriyle, zamanın hakim yargılarıyla uyumlu olmak zorundasınız. Memleket karikatürü, tarihini incelersek, kabul edelim, rejimin düşman saydığı her şeye düşmanlık göstermiştir. Her türlü azınlık, her türlü muhalif görüş, çoğunluk değerleriyle uyuşmayan farklı milliyetler, marjinaller tahkir edilmiştir. Demokrasi kültürü geliştikçe, bu yargılayıcı tutum, tek tipleşmekten çıkıyor.
GÖNENÇ- Katılıyorum, karikatür bir popüler kültür ürünü. Dolayısıyla “satmak” için popüler değerlere, popüler söylemlere ihtiyaç duyabilir, prim verebilir. Bir sınır da olmalı tabii. Günümüzde insan hakları hukukunda kabul edilen “insan onuru” en iyi ölçüt gibi geliyor bana...

Türkiye'de sol eğilimli dergilerde karikatüre daha çok yer verilmesinin nedeni nedir?
GÖNENÇ- Bir sebebi solun yıllar yılı muhalefette yer almasıdır. Karikatür bu yayınlarda muhalif duruşun çizgili ifadesi olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye’de solun etkilendiği ve takip ettiği ülkelerdeki yayınlarda da karikatür önemli bir yer işgal ediyordu. Bunun da bir etkisi olabilir.

- Karikatürle demokrasi arasında bir ilişkiden söz edilebilir mi?
GÖNENÇ- Siyasi karikatür ve demokrasi arasında her zaman doğrudan bir ilişki kurulabilir mi, bilmiyorum. Kitapta pek çok örneğini verdik; anti-demokratik karikatür örnekleriyle dolu karikatür tarihi. Dolayısıyla, bu meseleyi bizatihi bir sanat alanı ve ifade hürriyeti aracı olarak karikatürün doğası bağlamında tartışmak gerekiyor sanırım.

- Peki bu noktada sizce mizahın sosyal ve siyasi olayları hayra doğru bir etkileme gücü var mı?
CANTEK- Mizahın toplumları, siyasi iktidarları dönüştürdüğünü, onlar üzerinde büyük bir siyasi etkisi olduğunu söylemek çok doğru değil ama hiç yok demek de saçma olur. Benim ölçüm şu, sözünüz, çizginiz, hikayeniz, hatta kıkırdamanız, muktedirleri rahatsız ediyorsa, orada muhalif ve rahatsız edici bir şey vardır. Mizahı sadece siyasal iktidarla, siyasi rekabetle o düşünmeyelim, gündelik hayatı dönüştürücü etkisini de hesap edelim. Mizah, eleştiri kültürünü, ifade özgürlüğünü, demokrasi algısını besleyen bir “medium”. Gözle görünmeyebilir ama hayat, sürekli endişeye, yasa, eleme, kahırlanmaya dayanıyor, sadece bizde değil her yerde böyledir, yönetenler, ölümlerden, şehitlerden, intikamdan söz ederler.Böyle bir auranın içinde mizah bir sığınaktır.

- Kuşkusuz çok zor ve tehlikeli de bir iş..
GÖNENÇ- Mizahçı hınzırdır. Açıkça söylerse başına iş geleceğini bilir ama yine de söylemek istediğini söyler. Can Yücel mizah yüklü şiirlerini yazarken, mecburiyet hala oturuyor tahtında, bu yüzden böyle şiirler yazıyorum derdi. Kulağımıza küpe olsun...
CANTEK- Kolay iş değil, neşe sahiden cesaret istiyor, bize hayatın asıl yüzünü hatırlatıyor.

En çok da bundan seviliyor galiba. Sadece bizde değil yurtdışında da böyle bu..
CANTEK- Mizah dergileri, hemen her kültürde ilgi çeker, her zaman çok satan yayınlar olurlar. Pek çok farklı nedenle ilgi çekerler, komik bir abartıları vardır, ciddiyetle alay ederler, ebeveynlerle öğretmenlerle uğraşırlar. Geleneği eleştirirler, ergen bir lafazanlık taşırlar, neşeli bir meydan okuyuculukları vardır. Argo kullanır, erotizmin sınırlarında gezinirler. Biz de sevdik mizah dergilerini, global ölçütlerle bakarsak, tuhaf ve şaşırtıcı bir çeşitlilikte bir çizgi ve hikaye zenginliğimiz var. Yüksek satışlı yayınlarımız oldu. Nitel ve nicel olarak çok üreticimiz oldu.
GÖNENÇ- Biz mizahı seven bir toplumuz. Epeydir  “gülmek ayıptır, tebessüm edelim” şiarının arkasına takıldık ve sanki gülen değil bağıran bir toplum olmaya doğru gidiyoruz. Geçmişte ne kadar çok güldüğümüzü hatırlayalım. Ve bu konuda ne kadar büyük bir birikimimiz olduğunu...

- Şimdi sözü biraz da 1950 Kuşağı çizerlerine getirmek istiyorum. Sol ile nasıl bir temas kurmuşlar?
GÖNENÇ- 1950 Kuşağı çizerleri en başından beri bilinçli olarak sol cenahta mı duruyordur, emin değilim. Şöyle bir kolaycılığımız var; Demokrat Parti karşıtlığı “sol”dur. Oysa böyle değil. 1950 Kuşağı çizerlerinin çoğu apolitiktir başlangıçta. Onlar da solu, Türkiye’deki entelektüel camia solu öğrendikçe öğrenirler; özellikle 1961 Anayasası’nın sağladığı geniş özgürlük ortamında olur bu. Üstelik tümü de bu çabaya girmez. Bu kuşağın en büyük katkısı; Türkiye dışında ne olup bittiğini izlemesidir.

