1929 yılına ait bir polislik belgesi, beyfendinin polis olduğunu belgelemesi mi istenmiş yoksa bir atama-yeni görevlendirme onayı mı almış bilemedim. Kim olduğunun belgelenmesi, modern devletin gereklerinden biridir, vergi ve suç takibi için bir zorunluluk olarak görülür. Bürokrasinin işleyişi ve hayali, en az iki asırdır, bugün google'ın başardığı işleve ulaşmaktı.
Geçmişte, sağlam bir "ağ" olmadığı için kimin kim olduğu, nerde yaşadığı, ne suçlar işlediği, vergi borcu olup olmadığı kolay kolay tespit edilemiyor, bazen aylar süren yazışmalardan sonra anlaşılabiliyordu.
Yukarıdaki belgenin sahtesini yapmak hiç zor değildi, "Zeki Efendi'yi" ancak görenler biliyordu, fotoğrafı değiştirip bir başkası polis Zeki Efendi olabiliyordu.
Film yapımcısı-yazar ve bence avantür Münir Hayri Egeli, sahte polis kimliğiyle dolaşır, tatlı tatlı kendine fayda sağlarmış mesela, en azından yakalanıp ceza alana kadar yapabilmiş bunu. Ben çocukken birbirlerinin yerine sınava giren kardeşlerden, teyze çocuklarından filan söz edilirdi, nasıl mümkün oluyordu diye polisiye bir merak duymuştum. Fotoğraflar çamur gibi çıkardı, ondan olabilir diyordum.
12 Eylül öncesi ve sonrasında, "olağanüstü normaldi", polis herhangi bir apartmana girer, tek tek kapıları çalar, mahalledeki kahveyi basar, yolda otobüsü çevirir kontroller yapardı. Kimliğini unuttuysan karakola düşerdin... Demek ki diyorum, kimliğin varsa mesele yoktu, sahte kimlikle dolaşabiliyordun, tespit edilemiyordu.
Bugün değişti de öyle hemen değişmedi, yirmi yıl önce, bir üniversite sınavı sırasında telefonla bir ihbar gelmişti, böylece sahte kimlikle sınava giren birini yakalamıştık, ihbar olmasa yakalanması imkansızdı, belgeler kusursuz bir biçimde üretilmişti.
Edebiyatta ve popüler kültürde birinin yerine geçme hikayeleri oldum olası hoşuma gider, uzun bir askerlikten ve seferden sonra ölen arkadaşının yerine geçip dönenler mi, öğretmen olarak hayatını sürdürenler mi dersiniz... anlat anlat bitmez.
Edebiyat başka, gerçek çok başka elbette... Kimlik belgesi kaybolursa gazeteye ilan vermek zorunluluğu vardı, halen var mı bilmiyorum, şimdi adli sicil kaydı kolayca sorgulanabiliyor, eskiden kayıp kimlik demek, suçlanma korkusu demekti, "aman ha suç üstüne kalır" derlerdi...
Üniversitede asistan olduğum yıllarda, bir belgesel için Asya'da birkaç ülkede çekim yapacaktık, hayati tehlike riski olduğu için normal pasaportumuzu alıp bize gri hizmet pasaportu verdiler ama yolculuk tarihi ertelendi ve ben doktoraya başlayacağım için oralara gitmekten vazgeçtim. Gri pasaportu emniyete teslim edip kendi pasaportumu geri aldım. Zaten prosedür böyleydi, teslim etmek zorundaydın...
Buraya kadar her şey normaldi, bir yıl sonra, pasaport bir tatil için lazım olunca, polis, gri pasaportumu teslim etmediğimi iddia etti, çünkü kayıptı. Dilekçeler, yazışmalar, nasıl uğraştırmışlardı anlatamam. Diyorum ki, "ben bu gri pasaportu size teslim etmesem, bordoyu alamam ki"... Evet diyorlardı, "haklısın ama dünyanın bin türlü dümeni araştıracağız..."Anlamıyor da değilim, polis dünyaya suç-suçlu gözüyle bakar, mesleki deformasyon sonuçta, babam öldüğünde, iki kuruş parasını anneme devretmek için uğraşıyorum, "kandırılmaktan korkan" noter sakalsız kimlik fotoğrafıma bakıp, "bu siz değilsiniz" diye tutturmuştu da ispat edene kadar akla karayı seçmiştim.
Pasaport ne oldu derseniz eğer, aklı selim bir başkomser buldum da, bu saçmalığı düzeltmemi sağladı, Birinin yerine geçmek eskisi kadar kolay değil, ne ki zor da olsa, kolayca yapanlar olabiliyor, benim pasaportumu polis kaybetti mesela, o kayıp pasaportla yasadışı bir işler yapılabileceğini düşünmemek elde değil...