- Özel bir bölüm ayırdığınız Gırgır’ın farkını, Türk karikatürü ve mizah dergiciliğine katkısını burada da değerlendirmenizi isterim.
CANTEK- Gırgır, matbaa teknolojilerinin fazlasıyla geliştiği, karayollarının yaygınlaşmasıyla ülke çapında gazete-dergi dağıtımının yapıldığı bir çağda, büyük bir medya şirketi tarafından yayımlanıyor. 1960’a kadar büyük gazeteler yüz bin, çok satar dergiler en fazla on ya da yirmi bin satar, on yıl sonra gazeteler milyona, dergiler yüzbine ulaşıyor. Bunu niye söylüyorum? Çok satar olma iddiası veya zorunluluğu, dergi içeriğini belirler. Gırgır, herkesin anlayabileceği basitlikte, kimsenin siyaseten rahatsız olmayacağı bir mesafede yayın yaptığı için çok sattı. Dolayısıyla daha önce etkisi olmuş her dergiden ve akımdan, hem siyaseten hem estetik olarak farklıydı. Daha iyiydi ya da kötüydü demiyorum. Karikatürü ve mizah dergisini, ülke çapında popülerleştiren, çizerliği bir meslek haline getiren büyük ve benzersiz bir mecra oldu. Hiçbir dergi onun kadar telif vermemişti, hiçbir dergi karikatüre onun kadar ilgi yaratmamıştı.

- Son olarak bugünkü mizah üreticilerine ne öneriyorsunuz?
GÖNENÇ- Bugünkü mizah üreticilerinin dünyayı daha iyi takip etmesi gerekiyor. Hayat çok hızlı akıyor. Her sanat dalı gibi mizah ve karikatür de bunu yakalamalı ve peşine düşmeli...

Cumhuriyet Kitap, 20.7.2017
Gamze Akdemir

Perşembe, Temmuz 27, 2017

Parçapinçik edilen kanun kitabı


Teks'in son sayısından manidar bir sahne. Teks, Yargıç Trent'e ayar veriyor.

Çarşamba, Temmuz 26, 2017

Tabutla Selfi


Görmüş olabilirsiniz, ünlü biri öldüğünde, hayranları ya da celebrity hazcıları, sosyal medyada paylaşmak üzere tabutla selfi çektiriyorlar. İnsanın kanını donduruyor diye yazmış birisi... Kimsenin kanı filan donmuyor aslına bakarsanız. "Yok artık" filan diyerek, kahrediyor, küfrediyoruz filan ama hayat nasıl yürüyorsa öyle yürümeye, nasıl akıyorsa öyle akmaya devam ediyor. Google arama motoruna "tabutla selfie" yazarsanız bu tuhaflığın yeni ya da ilk olmadığını göreceksiniz. Resimleri ve haberleri incelerseniz, meselenin sadece ünlülerle, şehitlerle, olağanüstü ölümlerle ilgili olmadığını da anlayacaksınız.

Bir ara, çevremden çok insan vefat etti ve ister istemez çok cenazeye gitmek durumunda kaldım. Törenlerde selfilerin ve tabutun yanında çekilen fotoğrafların hiç eksik edilmediğine (gittim, bizzat yerinde gördüm esprisi olacak ama) kaşımı gözümü seyirtecek ölçüde şahit oldum. İkincisinden, üçüncüsünden sonra şaşırmamaya bile başlıyorsunuz. Yine de bir tanesi, sahiden alelacayip bir şeydi, anlatmasam olmaz. Bir defin öncesi, araba mezarın yanına yanaştığında aile bir türlü tabutu arabadan indirmedi, ne olduğunu da anlamadık. Sonra bir bağırış çağırış oldu. Bir bez gerdiler ve önce tabutu sonra kefeni açtılar ve o anları telefonlarıyla filme çektiler, inanılır gibi değildi.  Sırf bana tuhaf geldiği için insanları ayıplayacak değilim. Belki bir kez daha vedalaşmak istediler ama onlar vedalaşırken,  kaydedilmeyi istediler veya bundan rahatsız olmadılar.

Bizde "ölüye eziyet etmeyin" gibi bir halk deyişi vardır, saygıyla, vefayla, gözyaşıyla, süreyle ilgili bir ölçü anlatır. O kısmı geçiyoruz karşim.

Tabutla selfi iştahı, memleketteki ruh haliyle çok ilgili bana kalırsa. Hep tekrar ediyorum, biz sevmiyoruz, sevdiğimizi başkalarına göstermek istiyoruz. Öfkelenmiyor, öfkelenmiş pozu yapıyoruz. Üzülmüyor, ne kadar üzüldüğümüz görülsün istiyoruz. Ölüler, muhataplar, asıl hikayeler, olup bitenler değil bizim gösterimiz daha büyük anlam taşıyor.

Dünyanın en büyük gökdelenlerini ve en uzun bayrak direklerini boşuna dikmiyoruz. Tabutla selfi çekenlerin, çektirenlerin o her yerden görülsün istenen gökdelenden, o upuzuun direklerden farkı var mı?

Salı, Temmuz 25, 2017

Kayıp caddenin izinde


Tardi'nin Malet'den yaptığı uyarlama hakkında yazdım. Sabit Fikir Temmuz sayısında...
Yazı için link

Anadolu Masalları


Meraklısı için: 9-14 yaş çocuklara yönelik Anadolu Masalları derlememin yeni baskısı çıktı, Dipnot Yayınlarından.

Cumartesi, Temmuz 22, 2017

Perşembe, Temmuz 20, 2017

Hasmı ve Hempası


Bugün çıkan Cumhuriyet Kitap'la Muhalefet Defteri'ni konuştuk..

Salı, Temmuz 18, 2017

Son Okuduklarım 17


Burroughs, siyah beyaz, sert ve undergorund bir iş olmuş. Yazarın ruhuna uygun olmakla birlikte çok da çizgi roman gibi durmuyor ilerledikçe, metin kendini çok gösteriyor ve çizgiler yazara teslim oluyor. Bizde bu tür işler, Express'te filan çıkardı veya daha da eski Sokak'ta. Özel İsimler Sözlüğü, ilginç bir hikayeye sahip, metin kısacık ve sanki, daha çok şey anlatılabilecekken pıt diye bitiyor. Başka bir hikaye olma potansiyeli varmış. Yine de kesin olarak ilginç. Heatwaves, erotik çizgi hikayelerden oluşan bir albüm. Bilmediğim bir çizerdi Bernardo Munoz, o beni heyecanlandırdı. Albüm, 1999 tarihli. Üçüncü hikaye, edebi açıdan daha derinlikli. Tılsım, Bolano okumak istediğim için arayıp bulduğum bir roman. Latin Amerika'ya özgü çok ayrıntı var, bol gönderme olduğu için arada duralıyorsunuz ama fikri ve tahkiyesi, temposu ortalamanın üzerinde. Beni kesmedi o ayrı.


Karga'nın Uçuşu, baskısı ve sunumu güzel hazırlanmış bir albüm. Hikaye, işgal altındaki Fransa'da geçiyor ve iyi anlatılmış. Çizgilere zaten diyecek yok. Bu kadar iyi resmeden üreticilerin hikayeleri genellikle okunmaz, "bakılır". Hayır, bu öyle değil, romantizmi ve yavaşlığı iyi kuruyor. Hırsız karakteri ayrıca ilginç. The Fires Of Askell, hafif de erotizmi kullanan, üç albümlük bir serüven çizgi romanı. Canlı çizgileri var, hafif komik, tempolu bir hikaye. Denizler, korsanlar, hazineler, türün tüm klişeleri var. Çağdaş İran Öyküleri, doğrusu İran Edebiyatıyla ilgili çok şey bilmiyorum, yıllar içinde buralara ulaşan filmler ve romanlar dışında "cahilim" demek gerekiyor. Antoloji olduğu için okudum bu kitabı. Aklımda en çok kalan mizahi tortu, en çok da kavanozlu hikaye, tam benlik. Üzümün Kardeşliği, Fante külliyatının iyi bir örneği mi emin değilim. Aile hikayesi, iyi karakterleri var, başlarken nereye varacağını bildiğiniz anlatılardan. Buna rağmen okutuyor.


İki Kardeş, Fabio-Gabriel Ba kardeşlerin bir edebiyat uyarlaması, ikiz kardeşlere odaklanmaları hoş olmuş. Hikaye, Latin edebiyatının  mitolojisini taşıyor, romanı bilmediğim için kıyaslayamıyorum. Beğenmedim diyemem ama bir iki yerde kopmalar var, özellikle bırakılmış muğlaklıklar mı yoksa çizerlerin bir yorumu mu merak ettim. Deli Dumrul'un Bilinci, eski bir kitap, metinlerarası gidip geliyor, ilginç ve az bulunur kitaplardan. Kusursuz Bir Cinayet, pulp evrenini ve snap ending nedir iyi bilen bir yazarın elinden çıkma güzel hikayeler. Yeni baskısı var mı bilmiyorum. Her macerasever okumalı.  Üç Gölge, Cyril Pedrosa'nın nefis çizgileriyle karşılaşmak için iyi bir vesile. Yeni bir yayınevi yayımlamış, umarım devamını getirirler. Masalsı ve yeni bir hikaye, grafik roman sevenler kaçırmamalı.

Pazartesi, Temmuz 17, 2017

Pazar, Temmuz 16, 2017

Seyrüsefer Defteri En İyiler 2015 / 2014


Blogu takip edenler biliyor, her gün izlediğim bir film ya da diziyi kısa notlarla "kenarda" yazıyor, her ay sonunda topluca onları yayımlıyorum. Bu notlar, çok ayrıntılı olmadığı için eş dost eleştiriyor, hatta "kötü filmleri" neden yazdığıma anlam veremiyor, serzenişte bulunuyorlar. Herkesin az vakti var, iyi filmi işaret ederek onlara yardımcı olmamı istiyorlar. Oysa herkesin vaktini kullanma biçimi, sinema tercihleri ve aklını, zihnini rahatlatması farklı. Hep söylüyorum, ben çoğu insanın "kötü" dediği filmlerden bir şeyler öğrenirim. Neyin eksik ya da fazla olduğunu kötü anlatılmış hikayelerde iyi görürsünüz. Ayrıca ben türler arasında gezinmeyi, merakımı yenmeyi, nefsimi köreltmeyi severim. Eleştirenler, galiba, beni değiştireceklerini sanıyorlar, filmlerle ilgili derdini meramını uzun uzun anlatan biri olmamı istiyorlar. Böyle bir şey olmayacak. Bu yıl başında bu ısrarla ilgili bir şeyler yazmıştım, yineleyeyim:

"Doğrusu, kendimi bir meraklıdan fazlası olarak görmüyorum. Filmlere, dizilere not veya yıldızlar vermek, uzun uzun yorum yazmak bana göre değil (...) Yoğun bir hayatım var, hep bir şey okuyorum, işim ve sürdürdüğüm hayatın dışında kalan zevkim için kendimi çok belirlemek (ve etkilenmek) istemiyorum. Gezinmek istiyorum demek daha doğru. Sonuçta filmler ve diziler hakkında pek bir bilgim olmuyor, sinema yayınlarını takip etmiyorum, sinefilleri okumuyorum. Eğer onlar benim hayatıma dahil olmazlarsa sinefil tanımaya da çalışmıyorum. Ne kadar az bilgiye sahip olursam o kadar çok hoşuma gidiyor. Tabii şu da var, öyle bir hayat yaşıyoruz ki, bir filmden bir diziden haberdar olmamak çok zor  olabiliyor. Bazen bir yönetmeni, senaristi ya da bir başka çalışanın yeni işini bekliyor ve merak edebiliyorsunuz. Bütün bunlara rağmen dışarıda kalmaya çalışıyorum demek istiyorum. (...) Bilenler biliyor, büyük küçük, iyi kötü film ayrımı yapmam, şu veya bu türe odaklanmamaya çalışırım. Üst üste iyi ve büyük film seyredemem örneğin. "


Aşağıda 2014 ve 2015 yıllarında seyrettiğim filmlerden derlediğim bir seçki var, sevdiğim filmler. Bazıları zaten büyük filmler ama bazıları potansiyeli olup da bunu başaramamış yapımlar. Meraklısına diyelim...

A Most Wanted Man (2014)
Baron Prasil (1961)
Bin Jip (2004)
Durak (The Fool, 2014)
Filth (2013)
Frances Ha (2012)
Get Carter (1971)
I Vitelloni (1953)
Jagten (2012)
Judge (2014)
La Tête en friche (2010)
Leviafan (2014)
Memorias del Subdesarrollo (1968)
Men Women and Children (2014)
Mitt liv Som hund (1985)
Mr Holmes (2015)
Murmur of the Heart (1971)
Palo Alto (2013)
Pozitia Copilului (2013)
Ratcatcher (1999)
Red Riding Üçlemesi (2009)
Sånger från andra våningen (2000)
Snowpiercer (2013)
St. Vincent (2014)
Tale of Tales (2015)
The Grand Budapest Hotel (2014)
The Homesman (2014)
The Lobster (2015)
The Way Way Back (2013)
The Wolf of Wall Street (2013)
This is England (2006)
Una Giornata Particolare (1977)
Wadjda (2012)
Youth (2015)
Zipper (2015) 

Cumartesi, Temmuz 15, 2017

İktidarlar, neden sevmez mizah dergilerini?


Muhalefet Defteri ile ilgili Kitap Eki'nde çıkan söyleşimiz.
link

Cuma, Temmuz 14, 2017

Takoz (5)


Kıraat: Metnin yüksek sesle, dinletmek amacıyla okunması. Kıraat etmek, genellikle ders çalışmak, okuyup bitirmek anlamında kullanılır
Derkenar: Haşiye, çıkma, hamiş, kenar notu, küçük açıklama.
Dibace: Eski edebiyatta eserin takdimi, sunuş yazısı, önsöz, sunuş, giriş.
Kötümser Bir İyimserlik: “Şair kafasıyla iyimser ama kalbiyle kötümserse, galiba o zaman kötümser bir iyimserlikten söz edilebilir. Bu çelişme, buruk, dokunaklı ve kahırlı şiirlerin anasıdır.” (Atilla İlhan, Cahit Irgat’ın şiirini niteliyor.)
Ha ha ha: Bir Cemal Süreya dizesi.
Cüz: Kısım, bölüm, fasikül.
Kalem Şuarası: Şiir yazan ama saz çalamayan şairlere denir.
Muaşeret Romanı: Ben bir muaşeret romanı yazıyorum. Çünkü İstanbul’u ilk softasından son levantenine kadar tanırım. Beyoğlu’nda konsolos medeniyetini, Fatih’teki kurunuvustâyı yakından bilirim. (Mithat Cemal Kuntay, Üç İstanbul romanını anlatıyor.)
İntinsah: Matbaa öncesinde yazma eserlerin çoğaltılması. Kopyalama müstensih denir.
Kamus: Büyük sözlük.
Sıcak Şair: Turgut Uyar’ın deyişiyle Cahit Külebi.
Sözcü ve Seçici: “Ataç, bir toplumsal sınıfın hem şair seçiciliğini hem şair sözcülüğünü yapan kişiydi.” (Turgut Uyar).
Irmak: “Ülkemin ırmakları dışarı akar / Neden bilmem can havliyle akar.” (Cemal Süreya).
Lâ-edri: Kimin tarafından yazıldığı bilinmeyen şiirlerin altına yazılan ibare.
Mir-i Kelâm: Söz söyleme ustası.
Musahhih: Düzeltmen.
Müstear: Takma isim, yazar ve şairlerin gerçek isimlerinin dışında kullandıkları imza.
Naşir: Yayıncı, yayınevi sahibi.
Şehrengiz: Bir şehri çevresi, yaşayanları ve tarihiyle anlatan eserlere verilen isim. 

Perşembe, Temmuz 13, 2017

Ne olacak bu mizah dergilerinin hâli?


Muhalefet Defteri'ni, mizah dergileri ve şunu bunu konuştuk...
link

Salı, Temmuz 11, 2017

Takoz (4)


Şiir maydanoz değildir: Salah Birsel yorumu.
Cönk: İçinde halk edebiyatından şiir, türkü, mani, fıkra, dua, hutbe türü anonim ürünlerinden yer aldığı meşin kaplı, ciltli defter mecmua. 
Süleyman Efendi: Orhan Veli’nin ünlü dizesi nedeniyle edebiyat çevrelerinde yıllardır konuşulan ünlü şiir oyuncusu.
Bak: "İsteyen denize isteyen kendine baksın." (Süreyya Berfe).
Ürperme: “Türkçenin ortasında geniş bir sevgi ve şefkat ürpermesidir. Reşat Nuri.” (Tanpınar).
Öğretmenler ve memurların romancısı: Mehmet Kaplan’ın Reşat Nuri Güntekin nitelemesi.
Bir nevi maskara Don Kişot: Halide Edip’in tanımlamasıyla Şıpsevdi’nin kahramanı Meftun.
Mazi: "Mazi lezizdir, ona geçen zaman ile bozulmadığı için itimad eder, onu solmadığı için severiz." (Abdülhak Şinasi Hisar).
Garip: “Vezinle kafiyeye, edebi sanatlara, burjuvaziye, eskilere, duygusallığa, şairaneliğe hayır!” manifestosu. 
Külliyat: Bir yazarın bütün eserlerini içeren dizi.
Anakronizm: Ne zaman yaşandığı belli olan bir kişiliği ya da olayı, başka bir dönemde geçmiş ya da yaşanmış gibi gösterme.
Zümrüdüanka: Simurg, Kaf Dağı’nda yaşayan mitolojik kuş.
Basmakalıp: Harcıâlem, klişe, sıradan, iptizal.
Fayda: "Ben güzele güzel demem / Güzel faydalı olmalı / Güzel dediğin işe yaramalı." (Eyüboğlu). Dizelerindeki 1950’lerin hemen başında şaire yönelik eleştirel biçimde tartışılmıştır.
Bahname: Osmanlı’da erotik edebiyatı ve cinsellikle ilgili malumat içeren kitaplara verilen isim.
Cem: Şarabı bulduğu için hazzın ve eğlencenin simgesi olan hayali kişilik.
Ceride: Gazete.
Ağız: “Kahramanlardan birini alıp onun ağzından anlatmayı daha kolay bulurum.” (Reşat Nuri).

Uğultular


Bir rüyadan arta kalanlar, derinlerden, ta çocukluktan çınlayan hatıralar. Garip, güzel, korkunç… İstanbul’dan Antakya’ya uzanan, ormanda biten bir yolculuk. Neyi konuşsa hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını bilen erkekler.
Gönül Kıvılcım; Kader’in, Dolunay’ın, Melek’in ve ormandaki diğerlerinin hikâyesini anlatıyor… Tarihi olmayan zamanın, kadınların… 
Uğultular, hepsi görünen ve hiçbiri anlatılmayan küçük ve büyük sırların romanı. Neden peşinden gideriz geçmişimizin? Ejderha uyanır diye korkar mıyız?

Cumartesi, Temmuz 08, 2017

Her Şey Dahil


Birbirine dolanan arzular, hiç durmadan yağan yağmur gibi bizi kıstıran yorgunluklar, zamanın insafsızlığı, eksikliğin sıkıntısı, hayatın yeknesaklığı ve benzersiz coşkusu. 

Kerem Aslan, yarı karanlıkta bir zamanı anlatıyor, eve sığınan, evi bulan ve özleyen ince bir hüznü.

Her Şey Dahil, uyumsuzluk öyküleri, bulanık, perdesiz ve yanı başımızda.

Cuma, Temmuz 07, 2017

Galip ve Pı'ya Mektuplar


Pı’ya mektupların esası, bütün sözlüklerin en yıpranmış sözcüğü: aşk. Ümitsizlikten, terkedilmişlikten ölüyor her sahneye çıkan. Hiçbir kahkaha çınlamıyor karelerde. Berduşun soğuk elleri, hem "ibnenin" hem kaldırımın sesi; küçük kızlar gibi titreyen, karanlığa hissedar öyküler. Bitimsiz intikam hayattan. Şiddet yüzlü adamlar, karaağaçlar, arka sokaklar, uzak diyarlar, uzaylılar. Faust en meraklı okuyucu, Pı terkeden; Galip, çizmeye keş. 

Perşembe, Temmuz 06, 2017

Takoz (3)


Cep Kitabı: Chapbook, cep boyunda ucuz kitaplara verilen isim.
Üçüncü Hamur: Kısa ömürlü, düşük maliyetli kâğıt türü.
Kebikeç: Kitapları haşereden koruyan meleğin adı.
Küçük Adam Edebiyatı: Türkçe edebiyat eleştirisinde sıradan insanları, sokaktaki adamı anlatan roman ve öyküler için kullanılan niteleme.
Mısra haysiyetimdir: Yahya Kemal’in şiir sloganı.
Dübeyt: İki beyit anlamında, rubai için kullanılır.
Poetika: Aristoteles’in şiirle ilgili düşüncelerini içeren kitabının adı. Şiir üstüne düşünce ve teorilerin bütünü.
Cicili Bicili Boyacı Sandığı: Cahit Irgat’ın Yahya Kemal şiirine yönelik döneminde çok tartışılan nitelemesi.
Nevrozum: İlhan Berk’in İstanbul tarifi.
Hasaset: Edeb dışını edebiyatta kullanma, asalet karşıtı.
Düzd-i Sühan: Söz hırsızı.
İstidrak: Över gibi görünerek eleştirmek. 

Salı, Temmuz 04, 2017

Takoz (2)



Çağlar: Ece Ayhan’ın çalışmalarında kullanmadığı soyadı.
Galat-ı Meşhur: Yaygın yanlış.
Sanat şahsi ve muhteremdir: Fecr-i Ati’nin sloganı.
Nevzat Çorum: Yusuf Atılgan’ın mahlası.
Nisuaz: İstiklal Caddesi’nde, edebiyatçıların uğrak yeri olan pastane.
Şeyh-ül Muharririn: Yazarların şeyhi, ustası anlamında kullanılarak Burhan Felek için söylenmiştir.
Serin Esen: Halide Edip’in Akile Hanım Sokağı romanında idealize ettiği modern kadın karakter.
Kınar Hanım: Ermeni asıllı tiyatrocu. Ece Ayhan’ın Kınar Hanım’ın Denizleri kitabına, şiirine ilham olmuştur.
İki Çizgi: Memet Fuat’a göre Türk şiiri iki çizgide gelişti. Birincisi Nedim-Yahya Kemal-Nâzım Hikmet-Orhan Veli. İkincisi Şeyh Galip-Haşim-Necip Fazıl-Dağlarca.
Açlık Grevi: Nâzım’ın haksız yere hapiste tutulmasını protesto etmek için başlattığı açlık grevi. Eyleme destek olmak için Orhan Veli, Oktay Rıfat ve Melih Cevdet Anday da açlık grevine başlamıştır (1950).
Tasfiye Lazım: 1940 yılında Gavsi Ozansoy’un aynı isimli yazısıyla başlayan eski şiire yönelik eleştirel gençlik hareketi.
Bibliyofobi: Kitaptan hoşlanmama, kitap sevmezlik.
Bibliyofil: Kitap tutkunu.
Kitaptanır: Bibliyognost, kitapları iyi bilen, bilgisi olan.
Kitap Düşmanı: Bibliyoklast, kitapları yok eden kişi.
Tezhip: Yazmalarda sayfanın yaldız ve boya ile bezenmesi.
Vassal: Bozulmuş ve yıpranmış yazmaları yenileyerek onaran sanatçı.
Dar-ül Kütüp: Kitaplık.
Hafız-ı Kütüp: Kütüphaneci, kitap koruyucusu.

Pazartesi, Temmuz 03, 2017

Yanı başımızdaki Çizgi Roman


Sadece bizde değil, çizgi romanın endüstri olduğu ülkelerde bile olabiliyor, grafik romanla ilgili yanlış bir algı var. Sanılıyor ki, başlayıp biten bir serüveni anlatan her tek çizgi roman eseri grafik romandır. İlgisi yok; baskı niteliği, sunum, hacim veya başlayıp bitmesiyle açıklanamaz grafik roman. Her şeyi başaran muktedir bir kahramanın hikayesi, örneğin Batman veya Örümcek Adam, grafik roman olamazlar. Özel bir albümlerinin olması, ayrıksı bir macera yaşamaları onları grafik roman yapmaz. Yıllar önce, anaakım çizgi roman içinde yayımlanmış öncü nitelikli bir seriyal senaryosu veya serüveni, örneğin Frank Miller’ın yazdığı bir Batman, çığır açmış, grafik roman türünün gelişimine katkıda bulunmuş, piyasadaki kabulünü kolaylaştırmış olabilir, bugünse durum epeyce farklı. Denebilir ki, dünya kadar albüm ve kitap üstünde neden grafik roman ibaresi yer alıyor? Yapılana ticari bir kurnazlık demek zorundayız. Grafik romanlar merak uyandırdığı için vara yoğa grafik roman etiketi konabiliyor. Amerika’daki marketlerde pelerinli olmayan her Avrupalı çizgi roman bu isimle nitelenebiliyor. Eskiden Japon çizgi romanları aynı kaderi yaşıyordu. Grafik romanı çizgi romandan ayıran en temel farklılık, hikayelerin niteliğiyle ilgilidir. Yaşlanan, ölen, başarısızlıklar yaşayan, çizgi romana göre yavaş akan hikayelerin sıradan nitelikli karakterlerini anlatıyor grafik romanlar.

Antonio Altarriba-Kim (Joaquim Aubert) ikilisinin Kırık Kanat’ı bir grafik roman. Türkçede 2011 yılında yayımlanan Uçma Sanatı’nın bir tür devamı. Albümün yazarı Altarriba’nın babasının sonu intiharla biten yaşam öyküsüydü Uçma Sanatı. Grafik romanların ortak özelliklerinden biri (oto)biyografik nitelikler taşıması, yazar ve çizerlerin, ekseriyetle, kendi hayatlarına, yakın çevrelerine ve ailelerine, özellikle ebeveynlerinden birinin yaşam öyküsünde odaklanmalarıdır. Uçma Sanatı’nda bu eğilime uyarak, bir büyüme ve yaşlanma hikayesi anlatılmıştı. Altarriba, aynı mantıkla, arka planda 20. yüzyıl İspanya siyasi tarihini kullanarak bu kez annesini “konuşmak” istemiş. Albümün sonsözünde yazdıklarına göre bir kadın okurunun “peki ya anneniz?” sorusuyla başladığını söylüyor Kırık Kanat’a. Soru, babanızı bu kadar anlatırken anneniz neredeydi, neden onu anlatmadınız demek istiyor, yazara bunu hissettirmiş. Kırık Kanat, bu yüzden de bir grafik roman. Çizgi roman üreticilerine bu tip sorular sorulmaz çünkü. Okurlarının ve üreticilerinin böylesi bir sıkıntısı yoktur. Erkek kahramanın mücadelesini izleriz ve/veya erkeksi-erotik bir kadın kahramanın “pataküte”sini okuruz. Tıpkı erkek kahramanlar gibi onlar da yenilmez ve muktedirlerdir, kötüleri birer ikişer tepelerler. Altarriba’yı rahatsız eden ve hikayeyi başka türlü anlatmaya zorlayan politik bir doğruculuk içeriyor kadın okurun sorusu. Brecht’in “Okuyan Bir İşçinin Soruları”nda geçer: “Nereye gittiler Çin Duvarı bittiği gece/ Duvarcılar? Yüce Roma’da/ Geçilmez zafer anıtından. Kim dikti bunları? Kimleri yenerek? (…) Sezar, Galyalıları yendi/ Bir aşçı da mı yoktu yanında?” Tarih kitapları nasıl zaferler kazanan kralları yazıyorsa çizgi romanlar da yenilmez kahramanları anlatıyor. Grafik romanlarsa sıradan insanları, kenarda kalanları, büyük değil küçük hikayeleri, zaferleri değil hayal kırıklıklarını.

Kırık Kanat, bu ayrımın farkında olarak anlatılmış, hikayenin dört bölümü annenin yakınındaki birer erkeğe ayrılmış: Petra’nın babası, patronu, kocası ve ömrünün son günlerindeki “sevgilisi.” Kadının itibarsızlığını, ikincilliğini gösteren özellikli bir seçim… Doğru ayrımlar, doğru çıkarımlar yapılmış. Anlatılanlar, ister kronolojik olsun ister bir duyguya yoğunlaşsın, iyi bir hikayenin odağında insanlar, dönüştürücü olaylar ve fikirler olmak zorundadır. Bunu yaparken karakterinizi tanımlar, arzularını ve dertlerini açıklar, psikolojik eşiklerini gösterir ve yorumlarsınız. Petra, erkekler dünyasında temkinli adımlar atan, niyetini saklayan, soğukkanlı, mesafeli, tedbirli biri. Öyle ki kolundaki çolaklığı kimselere hissettirmeden ömrünü sürdürebiliyor, en yakınları dahi onun bu durumunun farkına var(a)mıyorlar. Altarriba, annesini anlatırken maddi olmayan ve maddi izlerin peşinden gitmiş. İlki, haliyle elle tutulur şeyler değil; kurumlar, gelenekler, inançlar ve itikatlar içeriyor. Petra, doğarken annesi ölmüş, babası çok sevdiği karısının ölümünden sorumlu tutarak onu öldürmek istemiş, kolundaki çolaklık o teşebbüsün hatırası. Çok küçük yaştan itibaren ev hizmetinde çalışıyor, okula gönderilmiyor, bağnazca koşullandırılıyor erkeklere karşı, üstüne üstlük tecavüze uğruyor, sürekli hezeyanlar yaşayan yatalak bir babaya bakmak zorunda kalıyor vs. Petra, kendini erkeklerden uzaklaştırarak neredeyse aseksüel birine dönüşüyor, saplantılı bir titizliği ve çalışkanlığı var, çalıştığı evi ustalıkla çekip çeviriyor. Ruhunu çalışarak kurtaranlardan, siyasete inanmıyor, fikrini söylemiyor, tarafını göstermiyor ve otorite karşısında her zaman geçiştiriyor, takiyye yapıyor. Altarriba, benzer bir yorumu, maddi izleri anlatırken, İspanya’nın tarihi ve faşizan siyasi iklimi için de kullanıyor; asker ve bürokrat yöneticileri, onların yardımcılarını gösteriyor bize. Büyük siyasetin içinde sakınarak yaşamaya çalışan birileri söz konusu olduğunda Petra yalnız değil. Biliyoruz ki, iyi hayat hikayeleri tek bir biyografi içermezler, bir sınıfın ve toplumun tarihini resmedebilir, karmaşık olaylar dizgesini açıklamaya yarayabilirler. Gerçek dediğimiz şey, karmaşık ve çok yönlüdür. Farklı görüşlerin gösterilebilmesi, tarihe ve hayata tek biçimli bakmamızı engellediği için önemlidir. Petra’yı veya çevresindekileri haklı ya da haksız göstermek, tarihi yargılamak gibi bir kaygısı yok hikayenin. Öte yandan bunu hiç yapmıyor demek de mümkün değil. Okura seçme şansı veren iyi hikayelerden Petra’nın biyografisi. 

Kırık Kanat’ın başarısı, her insanın hayatının heyecan verici ve anlatılabilir olduğunu göstermesinde yatıyor. Çizgi roman dilini ve tekniklerini kullanarak, bizi yanıbaşımızda olup bitenlere bakmaya, empati kurmaya, mağdurun dilini anlamaya, hatırlanmayanları hatırlatmaya çağırıyor. Altarriba-Kim ikilisinin ilk albümleri olan Uçma Sanatı da böyleydi; Kırık Kanat, anlamlı bir hikaye, iyi tasarlanmış ve devamlılık taşıyan bir çizgiyi görmek ve okumak imkanı veriyor bize. Grafik romanın ayrıksılığına iyi bir örnek sunuyor üstelik.

Sabit Fikir, Haziran 2017

Pazar, Temmuz 02, 2017

Takoz


Kara Bir Gün: İstanbul’un işgaline karşı Süleyman Nazif’in yazdığı, döneminde çok ünlü olan makalenin ismi.
İsim Babası: İkinci Yeni ismini ilk kullanan yazar Muzaffer Erdost.
Seber: Cemal Süreya’nın soyadı.
Dört Köşeli Üçgen: Salah Birsel’in tek romanı.
Bibliyoman: Kitap kurdu.
Göl Saatleri: Ahmet Haşim’in çok bilinen şiirinin adı.
Boşboğaz: Hüseyin Rahmi Gürpınar ile Ahmet Rasim’in birlikte çıkardıkları mizah dergisi.
Sis: Tevfik Fikret’in İstanbul’a lanetler yağdırdığı şiirinin adı.
Ok: Yahya Kemal’in aruz kullanmadan yazdığı tek şiir.
Agrafi: Yazı yazma yetisinin yitirilmesi, tıbbi terim.
Kanber: Onsuz düğün olmaz, Hazreti Ali’nin azad ettiği kölesi.
Aydemir: Şevket Süreyya’nın severek soyadı olarak aldığı, Müfide Tek’in romanı.
Ahmet Cemil: Halit Ziya’nın Mai ve Siyah romanındaki hayalperest ve romantik kahraman.
Yanyana İki Mezar: Rumeli Hisarı’nda Yahya Kemal ile Tanpınar’ın mezarları yan yanadır.
Aşiyan: Kuş yuvası.
İkinci Yeni’nin Papazı: Ece Ayhan için kullanılan yakıştırma.

Cumartesi, Temmuz 01, 2017

Seyrüsefer Defteri 83


Modus Sea1 Ep.1 ve 2'yi seyrettim (30 Haziran). ++ Better Call Saul Sea3 Ep. 9 ve 10'u seyrettim (29 Haziran). ++ Jordskott Sea1 Ep.1 ve 2'yi seyrettim (28 Haziran).++ Kara Bela (2015) Cengiz Bozkurt büyük oyuncu (27 Haziran). ++Charlie Countryman (2013) filmin bağlamı ve meselesi neredeyse yok desem yanlış olmaz ama güzel sahneleri ve bir enerjisi var(26 Haziran).++ Lo Chiamavano Jeeg Robot (2015) ayın sürprizi, İtalyan süper kahramanı (25 Haziran).++ Tuna ile Wonder Woman'a gittik, gişe kaybını göze almışlar (24 Haziran). ++ Manhattan Night (2016)filmin nereye nasıl gideceğini anlıyorsun, sürprizi yok (23 Haziran).++Animal Kingdom US Sea 1 Ep 9 ve 10 seyrettim (22 Haziran). ++Eskişehir Yolculuğu (21 Haziran). ++ Solo (2013)vasat bir gerilim (20 Haziran). ++ Animal Kingdom US Sea1 Ep 7 ve 8'i seyrettim (19 Haziran). ++ Decoding Annie Parker (2013) belgesel havasında (18 Haziran).++ Contratiempo (2016) epeyce teatral ama eski tarz iyi polisiye (17 Haziran).++ T2 Trainspotting (2017) ilk filme turistik seyahat olmuş ama temposu, mizahı yine de güzel (16 Haziran). ++Better Call Saul Sea3 Ep. 7 ve 8'i seyrettim (15 Haziran). ++ Animal Kingdom US Sea1 Ep 5 ve 6'yı seyrettim (14 Haziran).++ İstanbul yolculuğu(13 Haziran).++ Twin Peaks  Sea3 Ep.1 ve 2'yi seyrettim (12 Haziran). ++ Tuna ile Dede Korkut Hikâyeleri: Salur Kazan'a gittik, çok fena seviyesinde (11 Haziran).++ Young Pope Sea1 Ep.1 ve 2'yi seyrettim (10 Haziran).++ Düğün Evi Oyun Evi oyununu seyrettim, grotesk cinselliği kullanmaları cesurdu (9 Haziran).++ American Pastoral(2016) daha iddialı bir film bekliyordum, inandırıcı olmamış (8 Haziran).++ Animal Kingdom US Sea1 Ep3 ve 4'ü seyrettim (7 Haziran). ++Harlots Sea1 Ep. 3 ve 4'ü seyrettim (6 Haziran).++ Criminal Activities (2015) odağı dağıtmasa sürprizi tutturabilirmiş (5 Haziran).++Animal Kingdom US Sea1 Ep1 ve 2'yi seyrettim (4 Haziran).++Tersine Dünya (1993) 50'li yılların mizahını taşıyor, o yıllar için cesur, sonrası için arkaik (3 Haziran).++ Sunset Song (2015) edebiyat uyarlaması olduğu için seyrettim, yavaşlığı, kadın hikâyesi olması ilgi çekici yönleri (2 Haziran).++ Fargo Sea3 Ep.1 ve 2'yi seyrettim (1 Haziran).